1970-1980
DÖNEMİ ÖĞRENCİ OLAYLARI
Önce
masum öğrenci gösterileri şeklinde başlayan,
daha sonra anarşiye dönüşen, 1968 yılında
bütün dünyayı etkisi altına alan ve bugün
dahi farklı biçimlerde devam eden öğrenci
ayaklanmalarının birtakım nedenleri vardır.
Öğrenci ayaklanmalarının siyasal hayattaki yerini
incelemeye başlamadan önce bu konuda öne sürülen
birtakım görüşleri açıklamakta yarar
vardır.
Psikolojik
açıklamalar
Son yıllarda meydana gelen gençlik hareketlerinin şiddete
yönelmesini psikolojik nedenlere bağlayanlar bulunmaktadır.
Psikiyatrlara göre; “Şiddet, derin bir mahkumiyet
duygusuna, mutlak gerekli olan şeye sahip olunmadığı
duygusuna tepki olarak doğan bir davranıştır.
Çağdaş genç ne babasında, ne toplumda
kendisine model olarak alacağı, benzemek isteyeceği
görüntüyü bulmaktadır. Şiddeti doğuran
neden budur.”
Biyolojik Açıklamalar
Gençliği,
özellikle üniversite gençliğinin isyanını
biyolojik verilerle açıklamaya çalışanlara
rastlanmaktadır. Roger Masters’ e göre gençlik
isyanının evrensel nedeni biyolojiktir. Üniversiteli
gencin ergenliğin ötesinde çocukça bir
faaliyet biçimini sürdürmek zorunda bulunuşu,
sıkıntılarının büyük çoğunluğunun
temelindeki nedendir. Çünkü bu şekildeki hayat
tarzı gencin hem yetişkinlerin hiyerarşisinde yer
almasına izin vermemekte hem de saldırganlık
dürtülerini boşaltma olanağı tanımamaktadır.
Klasik Marksist
Görüş
Karl Marks ve Friedrich Engels’ e göre günümüze
kadar bütün toplumların tarihi, sınıf
kavgasının tarihidir. Marksizm’e göre tarihsel
evrim sınıf çatışmasına
dayanmaktadır. Bu çatışma “Ezilenlerle
ezenler, sömürenlerle sömürülenle arasındaki
bir çatışmadır.“ Üretimde ana rolü
oynamasına rağmen , üretim ilişkilerinin
değişmemesi neticesinde zarar gören toplumsal sınıf
üretim ilişkilerini kendi lehine değiştirerek
devrim yapar. Özünde öğrencilerin
mücadelesi de sınıf çatışmasının
bir parçasıdır. Marksizm’e göre “
Gençliğin eylem tarzı da küçük
burjuvazinin eylem tarzıdır. Küçük burjuva
davranışlarının sorumsuzluğu, kaypaklığı,
dönekliği, başı bozukluğu ve terörizme
yatkınlığı gençlik eylemlerinde
görülecektir. “
1960-1971 dönemlerinde üniversitelerde teorik olarak
oluşturulan Maksist akımlar 1971’ den sonra
eylemlerle birlikte köy ve kasabalara yansıtılmış,
terör ve anarşiye dönüşmüştür.
Bazı yazarlarca öğrenci hareketlerinin anarşist
niteliği öğrencilerin henüz proleterleşme
sürecinin başlangıcında bulunmalarına
bağlanmaktadır.
ÇAĞDAŞ ÖĞRENCİ
HAREKETLERİNİN ORTAK NİTELİKLERİ
1.Üniversiteye Karşı
Olmak
Son otuz yıldır ortaya çıkan öğrenci
hareketlerinin üniversiteye karşı olma niteliği
belirgin bir şekilde ileri derecede endüstrileşmiş
batılı ülkelerde görülmektedir. Öğrenci
isyanları ilk etapta üniversite içi sorunlardan
başlamış, daha sonra ülke çapındaki
sorunlara ve düzenin kendisine yönelmiştir.
Öğrencilerin üniversite içindeki en büyük
istekleri yönetimde söz sahibi olabilmektir; ancak bu
amaçlarına ulaşamayan gençler
üniversitenin kendisine saldırmaya başlamışlardır.
Fransa’ da üniversite öğrencisinin kendi eğitim
kurumuna karşı çıkışı 1967
yılının Kasımında görülmüştür.
Nedeni ise öğrencilerin özerk üniversite
karşılıklı tartışmaya dayanan ders ve
daha yumuşak bir sınav sistemi istemeleridir. İkinci
neden de yönetimde söz sahibi olmak istemeleriydi.
Üniversitelerdeki öğrenci sayısının
artmasına karşılık, üniversite sayısında
bir değişiklik olmaması da olayların çıkmasında
önemli bir etken olmaktadır. Bunun en güzel örneğini
Federal Almanya’ da ki Hür Berlin Üniversitesi’
nde görmekteyiz. Bu üniversitede huzursuzluk sınıfların
kalabalıklaşmasıyla başlamıştır.
Üniversiteler modernleştikçe ve öğrencilerin
beklentilerine cevap verebildikçe gençlik isyanı,
üniversitedeki sorunlardan çok siyasal sorunlara ve
düzene yönelmektedir.
Benzer şekilde Japonya’ da da isyanlar sınıfların
kalabalıklaşması neticesinde ortaya çıkmıştır.
Endüstrileşmemiş sosyalist ülkelerin büyük
çoğunluğunda öğrenci hareketleri
üniversiteyi değiştirme isteğinden
kaynaklanmamaktadır. Rus Prof, Toparnine’ ye göre
Rusya’ da herkese eşit eğitim olanakları
sağlanmaktadır. Bütün eğitim kurumları
ücretsiz ve pek çok öğrenci bursludur. Bu
yüzden isyanların nedeni üniversiteyi değiştirmek
değildir. Rusya’ da herkese çalışma
olanağı bulunduğu için, öğrenim gören
gençler geleceklerinden emindirler. Ancak bu durumu
genellemekten kaçınmak gerekir. Çünkü
sosyalist bir ülke olan Yugoslavya’ da çıkan
öğrenci isyanlarının nedeni üniversiteyi
değiştirme isteğinden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’ de ise, 1967-1968 yıllarında ortaya
çıkan öğrenci hareketlerinin en belirgin
özelliği üniversite içi sorunlar ve genel
olarak eğitim sistemiyle ilgili oluşlarıdır. Bu
öğrenci hareketleri öğrencilerin üniversite
içi sorunları düzene bağlama isteklerinden
doğmuştur. Türkiye’ de öğrencilerin
büyük bir kısmı eğitimlerini bitirdikten
sonra iş bulabilme kaygısına düşmektedir.
Özellikle son sınıflara yaklaştıkça
bu kaygı artmaktadır. Hacettepe ve Erzurum Atatürk
Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan
bir araştırmaya göre son yıllardaki gençlik
hareketlerinin nedeni “ tek başına veya başka
bir etkenle birlikte eğitim düzenindeki yetersizlik “
e bağlanmaktadır.
Öğrenci ayaklanmalarının amaçlarından
birisinin üniversiteyi değiştirmek olmasının
temelinde, üniversitenin öğrencilerinin
beklentilerine cevap verememesi yatmaktadır. Bir yandan
üniversite sayısı hızla artmış ancak
diğer taraftan üniversitenin imkanları artmamıştır.
Buna paralel olarak öğrenci ile öğretim
görevlilerinin ikili ilişkileri de azalmıştır.
Ayrıca olanakları öğrenci sayısının
artma hızın yetişememiştir.
Gelişmiş ülkelerde iş bulma olanakları artsa
bile bu kişinin aldığı eğitimin karşılığı
olacağı anlamına gelmeyebilir. Sorun üniversitenin
kendi imkanlarıyla çözülemediği için,
üniversiteye karşı doğan bu kızgınlık
bir süre sonra rejime ya da düzene yönelmektedir.
Ancak bazı ülkelerde bunun tersi bir duruma da
rastlanılabilmektedir. Önemli bir rejim sorunun bulunduğu
ülkelerde üniversite içi sorunlar bu yurt çapındaki
soruna bağlandığı için rejim sorunu
çözüldüğünde ortaya çıkmak
üzere bir kenarda beklemektedirler. Polonya’ da buna
benzer bir durum yaşanmıştır.
2)Rejime Ya da Toplumsal
Düzene Karşı Olmak
Sovyet Rusya’ da rejime karşı hareket daha çok
üniversite öğrencileri arasından çıkmıştır.
Öğrencilerin amacı sosyalizmi özgürlük
içinde kurmaktı.
Polonya’ da da öğrenci hareketlerinin temel
niteliği rejime karşı oluşudur. Ancak karşı
oldukları sosyalizm değil, iktidardakilerin sosyalizme
ulaşmak için izledikleri otorite ve bürokratik
tutumdur.
Türkiye’ de 1965-1970 döneminde öğrencilerin
yaptıkları 92 sessiz yürüyüşten sadece
27 tanesi üniversite ve eğitim sistemi ile ilgili
nedenlerdendi. Geri kalan 65 sessiz yürüyüş ise
toplumsal düzen ya da siyasal rejimle ilgili sorunlar nedeniyle
gerçekleştirilmişti. Yine yeni bir eylem biçimi
olan boykot ve işgallerle ilgili olarak da aynı şeyi
söyleyebiliriz.
Eylemler sırasında polis tedbirlerine başvurulduğu
ölçüde öğrenciler rejime karşı
çıkmaya başlamaktadırlar.
3)Yetişkinlerin
Örgütlerinden Ve Önderliğinden Bağımsız
Olmak
Öğrenci hareketlerinin yetişkinlerin örgüt
ve önderliklerinden bağımsızlaşması
olayını en belirgin olarak ileri derecede endüstrileşmiş
batılı ülkelerde görmekteyiz. Birleşik
Amerika’ da eyleme katılan gençler eskiden yaşlı
kuşaklardan önderlerin peşinden giderlerken, bugün
bu durum hemen hemen sona ermiştir. Aynı şekilde 1968
Mayıs-Haziran olaylarına gelinceye kadar Fransa’daki
gençlik hareketlerini siyasal partiler kontrol edebiliyorlardı
ancak öğrenci ayaklanması olarak değerlendirilen
hareket orta ve yaşlı kuşakların egemen oldukları
siyasal örgütlerin dışında gelişmişlerdir.
Toplumda köklü değişiklerden yana olan siyasi
partilerin iktidara gelme olasılığının
bulunduğu ülkelerde, gençlik hareketleri
yetişkinlerin örgütlerinin paralelinde gelişmektedir.
Ancak geleneksel partilerin itibarlarını yitirmiş
olduğu ülkelerde öğrencilere mümkün bir
bütünleşme yolu kapanmış bulunmaktadır.
Türkiye’ de 12 Mart 1971’ e giden olaylar içerisinde
gençlik hareketleri hızla yetişkinlerin
örgütlerinden ve önderliklerinden bağımsızlaşmıştır.
Bunun örneklerini siyasal yelpazenin sol kanadında bulunan
Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye İşçi
Partisi’ nde görülmüştür. TİP
yöneticilerinin anarşik nitelikteki eylemlere karşı
çıkmaya başlamasıyla bütün
etkinliğini yitirmiştir. CHP’ de ise, gençlik
kolları birçok konuda değişmez Genel Başkanla
karşıt görüşleri savunabilmiştir.
4) Şiddet
ABD’ de öğrenci hareketlerinde şiddet 1964
yılından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır.
Berkeley Üniversitesi’ nde siyasal parti ve grupların
üniversite içinde faaliyet göstermesini yasaklayan
eski bir kuralın uygulanmaya başlamasıyla öğrenci
hareketleri şiddet kazanmaya başlamıştır.
Fransa’ da bütün dünyanın ilgisini çeken
öğrenci ayaklanmalarının ilk sinyalleri 1 Mayıs
1968’ de Paris’ de Edebiyat ve Hukuk bölümlerinin
bulunduğu Nanterre’ de başlamıştır.
Aşırı sağcılar tarafından yangın
çıkarılması üzerine öğrenciler
toplanıp protestoya başlamıştır. Polisin
ikazı, uzun süren çalışması sonucu
bina tahliye edilmiştir.
Alman öğrencilerinin başvurdukları şiddet
yolunun gerekçesi “ gösteriler sırasında
polis halk ne kadar tahrik edilir ve öğrencilere
karşı ne derecede sert tedbirler almaya zorlanırsa,
halk o oranda cereyan eden hadiseler ve bunların altında
yer alan taleplerle ilgilenecek, ezilen, dövülen
fikirlerini serbestçe ifade etmekte alıkonulan
öğrencilerin safında yer alarak onları
destekleyecektir.”
Sosyalist ülkeler içinde en şiddetli öğrenci
hareketlerine Polonya’ da rastlanmıştır. 1967
Kasımında bir piyesin yasaklanması ile başlayan
olaylar birçok öğrenci önderinin üniversiteden
çıkarılması ile hız kazanmıştır.
Polis copları öğrencileri bir yandan şiddete
bir yandan da rejime karşı çıkmaya itmiştir.
Türkiye’ de 1967-70 dönemler indeki öğrenci
hareketleri incelendiğinde öğrencileri şiddete
iten olayları şöyle sıralamak mümkündür.
“Polis,
öğrenci eylemlerinin henüz saldırıya
dönüşmediği dönemlerde bile zaman
zaman gereksiz şiddet göstermiş ve siyasal çatışmada
bir taraf gibi davranmıştır. Sonuç başlangıçta
tarafsız olan büyük öğrenci kitlesinin
emniyet kuvvetlerine güvenlerini yitirmeleri olmuştur.
Özellikle
başlangıçta, bazı eğitim kurumlarının
yöneticileri öğrenci isteklerine karşı
anlayışsız davranmış, barışçıl
eylemler karşısında bile, çağ dışı
kalmış disiplin hükümlerini uygulamak
istemişlerdir.
Masum eylemlere
ilgi göstermeyen kamuoyu ve basın organları şiddet
eylemlerine özel bir ilgi göstermiştir.
Sağ terörün
cezasız kaldığı izlenimi yaratılarak, sol
grupların buna karşı silahlanması sağlanmış,
her iki taraf da böylece silahlı çatışmanın
içine çekilmiştir.
Barışçıl
yollarla sağlanamayan bazı isteklerin şiddete
başvurulduğunda sağlandığı örnekler
olmuştur. “
“1968’lerde ülkemizde siyasi liderler milli birlik
yolu içinde köklü önlemler ele alacakları
yerde tersine olayları körükleyici nitelikte semboller
kullanmak suretiyle ortamı sürekli gergin tutmaya çaba
göstermişlerdir. Buna paralel olarak üniversite üstü
kuruluşlar hatta bazı üniversite yetkilileri
üniversitedeki huzursuzlukları siyasi sebeplerden ziyade
sosyal amaçlı ‘masum öğrenci ‘
istekleri olarak değerlendirmek suretiyle polisin üniversite
kampüslerine girmeyeceği tezini savunmuşlar , hükümeti
desteklememişlerdir.”
ÖĞRENCİ
HAREKETLERİNİN SINIFLANDIRILMASI
Genel eğilim, öğrenci ayaklanmalarının
kapitalist, sosyalist ve geri kalmış ülkelere göre
gruplandırmak şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Böyle bir tipoloji denemesi için üç boyut
temel olarak alınmalıdır. Üniversite, siyasal
rejim ve toplumsal yapı.
Üniversite
Üniversitenin modern ya da geleneksel oluşu , öğrenci
hareketlerinin gelişme çizgisi yönünde önemli
rol oynamaktadır. Üniversitenin değişen koşullara
uyum sağladığı ve demokratikleştiği
doğrultuda hareket üniversite dışına
yönelmektedir. Üniversite içi sorunlar çözüldükçe,
öğrenciler asıl problemlerinin çözümlenemediğini
görerek toplumsal düzene ya da rejime yönelmektedirler.
Bu asıl sorunların başında da gelecekte
beklentilerine uygun bugünkü çabalarının
karşılığı bir toplumsal konuma sahip olamama
endişesi yatmaktadır. Modern ve büyük
üniversitelerde öğrenci hareketleri üniversite
dışına , geleneksel üniversitelerde ise daha çok
üniversite içi sorunlara yönelik olmaktadır.
Siyasal
Rejim
Rejimin otoriter ya da liberal siyasal iktidarın toplumsal
düzendeki köklü değişmelerden yana veya
karşı oluşu ve siyasal iktidarın genç
kuşaklara açık ya da kapalılığı,
öğrenci hareketlerinin niteliklerinin belirlenmesinde
önemli etkenler olarak ortaya çıkmaktadır.
Rejim otoriterleştikçe, öğrenci hareketleri
rejime karşı bir görünüm kazanmakta ve
toplumdan belirli bir destek görebilmektedir. Tam aksine rejim
liberalleştikçe, öğrenci hareketleri çoğunlukla
toplumsal düzendeki bozukluklara karşı çıkmaktadır.
İktidarın gençlere açık ya da kapalı
olması da bu sorunla yakından alakalıdır. İktidar
genç kuşaklara kapandıkça, öğrencilerin
rejime karşı çıkma eğiliminde bulundukları
görülmektedir.
Toplumsal
Yapı
Gelişmiş kapitalist ülkelerde siyasal iktidar orta
yaşlı kuşakların elindedir. Bu yüzden
öğrenciler için tek mümkün faaliyet
yolunun gençlik hareketleri olması kaçınılmazdır.
Gençler tüketim toplumunu adaletsiz ve akıl dışı
buldukları için reddetmektedirler. Gençlere göre
teknolojik gelişme akılcı toplum için daha
fazla olanak sağlamaktadır.
Gelişmiş sosyalist ülkelerdeki öğrenciler
ideoloji ile uygulama arasındaki çelişkiye karşı
çıkmaktadırlar. Sosyalizme itirazları yoktur
ancak daha fazla özgürlük istemektedirler.
Geri kalmış ülkelerde ise öğrenciler hızlı
ve adaletli bir kalkınmadan yana olup siyasal hayatta önemli
bir rol oynamak istemektedirler.
Son yıllardaki öğrenci hareketlerini belirgin
özellikleri açısından iki grupta incelemek
mümkündür.
A:
Şiddete dayalı isyan niteliğindeki öğrenci
hareketleri
B:
Rejimle bütünleşmiş, rejimin bir
parçası halindeki isyan niteliğinde olmayan öğrenci
hareketleri
Asıl önemli olan birinci gruba giren öğrenci
hareketleridir.
Bunları da kendi arasında üçe
ayırmaktayız.
1-Toplumsal
düzene karşı, diğer kesimlerden kopuk öğrenci
hareketleri
Bu özelliklere sahip öğrenci hareketlerine daha çok
rejimin o toplumun şartlarına göre liberal
sayılabileceği ve üniversitenin değişen
şartların büyük ölçüde gerisinde
kalmadığı ülkelerde rastlanır. Batı
Almanya’ da Hür Berlin Üniversitesi’ nde ortaya
çıkan öğrenci hareketleri ile Türkiye’
de ODTÜ etrafında gelişen öğrenci
hareketleri bu gruba dahil edilebilir.
2-Siyasal
rejime karşı, toplumdaki diğer bazı güçlerle
dayanışma halindeki öğrenci hareketleri
Dikkati çeken nokta siyasal rejimin otoriter karakterde olduğu
ülkelerde öğrenci hareketlerinin toplumda yalnız
kalmadığı ve toplumsal düzene değil, rejime
karşı çıktığıdır. Rejimin
yumuşaması amacı içinde toplumun birçok
kesiminden destek görmektedirler. Rejim sorunu ön plana
çıktığı için, üniversite içi
sorunlar çoğu zaman söz konusu bile edilmemektedir.
3-Üniversiteye
ve toplumsal düzene karşı, toplumun diğer
kesimlerinden kopuk öğrenci hareketleri
Üniversitenin geleneksel niteliğini koruyup, değişen
koşullara uymadığı durumlarda , bu hareketler
başlangıçta daha çok üniversiteyi
değiştirme amacına yöneliktir .Bu yolda etkin
olamadığı durumlarda öğrenci çoğunluğunun
sorunu düzene bağlaması hızlanmaktadır.
Türkiye’ de İstanbul ve Ankara Üniversiteleri
gibi ODTÜ’ne oranla daha eski ve geleneksel olan
kuruluşlardaki öğrenci hareketleri de daha çok
bu çizgiyi işlemişlerdir. Mücadele rejim dışına
taşınca hareketin toplumsal destekten yoksunlaşması
daha hızlı bir zaman içinde olmaktadır.
Türkiye’ de 1968’ den sonraki öğrenci
hareketlerini daha öncekilerden ayıran en önemli
farklılıklardan birisi budur.
B) İsyan
niteliğinde olmayan, siyasal rejimle bütünleşmiş
öğrenci hareketleri
Bunlar ya teknolojik ve demografik gelişmenin çok
gerisinde kaldıkları için kuşaklar arası
bir çatışmanın doğmadığı
ülkelerdir , ya da çok önemli bir milli mesele
toplum içinde genel dayanışmayı zorunlu
kılmaktadır.
Geri kalmışlığın alt sınırında
olan ya da toplumsal düzende köklü değişikliklerden
yana iktidarların bulunduğu ya da çok önemli
bir ulusal sorunla karşı karşıya kalan ülkelerde,
öğrenci hareketleri isyan niteliğine bürünmemekte,
rejimle bütünleşmektedir.
27
MAYIS 1960 DARBESİ VE GENÇLİK HAREKETLERİ
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
“ 27 mayıs 1960, ülkemizin tarihinde yeni bir
dönemin, ordunun siyasete egemen olduğu ya da en azından
bu alanda etkin rol oynadığı yeni bir dönemin
başlangıcı.”
O dönemde yaşanan toplumda yıllardır süregelen
memnuniyetsizliğin, sosyal birikimin patlamasıydı.”
Menderes iktidarı korkunç gafletleri ve bin bir
hatası ile genç subayların bu cüretli girişimi
için gerekli zemini çoktan hazırlamış
bulunuyordu. “
27 Mayıs ihtilalinin dikkati celbeden özelliklerinden
birisi gençlerden tam destek görmesidir. Gençlik
27 Mayısın gerçekleştirilmesinde önemli
katkılarda bulunmuş, hatta Kurucu Mecliste bile üyeliklere
getirilmiştir.
“Ülkemizde askeri müdahaleler yolunu açmış
olmakla birlikte, 27 Mayıs Devrimi , özgürlük ve
demokrasi adına yapıldı. Meşruluğunu buradan
alıyordu, gerekçesi buydu. 27 Mayıs olayının
gerekçesi anayasa ve hukuk dışı tutum ve
davranışlara son vermek, demokrasiyi ve özgürlüğü
yeniden sağlamak.”
Her şey yolunda gidiyor derken Milli Birlik Komitesi’nin
aldığı bir karar kendisine olan güvenin
sarsılmasına neden oldu. MBK 27 Ekim de bir tebliğ
yayınlamış ve bununla üniversitelerde bir tasfiye
operasyonu başlatmıştır. Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe giren 114 sayılı
kanun ile üniversitelerin 28’ i Ord. Profesör, 57’
si Profesör ve diğerleri de öğretim üyesi ve
asistanı olan 147 öğretim üyesi görevlerinden
alınmışlardır. Bunlar arasında MBK’
nın ihtilal günü davet ettiği Tarık Zafer
Tunaya da yer almaktaydı. Haber yükseköğrenim
çevrelerinde şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Tasfiyenin gerekçesi net bir şekilde açıklanmamış
ve listede yer alan kişilerin yetersizlikleri belirtilmemiştir.
27 Mayısın gerekçelerini en iyi kavrayabilecek ve
kamuoyunu aydınlatabilecek olanlar şüphesiz ki
aydınlardır. Aydınların da seslerini en iyi
duyurabilecekleri yer üniversitelerdir. Bu yüzden 27
Mayısçı subayların en büyük
destekçisi olan üniversite öğretim üyelerini
yine bu subayların üniversiteden tasfiye etmesi
yadırganmamalıdır.
“147 öğretim üyesinin büyük çoğunluğu
gerçekten de solcu ya da sol eğilimli oldukları için
değil fakat MBK onları genel olarak öyle sandığı
için görevden uzaklaştırılmışlardır.
“
27 Mayısın ne denli sol düşmanı olduğu
buradan açıkça anlaşılmaktadır.
Bu olaylara paralel olarak iki rektör; Sıddık Sami
Onar ile Fikret Nerter görevlerinden istifa etmişler ve 27
Mayısın en önemli destekçilerinden olan
üniversite gençliği MBK’ ne sırt
çevirmiştir. Öğrenciler 1 Kasımda yani
üniversitenin açılış gününde
boykot kararı almışlar, MBK gençliği ikna
etmeye çalışmış ancak yaptığı
toplantılar halkı oyalama taktiğinden başka bir
şey olmadığı için bir sonuç
alınamamıştır.
Ancak bu 2 Ordu-Gençlik el ele şarkılarıyla
gelen bir iktidarın kendi hatası yüzünden,
ayaklarının altındaki zeminin kayması demekti.
MBK desteğine büyük gereksinim duyduğu
üniversitenin gözünde kendi ölüm fermanını
imzalamıştı artık. “
“Üniversiteler birçok sosyal patlamaların,
devrim eylemlerinin döl yatağı olmaktadır.
Topluma başkaldırmalar, ona yeni norm ve biçimler
vermenin ilk tohumları üniversitelerde yeşermektedir.
Çünkü gençlik enerjisi ve psikolojik itici
güçlerin kaynağı bu kuşağın
sosyal tortuları üzerine kurulur. Bunun gibi üniversite
gençliği, sosyal entelijansiyanın tamamlayıcısı
unsuru olarak öteki halk tabakalarıyla doğrudan
bütünleşme ve onları belirli idealler etrafında
yönlendirme imkanına da sahiptir.”
27 Mayısın getirdiklerinin en önemlisi Yeni
Anayasa idi. 1961 Anayasası düşünce ve anlatım
özgürlüklerinin güvence altına alınmasını
sağlamış, hatta yıllarca söylenmeye cesaret
edilemeyen, ağza alınamayacak sol düşüncelerin
açıklanması olanağını yaratmıştır.
Fakat 27 Mayıs öncesi en masum sosyal demokrat düşünceler
bazı çevrelerin komünistlik suçlamalarına
hedef oluyordu. Artık sol yayınlar rahatlıkla
basılmaya başlamıştır. Üniversite
gençliği ise kendisini klişeleşmiş
düşüncelerden kurtarmaya çalışmıştır.
Üniversitelerde Anayasa teminatı altında Fikir
Kulüpleri kurulmaya başlamıştır. Gençlerin
eylemleri ihtilalin amacına uygundu. 27 Mayıs ihtilalinin
gerçekleştirilmesinde büyük payı olan
gençler ve örgütleri önem kazanmışlardır.
Gençlerin yapmış olduğu eylemler Atatürk
ilkelerini korumaya yönelikti. 27 Mayıs ve devrimlere
yönelen hareketlere, ilk tepki çıkaran gençlerdi.
CHP’
den kopmalar
Atanın ilkelerini koruma uğruna savaş veren gençler
bizzat Atanın partisi olan CHP’ den kopmaya
başlamışlardır. Bunda en büyük etken
CHP’nin gençlerin ihtiyaçlarına cevap
verememesi ve 1961 Anayasasının öngördüğü
yapı değişikliklerini gerçekleştirecek
reformları yapamamalarıdır.
O dönemde mecliste salt çoğunluğu sağlayan
bir parti olmadığı için CHP-AP koalisyonu
kurulmuş ancak bu koalisyon ülke sorunlarını
çözmekte yetersiz kalmıştır.
Bunların yanı sıra CHP’nin gençliğin
tepkisini almasının nedenlerinden biri de üniversite
harçlarına zam kararı almasıdır. Gençlik
öğrenimine engel olan eski zihniyetle, harç
uygulaması çıkaran zihniyeti aynı kefeye
koymaktaydı. Hükümet yine de gençliğin
sorunlarıyla ciddi olarak ilgilenmemiş yalnızca
gençliğe bilimsel değeri olmayan kitapları
sunmuştur.
Politikacılar öğrenci örgütleriyle
işbirliğine girmişler ve liderleri kontrollerinde
tutarak kitlelere hükmedebileceklerini zannetmişlerdi.
Ancak gençlik anayasanın getirdiği özgürlükler
sayesinde çok çeşitli kitaplar okumuş ve
kendilerini yönetmek isteyen siyaset adamlarının
çoğunu alt etmişlerdir.
Öğrenciler bu bilinçlenme doğrultusunda
yalnızca öğrenci sorunlarıyla ilgilenmemiş
aynı zamanda ülke sorunları için de kafa
yormuşlardır.
Patlak veren bu olaylar neticesinde gençlik yavaş yavaş
CHP’ den kopmaya başlamıştır. Aynı
dönemde Türkiye İşçi Partisi zamanının
CHP’ si gibi gençlerin gözdesi haline gelmiştir.
Sağ
Şahlanırken
Bu arada milliyetçi kesim de boş durmuyordu. Kızıl
yobaz olarak nitelendirdikleri komünistlere karşı
faaliyetteydiler.
10 Ekim 1965 tarihinde mecliste bütün dengeler yerinden
oynamış ve iktidar sağ kesimin eline geçmiştir.
Adalet Partisinin iktidara gelmesi ile beraber “1960’tan
sonra kontrol altında tutulan ‘Doğucu-İslamcı
Cephe’ yayından fırlamıştı artık.
1967’de Süleymancılık diye adlandırılan
bir tarikat ortaya çıkmıştır. Bu kesim
İlahiyat Fakülteleri dahil, tüm öğretim
kurumlarına karşı çıkmıştır.
Solda
Kıpırdanmalar
Sağdaki bu
gelişmelere karşılık bir yandan
O da Türk solunda kıpırdanmalar
başlamıştır. ODTÜ’de Demirel aleyhtarı
gösteriler başlamıştır. 27 Mayıs Milli
Devrim Derneği kurulmuştur bu konuda çalışmalar
yapmak üzere. TİP kısa sürede büyük
gelişme göstermiş dolayısıyla sosyalizmi
benimseyenlerde bir artış olmuştur. 1963 yılından
beri fakültelerde oluşturulan Fikir Kulüpleri, Fikir
Kulüpleri Federasyonu adı altında bir araya gelerek
1960 sonrasının ilk sosyalist gençlik örgütünü
kurmuşlardır. Gençlik o yıllarda TİP’in
izinde gitmekteydi; ancak çok geçmeden sol içinde
TİP’e karşı örgütler ortaya çıkmaya
başlamıştır. “Sol Kemalistler” olarak
tanımlanan bu grup Yön dergisinde başlayıp,
Devrim gazetesinde iyice belirginleşmiştir.
Doğan Avcıoğlu’nun öncülüğünü
yaptığı Sol Kemalistlere göre “işçi
sınıfı ülkemizde sol kapitalistlerin, ağaların,
tefecilerin vs. ördüğü bir ağ içersinde
tutsak olduğu için seçim kazanamaz. Parlamentoda
çoğunluğu sağlayarak iktidar gelmek Türkiye
solu için bir düştür. Bu olanaklı olsa
bile çok uzun bir süreyi gerektirtir. Oysa Türkiye’nin
bu sürece dayanma gücü yoktur. Ne var ki devrimci bir
yönetim toplumdan yana olursa, toplum onu kendiliğinden
destekleyecektir.”
AP militanı gençler O dönemde tarafından
Türkiye Milli Talebe Federasyonuna karşı (TMTF)
bazı görüş ayrılıklarının
ortaya çıkması sağlandı. Ancak TMTF’nin
amacı zaten apaçık ortadaydı. “Atatürkçü
halkı, devrime, 27 Mayıs Anayasası ile öngörülen
temel hedeflere bağlı Türk halkını çileden
yoksulluktan kurtaracak, çağdaş uygarlık
düzeyine ulaştıracak yönde dinamik, sağlam
eylemlere bağlı bir yol.”
İktidar döneminin bu önemli örgütü ele
geçirilmeliydi. Bu yüzden AP TMTF binasına türlü
hilelerle hakim olmayı başarmıştır.
Bütün bu uygulamalara karşılık solcu gençlik
yeni örgütlenme yoluna gitmiştir. Sosyal demokrat
gençler tarafından Sosyal Demokrasi Dernekleri
Federasyonu kurulmuştur.
Öğrenci dernekleri Anayasanın, bazı grupların
çıkarlarına yönelik kullanılmasına
karşıydılar. Bu yüzden 14 Kasım 1967’de
İstanbul-Ankara arasında özel üniversitelerin
kurulmasını protesto etmişlerdir.
“1965’lerden itibaren ülkemizde siyasi parti
liderleri, hükümetler ve benzeri kuruluşlar giderek
üniversite ve kampüslerinde yoğunlaşan boykot ve
işgal gibi eylem biçimlerini milli birlik ruhu içinde
ele alacakları yerde meseleyi ‘sen-ben’ kavgasına
sürüklemek suretiyle hafife almışlar hatta
bununla da iktifa etmemek üzere-adeta yangının üzerine
körükle gidercesine- boykot ne ise işgal de odur
denilerek bu işgalleri meşru göstermeye çalışmış
veya ‘sokaklar gezmekle aşınmaz’ teranesiyle
öğrenci eylem biçimlerinin akış
kanallarını genişletmişlerdir.”
1965 sonrasında hemen hemen her konuda öğrenci
kuruluşları görüş bildirmiş, eylem
yapma yoluna gitmiştir. Örneğin Ortaca’da
meydana gelen Alevi,Sünni çatışmasını
İTÜ Öğrenci Birliği olaya müdahale
ederek barışla sonuçlandırmıştır.
Yine bu dernekler ülkenin politik yaşamında da olumlu
bir rol üstlenmişlerdi. Durum böyle olunca bu kitlesel
güçten korkan iktidar kamuoyunda gençlere karşı
tepki oluşturmaya başlamıştır. Eylemlerin
farklı boyutu halka yansıtılıyor, bu öğrenci
dernekleri aleyhine propagandalar yapılıyordu.
“Ülkemizde 1968’lerde başlayan sol
sloganlarının malzemesini teşkil eden ‘üniversite
özerkliği’ veya ‘halka dönük’
üniversite dövizleri, üniversite-devlet arasındaki
zihniyeti büyük ölçüde zedelemiş,
adeta üniversiteler ‘devlet içinde devlet’
kurma eğilimine dönüşmüşlerdir. Durum
böyle olunca birer feodal kuruş haline gelen üniversiteler
rahatlıkla içerden fethedilmek suretiyle sol kuruluşların
kucağına itilmişlerdir. Bu yüzden
üniversitelerimizin siyasallaşması (politize
olmasının) önüne geçilememiştir.
Bir diğer önemli nokta; Türkiye’nin de
demokrasiyle yönetilen diğer ülkeler gibi dış
güçlerin etkisinde olup, ihtilalcilerin propagandalarına
maruz kalmasıdır. Zaten ülkenin yapısı da
buna çok müsaittir. “İdeolojik tehditler ve
propagandalar, gerilla faaliyetleri, bölücü ve bölgeci
cereyanlar, din istismarı, toplumumuzu tehdit eden faktörlerin
başlıcalarıdır.”
1968 yılına gelindiğinde sağ cephede de epey
kıpırdanmalar olduğu görülmektedir. Sola
karşı ‘şahlanış mitingleri’
düzenlenmiştir. Bu yıllarda Suudi Arabistan Kralı
Faysal tarafından Rabıtat-ül Âlem-il İslami’ye
(Dünya İslam Birliği) kurulmuştur. Cemiyet
Türkiye’de şeriatçi düzenin kadrolarını
kurmuş ve devlet sektörünün önemli
noktalarına hakim olmuştur.
1968 yılı dünyada ve Türkiye’de öğrenci
olaylarının en yoğun olduğu dönemdir.
Soldaki kimi gençlik grupları iktidara yönelik
eylemlerine bu dönemde başlamıştır.
Bunun ilk örneklerinden biri AIESEC toplantısında
görülmektedir. (ekonomi ve ticaret öğrenimi
yapanlara staj olanağı sağlamak, uluslar arası
işbirliğine katkıda bulunmak gibi amaçlar
taşıyan kuruluş). Aralarında Deniz Gezmiş’inde
yer aldığı bir grup bu eylemlerde etkin rol
oynamışlardır. Eylemler sırasında
tutuklanmış ve hayatlarında ilk kez hapishaneyle
tanışmışlardır. Hapishane de bir devlet
büyüğüne karşı helebilme cesaretini
gösterebildikleri için tutuklular tarafından çok
iyi karşılanmışlardır. Kendilerinin
ifadelerine göre eylem iktidara karşı yapıldığı
için ilerici-demokrat kamuoyu onları sahiplenmiştir.
Bu olayların yanı sıra emperyalist devletler
sömürülerine karşı çıkan ve
Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını
isteyen gençlerin de etkinlikleri yoğunlaşmıştır.
Öğrenci derneklerinde yeni oluşumlar meydana
gelmiştir. FKF’nin başına Doğu Perinçek
getirilmiş ve bu örgüt yalnızca üniversite
gençliğinin örgütü olmaktan çıkmış,
işçi ve köylü gençliğini de
kapsamıştır.
Bu yoğun dönemde Yükseköğrenim gençliğinin
üzerinde yoğunlaştığı tek nokta
“üniversitede reform”du. Artık öğrenciler
ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında
devrim istemekteydiler.
Milliyetçi
Hareketleri
Alpaslan Türkeş gençliğin bir kısmını
kendi safına çekmeyi başarmıştı.
Emellerine ulaşma yolunda Emin adımlarla ilerliyordu. “27
Mayısı gerçekleştirenlerin arasında yer
almasına karşın, 1940’lardan beri Irkçı-Turancı
çalışmaları yürüten Türkeş’in
özlemi ülkeyi Nazi yöntemlerine göre yönetmekti.”
Turancıların gerçek amaçlarını
şöyle sıralamak mümkündür:
“1- Nazi
Almanyası’nda olduğu gibi komando kampları ve
gençlik kuruluşlarının yardımıyla ,
çeşitli propagandalar vasıtasıyla hükümeti
yıpratıp iktidarı ele geçirmek,
2- İktidarı ele
geçirdikten sonra çeşitli baskı metotlarına
başvurarak Nasyonel Sosyalist Doktrini Türkiye’ye
uygulamak,
3- Nasyonel Sosyalist
rejimin Türkiye’ye tatbikinden sonra Türklerin Turan
denilen toprak parçası üzerinde toplanmasını
ve Tek Millet, Tek Devlet prensibinin gerçekleştirilmesi.
Yurdumuzda
Turancılık ülkesini benimseyen şahıslar
iktidara gelip, arzularına göre tek partili Nasyonel
Sosyalist bir devlet kurduktan sonra, Turan devleti hudutları
içindeki Türk ırkından olmayan azınlıkları
da temizlemeyi planlamaktadırlar.”
SOLDA
VE SAĞDA ÖRGÜTLENMELER
KOMANDO KAMPLARI
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi gençliğe
özel bir önem veriyordu. Bu yüzden 1968 yılının
yaz aylarında öğrencileri özel eğitimden
geçirmek için komando kampları kurmuştur.
Partinin yarı resmi organı Milli Hareket Dergisine göre
öğrenciler boks,judo,güreş, duvara tırmanma
gibi sporlardan oluşan beden eğitimi derslerinin yanında
dua ediyorlar ve komünizm karşısında
milliyetçilik ruhu gibi konularda dersler alıyorlardı.
İlk etapta “Komando” kelimesini kullanan gençler
sonraları partinin de isteğiyle “Milliyetçi
Toplumcular”adını almışlardır.
Ardından “Bozkurtlar” ve en sonunda da Ülkücüler
diye anılmışlardır.
Eylemlerine olaysız sokak gösterileri başlayan
Bozkurtlar 31 Aralık 1968’de Siyasal Bilgiler Fakültesini
basarak ilk şiddet hareketine girişmişlerdir. Daha
sonradan sol yayınları satan kitapçıların
vitrinlerini kırarak, solcu örgütlerin hareketlerine
karşı çıkarak, kanlı olaylar yaratarak
eylemlerine devam etmişlerdir.
MÜCADELE BİRLİĞİ
18 Kasım 1967’de üç imamla bir Yüksek
İslam Enstitüsü öğrencisi tarafından
kurulmuştur. Bu birliğin ideoloğu 1991 seçimleri
öncesinde Islahatçı Demokrasi Partisi lideri olan
Aykut Edibali ‘ydi. Birlik 1969 yılının Şubat
ayında “Huzur ve Asayiş Komitesi” adı
altında vurucu bir güç oluşturmuştur ve
aynı komando kamplarında olduğu gibi buradaki gençlere
de judo, ateşli silah eğitimi verilmiştir. Birtakım
olaylara karışan ve çeşitli mitingler
düzenleyen “Yeniden Milli Mücadele” adında
bir dergi çıkarmıştır.
SAĞDAKİ DİGER
ÖRGÜTLER
Bugün gazetesi “Cemaatı-kübra” namazlarına
öncülük etmekteydi. Namazlardan sonra gerekirse
canın,malın verilmesi gerektiğinden, cihadın farz
olduğundan bahsedilmiştir.
Bunların yanında Komünizmle Mücadele Derneği,
İlim Yayma Cemiyeti, Anadolu Milliyetçiler Derneği,
Milliyetçi Kültür Birlikleri, Türkiye Kuran
Kursları Koruma ve İdame Ettirme Dernekleri, Genç
Kuvay-i Milliye Derneği, Aydınlar Kulübü, Türkiye
Din Adamları Yardımlaşma Dernekleri Federasyonu, Konya
Mücadele Birliği ve Cemiyeti, Türkiye Yükseköğretim
Huzur ve Dayanışma Cemiyeti, sonradan ismini Türkiye
Milliyetçiler Birliği olarak değiştiren
Türkçüler Birliği, CKMP’li Hakkı
Yılanlıoğlu’nun idaresindeki Vatansever Türk
Teşkilatı vs.
SOLDAKİ ÖRGÜTLER
TİP içinde görüş ayrılıkları
1968 yılında iyice belirginleşmeye başlamıştır.
Milli Demokratik Devrimciler adıyla tanınan grup ayrı
bir çizgi izlemeye başlamıştır. Milli
Demokratik Devrim çizgisindeki öğrenciler (Deniz
Gezmiş, Mustafa İlker, Gürkan, Ahmet Özdemir,
Selahattin Okur ve Mehmet Mehdi Başpınar) 1968 Ekimde
‘devrimci düşünceyi yaymak ve yaşatmak
amacıyla’ Devrimci Öğrenci Birliği’ni(DÖB)
kurmuşlar ve başkanlığına Deniz Gezmiş’i
getirmişlerdir.
TİP paralelinde bir örgüt olarak değerlendirilen
Fikir Kulüpleri Federasyonu, TİP içinde
çalkantıların sürdüğü bir
dönemde 4-5 Ocak 1969’da toplanan üçüncü
kongresinde Milli Demokratik Devrimcilerin eline geçmiş
ve başkanlığına Yusuf Küpeli seçilmiştir.
Buna mukabil FKF İstanbul Sekreterliği yöneticileri
DÖB’lülerin sürekli baskısına ve
içişlerine karışmasına dayanamamışlar
ve 27 Nisan 1969’da istifa etmişlerdir.
Bu olayın akabinde FKF Olağanüstü Kongre
toplanmış ve Türkiye Devrimci Gençlik
Federasyonu(Dev,Genç) olarak değiştirmiştir.
Bu tarihten sonra öğrenci eylemleri hız kazanmış,
kimi gruplar “parlamento dışı muhalefet”
görüşünü benimsemişlerdir ve siyasal
iktidarı ele geçirmeye yönelik eylemler hız
kazanmıştır.
DEV GENÇ
FKF olağanüstü kongresinde ismi Türkiye Devrimci
Gençlik Federasyonu olarak değiştirilen örgütün,
sosyalist düşünce ve eylem örgütü
olduğu oybirliği ile alınan bir karardır.
Kurultayda örgütün amaçları şu
şekilde belirtilmiştir.
“1-Anti-Emperyalist
gençlik hareketlerine öncülük etmek ve bu
amaçla üniversite gençliğini mücadele
içinde örgütlemek ve hedefe ulaşmak için
devrimci örgütlenmelerini sağlamlaştırmak,
devrimci disiplini güçlendirmek ve eylem içinde
devrimci ideolojik eğitimlerini sağlamak.
2-Milli demokratik
mücadelelerinin içinde devrimci bağlar kurarak,
işçi-köylü ve gençlik dayanışmasını
sağlamlaştırmak
3-Emperyalizme,
işbirlikçi burjuvaziye ve kapitalizm öncesi
kalıntılara karşı, bütün milli sınıf
ve tabakaların devrimci güç birliğinin
gerçekleşmesi için mücadele etmektir.”
Türk Solu, Aydınlık ve İşçi-Köylü
gazetelerinin halkın yürüttüğü milli
demokratik hareketlerin propaganda ve eylem silahları olduğunu
beyan etmişlerdir.
Yurdumuzdaki öğrenci hareketlerinin işgal ve
boykotlara dönüşerek anarşik olaylar mahiyetini
almasında en büyük etken fakülte ve
yüksekokullardaki fikir kulüplerinin ve gençlik
derneklerinin faaliyetleridir. Fikir Kulüpleri yöneticileri
ve Dev Genç yöneticileri faaliyetler hakkında
fakültelere yapılmış formları düzenlemiş,
tertip ve idare etmiştir.
Bu boykot ve işgallerin
yanı sıra Dev Genç yöneticileri ve militanları,
kendi ideolojilerinde bulunmayan öğrencilere baskı
uygulamış, fakülte ve yüksekokullara
sokmamışlardır. Ayrıca üniversiteleri
karargahları haline getirmişlerdir. Dev Genç!in
okullara patlayıcı madde, tabanca ve mermiler soktuğu
ve bunları gerektiğinde polise karşı kullandığı
yapılan aramalarda ortaya çıkmıştır.
Üniversitelerde öğrenci derneği seçimlerini
kazanabilmek için şiddete başvurmuş, okullarda
terör havası estirmiş ve militanları vasıtasıyla
sandık başları tutturarak seçimleri
kazanmıştır. Bu öğrenci dernekleri
vasıtasıyla hakimiyetlerini bütün yüksekokul
ve fakültelerde sürdürmüşlerdir. Yine
öğrenci derneklerinin gelirlerini de kendi ideolojileri
yönünde harcamışlar ve kontrolsüz bir
şekilde ödemelerde bulunmuşlardır.
Dev Genç fakültelerde milliyetçilerin panolarını
kaldırmış, onlara hayat hakkı tanımamıştır.
Dev Genç amaçlarını gerçekleştirebilmek
için militan yetiştirme ve silahlanma üzerinde de
durmuştur. “Verilen milli demokratik devrimin zafere
erişebilmesi ve işçi-köylü iktidarının
gerçekleşebilmesi bakımından emperyalizme,
işbirlikçilerine ve feodal kalıntılara karşı
verilen mücadelenin ancak öncü kadro, militan
yetiştirerek ve silahlanma ile olacağını kabul
ederek faaliyetlerini bu yönde hızlandırmıştır.”
Aydınlık ve İleri dergilerinde işçi-köylü
hareketlerinin amacına ulaşması açısından,
Dev Genç örgütü içinde militan
yetiştirme hususuna ne kadar önem verdiği açıkça
görülmekteydi. Bu militanlar işgal ve boykotlarda
birinci derecede rol oynamışlardır. Bunlar silahlı
eylemlerde daha aktif rol alabilmek için El,Fetih teşkilatında
eğitim görmüşlerdir. Eğitimlerini
tamamladıktan sonra yurda dönerek çeşitli
anarşik olaylara katılmışlardır. “Dev
Genç kendilerine lider olarak kabul ettikleri Mao’nun
‘iktidar silahın namlusundadır’ sözünü
kendilerine rehber tayin etmişlerdir.”
Federasyon tüzüğünde milli demokrat devrim
mücadelesinin emperyalizmle savaş olduğunu
belirtmiştir. Türkiye’deki emperyalizmin ise Amerikan
emperyalizmi olduğu halka iletilmiş ve bu gayeyle Amerika
Türkiye’yi sömüren bir ülke olarak
gösterilmeye çalışılmıştır.
Bu yüzden Amerika’ya karşı fiili eylemlere
girişilmiştir. Bunlar 6.filoya karşı girişilen
eylemler, Ankara ve İstanbul’daki Amerikalılara ait
işyerinin işgali, tahribi şeklinde olmuştur.
Dev Genç Federasyonu amaçları olan rejim
değişikliğini gerçekleştirmek için
yurtta bir buhran havası meydana getirmiş ve anarşi
yaratmıştır. Büyük kentlerde sağ sol
çatışması şeklinde oluşan silahlı
çatışmalara, banka soygunlarına ve adam kaçırma
olaylarına girişmişlerdir. Bu hareketlere girişenler
Fikir Kulüpleri veya Devrimci Gençlik Derneği gibi
Dev Genç’e bağlı kuruluşların
elemanları olup Dev Genç militanlarıdır.
Dev Genç haberleşmenin zor olduğu büyük
şehirlerde olayların çabuk başlatılabilmesi
için bu şehirleri bölgelere ayırmış
ve her bir bölgenin başına sorumlu birer lider
getirmiştir. Bu sayede o bölgedeki işlerin aksamadan
yürütülmesi sağlanmıştır. Ankara
beş bölgeye ayrılmış, ODTÜ bölgesi
liderliğine Cemal Salman Pakoğlu, Dışkapı
bölgesine Fevzi Bal, Beşevler bölgesine Hüdai
Arıkan, Hacettepe bölgesine Şaban İba
getirilmiştir.
Dev Genç eylemlerini yaparken birtakım çarpıcı
sloganlar kullanmıştır. Bunlar arasında en dikkat
çekici olanları şöyle sıralamak mümkündür.
Cici demokrasiye
paydos
Devrimciler el ele
milli cephede
Gerici
parlamenterizme hayır
Milli ordu
Nato’ya
hayır
Tam bağımsız
ve gerçekten demokratik Türkiye
Yaşasın
halk savaşı
Yaşasın
dünya halklarının savaşı ve zaferi
Cici demokrasiye
paydos
Bu sloganla kastedilen mana, kapitalist ülkelerdeki demokrasinin
burjuva demokrasisi olduğu, bu demokrasinin çalışan
ve sömürülen halkın menfaatlerini göz önüne
almadığı buna karşılık gerçek
demokrasinin sınıfsız toplumlarda olduğudur.
Böyle bir demokrasiye ulaşmak için hakim sınıflardan
yana olan demokrasi ve müessesleri ile mücadele
edilmelidir.
Devrimciler el ele
milli cephede
Bu sloganla devrimden yana olan sosyal güçler mücadele
için bir kanatta toplanmaya davet edilmektedir. Emperyalizme
karşı verilen bu mücadeleye millilik sıfatı
verilerek kamuoyunun gözünde güç kazanması
istenmektedir.
Gerici parlamenterizme
hayır
Türkiye’nin Amerika tarafından sömürüldüğü,
bu sömürünün hakim sınıflar aracılığı
ile yürütüldüğü; parlamentonun
sömürüden yana olduğu bu yüzden de gerici
olduğu anlatılmaktadır. Bo sloganla seçim yolu
ile başa gelen hükümetlerce yürütülen
iktidara taaruzda bulunularak yıpratılmak istenmiştir.
Milli ordu
Burada askeri gücümüzün büyük bir
kısmının Nato’nun elinde olduğundan
dolayı ordunun ülkeyi savunması hususunda yetersiz
kaldığı, bu yüzden de Nato’daki askeri
gücümüzün geri çekilmesi gerektiğinden
söz edilmektedir. Burada güdülen amaç bizim
Amerika ile münasebetimizin bozulması, onun yerine
sosyalist ülkelerle ilişki kurulmasıdır.
Nato’ya hayır
Bu sloganla işlenen fikir Nato’nun emperyalist bir ülke
olan Amerika tarafından sosyalist ülkelere karşı
kurulmuş askeri bir blok olduğu, Amerika’nın
Rusya ile girişeceği bir savaşta Türkiye’nin
ilk hedeflerden biri olacağı bu yüzden kimsenin Türk
halkını tehlikeye atmaya hakkı olmadığıdır.
Güdülen ana amaç; Nato’nun Rusya’nın
dünyaya yayılma arzusuna izin vermeyeceği, böylece
de komünizmin yayılmasına engel teşkil
edeceğidir.
Tam bağımsız
ve gerçekten demokratik Türkiye
Bu slogan milli demokratik devrimin amacını açıkça
ortaya koymaktadır. Onlara göre Türkiye bağımsızlığını
yitirmiş, Amerika’nın sömürgeleri arasına
girmiştir. Bağımsızlığın
kazanılması için Amerikan emperyalizmine karşı
mücadele edilmelidir.
Yaşasın halk
savaşı
Dev Genç’e göre sömürüden kurtulmak
ve bağımsızlığı kazanmak, tüm
halkın mücadele etmesi ve bilinçlenmesi ile mümkün
olacaktır. Bu sloganla ifade edilmek istenen amaç
işçi,köylü ve millici kesimlerin sosyalizmin
gerçekleşmesi için ayaklanması ve hakim
sınıflara karşı savaş açmaları
ve ihtilal yolu ile meclisin düşürülmesidir. Yani
sosyalizmin gerçekleşmesidir.
Yaşasın dünya
halklarının savaşı ve zaferi
Onlara göre tüm emperyalizm altındaki devletler
sömürüden kurtulmak için emperyalizme karşı
savaşmaktadır. Dünya halklarının
verdikleri bu savaş desteklenmelidir.
Bu sloganla kastedilen amaç komünist sistemin bütün
dünya halklarının kardeşliği için
mücadele ettiğini ifade etmektir. Amaç komünizmi
tek bir ülkede değil bütün dünyada
gerçekleştirmek ve bunun için mücadele
etmektir.
Dev Genç’te dört ayrı grup ortaya çıkmıştır.
Bunlar:
Şehir
gerillacıları
Kır
gerillacıları
Kıvılcımlı
grubu
Askerciler
grubudur
Şehir
Gerillacıları
Daha önceki teorik kitaplardan edinilen bilgileri pratiğe
geçirmek için ODTÜ yakınında bir gerilla
kampı kurmuşlar ve El-Fetih’ten gerilla eğitimi
yaptırmak için iki kişi getirmişlerdi. Bu klik
daha sonra kendi arasında Türkiye Halk Kurtuluş
Cephesi (THKP) ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu olarak ikiye
bölündü. Bu iki grubu yöneten klik THKP idi.
Şehir gerillacılarının kır gerillacılarına
ve kıvılcımlı grubuna öfke duymalarının
başlıca sebebi Sovyetler Birliği’ndeki
sosyalizmin onlar tarafından sosyal_faşizm olarak
nitelendirilmesi ve Maoculuk’un tatbikinde kır
gerillacıları ile aralarındaki görüş
ayrılıkları idi.
Kır Gerillacıları
Bunlar Dev_genç kliğinin tersine Türkiye’de
devrim hareketinin şehir gerillacılığı ile
başlatılamayacağını öne sürmüşlerdir.
Onlara göre eylemler köylerde başlamalıydı.
Kıvılcımlı
Grubu
Dr. Hikmet Kıvılcımlı etrafında kümelenen
bu Dev Genç kliği Türkiye’de her eylemden daha
önce siyasi bir partinin kadrolarını kurmanın
gerekli olduğuna inanmışlardır.
Askerciler Grubu
Mihri Belli ve yandaşlarından oluşan bu grup
“revizyonizm” sebebiyle şehir gerillacılığıyla
ters düşmüştü.
Türkiye Halk
Kurtuluş Ordusu
Deniz gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil
ve arkadaşları tarafından oluşturulan THKO, ODTÜ
öğrenci yurdunun 201ve 202 numaralı odalarında
kurulmuş ve geliştirilmiştir.
Türkiye Halk
Kurtuluş Partisi/Cephesi
Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü grubunun
İstanbul’da eyleme geçen THKP/C adlı
örgütlerinin stratejisi Milli Demokratik Devrim idi.
Maocu Örgütler
1960’lı
yıllarda Çin ve Arnavutluk tarafından sosyalist
sisteme karşı başlatılan ve Mao tarafından
yönetilen akımın Türkiye içinde yansıma
bulmasıyla Çin taraftarı Türkiye İşçi
Köylü Partisi(TİKP) ve Türkiye İşçi
Köylü Kurtuluş Ordusu(TİKKO) grupları
oluşturuldu.
Türkiye Komünist
Partisi-Marksist Leninist(TKP_ML)
Örgüt Kürt Ulusunun kendi kaderini tayin hakkını
savunuyordu. İbrahim Kaypakkaya’nın lideri olduğu
örgüt Marksist eylemi özellikle Kürtlere
dayandırıyor, bir Kürt devrimci örgütü
meydana getirmeyi, Milli Demokratik Devrim stratejisini silahlı
bir devrime uygulamayı ilke ediniyordu.
EYLEMLER DEVAM EDERKEN
Türkiye Çalkantılı olaylar içindeyken
bir yandan gençliğin anti-emperyalist eylemleri tüm
şiddetiyle devam ediyordu. 27 Mayıs Milli Devrim Derneği,
TMGT,TMTF,DÖB ve ODTÜ Öğrenci Birliği
Atatürk’ün ölüm yıldönümü
olan 10 Kasımda Samsun-Ankara arasında büyük bir
yürütüş organize etmişlerdi Yürüyüşün
asıl önem taşıyan yanı “öğrenci
kimliğine bürünmüş polislerin eylemleri
nasıl da sabote edebildiğini, ajan provokatörlerin
yasal hareketleri nasıl da kanun dışı
uygulamalara dönüştürebildiğini
göstermesiydi.”
1969 yılına gelindiğinde önceki yıllarda
ortaya çıkan sosyo-ekonomik sorunların hızla
devam ettiği görülmektedir. Devrimci gençler
daha da güçlenmiş buna karşılık
faşist saldırılar beraberinde gelmiştir.
Milliyetçi kesimin baskısının zorbalığa
dönüşmesi, sol kesimin de silahlanmasının
zorunluluk olduğu düşüncesini ortaya atmıştı.
Bu düşünüş farklılıkları
ciddi boyutlara ulaşmış, sol içinde karşılıklı
suçlamalara neden olmuştu.”Bu solu sola kırdırmak
amacını gerçekleştirmek isteyenlerin başarı
hanesine yazılacak bir gelişmeydi.”
Artık işler çığırından çıkmıştı.
Özellikle solcular arasında yaralanma ve öldürme
olayları artmış ;bunun üzerine “Profesyonel
Devrimci” adı altında bazı gruplar oluşmaya
başlamıştır. Artık baskı yoluyla
iktidarı ele geçirme planları yapılmaya
başlanmıştı.
1970 YILI OLAYLARI
1970 yılına gelindiğinde yıllardır şiddeti
hızla artmakta olan, bir buhran dönemi içinde olan
Türkiye yeni bir patlama noktasına hızla yaklaşıyordu.
1970 ve sonrasında kurulan örgütlerin hemen hemen
hepsi siyasi nitelik taşımaktaydı Faşist
saldırılar, birbiri ardına gelen cinayetler eylemlerin
yönünü değiştirmiş, demokratik
hareketlerle ve fikirsel çalışmalarla sorunların
çözümlenemeyeceği düşüncesi sol
gruplar içinde kabul görünür olmuştu.
Ülkede oluşan terör ortamı kendini koruma
zorunluluğunu gerekli kılmış ve gençlik
silahlı eylemlere itilir olmuştu.
Sosyo-ekonomik alanda köklü değişiklikler
yapılması gerektiğini savunan anti-emperyalist
karakterli öğrenci hareketleri artık çok geniş
bir alana yayılmıştır. Sağda ve solda yeni
bir uygulamaya geçilmiştir. Bu gruplar lise öğrencilerini
de geleceğin üniversite kadrosunu oluşturmak için
kendi ideolojileri doğrultusunda örgütlüyorlardı.
Bir yandan “Genç Ülkücüler Teşkilatı”
adı altında çoğu ilde lise gençleri
bünyesinde toplayan gençlik örgütleri
kuruluyor, diğer yandan da Dev_Lis’in faaliyetleri
artıyordu. Bu örgütlerin yanı sıra
birtakım başka örgütler de kurulmuştur.
Bunları da şöyle sıralayabiliriz:
“Devrimci Gençlik
Birliği
TİKP yandaş olan ve 1974 ‘te kurulan bu örgüt
Maoculuğun gençlik içindeki uzantısıydı.
TİKP’nin çalışmasını yapan bir
gençlik grubu iken hızlı bir daralma süreci
yaşadı.
Yurtsever Devrimci
Gençlik Dernekleri Federasyonu
Bu örgüt Arnavutluk çizgisine 1979’da tümüyle
oturan ve Çin yanlısı akımlarla ilişkisini
kesen Halkın Kurtuluşu örgütünün
gençlik teşkilatıydı. Gençlik içinde
var olan bu grup 1978’le birlikte goşist gençlik
hareketinden bağımsız bir örgütlenmeye
gitmek mecburiyetini duymuş ve federatif biçimde
birleştirdiği yeni örgütler kurmuştu.
Partizan Grubu
1971 döneminde TİİKP içinde gelişen görüş
ayrılıkları ile doğan kopma sonucunda
TİKKO/TKP-ML adlarıyla oluşan ayrı bir Maocu
grubun uzantısı olan Partizan grubu, Halkın Birliği
isimli dergileri ve isimleri kullanan grubun gençlik
kesimindeki adı idi. Bireysel teröre ağırlık
vermiştir.
Dev Genç
Uzantısı Gençlik Grupları
Dev-Yol : 1971
sırasında öncesi Dev Genç hareketinin 1974’te
yeniden canlandırılması Dev-Yol Maocu
olan bir kesim ve Kurtuluş adını alan bir kesimle
birlikte örgütlenme çalışmalarına
başlamıştı. Genel gençlik hareketi içinde
öncelikle öğrenciler arasında en etkin grup
olmuşlardı.
Dev-Sol : Dev-Yol
içinden ayrılan bir grup tarafından oluşturulan
bu grup İstanbul’da yoğunlaşmışlardır.
Mahir Çavan’ın en sadık izleyicisi olma
iddiası ile bireysel teröre ağırlık vermiş
ve kitle çalışmalarından uzak durmuştur.
Kurtuluş Grubu :
Dev-Yol ile aynı kökten gelmiştir. Dünya
görüşleri açısından bilimsel
sosyalizme ve dünya komünist hareketine yaklaşmıştı.
DÖB. Dev,Gör, Karadeniz Dev-Genç, Akdeniz Dev-Genç
isimleriyle örgütlenen gençlik kuruluşları
bulunmaktaydı.
Bilimsel Sosyalizme
İlgi Duyan Gruplar
Genç Emekçiler
Birliği-Emeğin Birliği-Birlik yolu Grupları :
1971 döneminde goşist gruplardan ayrılmış ve
Anti-Maoculuğu çıkış temeli edinmiştir.
Ancak Gençlik içindeki etkileri azdı.
Sosyalist Gençlik
Birliği : Türkiye Sosyalist İşçi
Partisi’nden ayrılan bir grup sosyalist tarafından
kurulmuştur. Emeğin Birliği grubu ile partileşme
süreci başlatmış ancak bunu sonuçlandıramamıştı.
Gençlik içinde örgütlenebilme çabaları
vardı.
Kürt Gençliği
İçindeki Oluşumlar
DDKD(Devrimci
Demokratlar):1971 öncesi Devrimci Doğu Kültür
Ocakları’nın 1979’daki örgütlenmesiydi.
Örgüt bünyesinde bilimsel sosyalistler olduğu
kadar, demokratlar ve Kürt Milliyetçileri de yer
almaktaydı. İç yapısı nedeniyle tek
merkezli bir örgütlenme değildi ve sürekli
dağılmalara uğramıştı.
DHKD(Özgürlük
Yolu): 1971 öncesi DDKO ve TİP Kürt grubu kökenli
olan, 1975’te TİP içinde yer alan, ancak partiden
uzaklaştırıldıktan sonra milliyetçiliği
ağır basan Kürt gençleriyle oluşturulmuştur.
Kendisini Kürt Bilimsel Sosyalist Hareketi olarak nitelendiren
bu örgütün etkinliği azdı.
Demokratik Devrimci
Kürtçüler: Bir süre Aleviler arasında
faaliyet gösterdiler. Başarılı olamayınca
Kürt halkı sloganına bel bağlamışlardır.
Özellikle üniversite ve yüksek okullardaki doğulu
gençleri saflarına çekmeye çalıştılar
ve Doğu Kültür Ocakları adıyla
örgütlendiler. Asıl hedefleri federatif bir Kürt
devleti kurmaktı
Sosyalist Devrimci
Kürtçüler: TİP kontrolü altındaki
bu grup daha çok doğulu gençleri etkisi altına
almıştı. Üniversite gençliği
düzeyindeki Çalışmalarını lise
seviyesine düşürmeye çalışıyordu.
Bilimsel Sosyalizm
Temelindeki Gençlik Örgütleri
Sosyalist Gençler
Birliği: TSİP’nin 1974’te başlayan
bilimsel sosyalist olmayan örgütlenmesine paralel olarak
kurulan Genç Sosyalistler Birliği’nin devamı
niteliğindeydi. Bu süreçte GSB’nin büyük
bölümü TSİP dışına düşmüş,
GSB yerine Sosyalist Gençlik Birliği kurulmuş, ancak
bu örgütün de çoğunluğu TSİP’ten
ayrılınca Sosyalist Gençler Birliği
örgütlenmişti.
İlerici Gençler
Derneği:Öğrenciler arasında ve genel olarak
gençlik içinde belli bir etkinliğe ulaşan
İGD, sıkıyönetim öncesi izlediği etkili
yayın politikası ve eylemleriyle önemli bir gençlik
hareketini oluşturmuştur.
Genç
Öncü: 1978’de kuruluş çalışmaları
tamamlanan ve bilimsel sosyalist çizgiyi savunan bu gençlik
örgütü komsomol tipi bir örgütlenmeydi.
Kendilerini gençlik içinde sosyalizm kulu olarak
tanımlamaktaydılar.”
EYLEMLER DEVAM EDERKEN
1965 yılında ortaya çıkan petrol sorununu
derhal gençlik incelemeye almıştır. Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı ile hükümet yeni
bir petrol kuyusunun açılıp açılmaması
konusunda anlaşmazlığa düşmüştü.
Yabancı ülkeler ülkemizde yalnızca TPAO’nun
ürettiğinden daha az üretmesine rağmen başka
ülkelerde ürettikleri petrolü bize %35 daha pahalıya
satmaktaydılar. Gençler konuyu anlayınca durumu
kamuoyuna duyurma çabası içersine girmişler
ve TMTF’nin öncülüğünde Milli Petrol
kampanyası başlatmışlardır.
Milli Petrol kampanyası gençliğin önemli
siyasi eylemlerinden biridir. Petrol sorunun incelenmesi gençleri
uluslar arası sömürü düşüncesine
götürmüştür. Gençlik petrolün
ulussallaştırılmasından yanaydı. Petrol
konusu kamuoyu ve basının da ilgisini çekmiş,
pek çok köşe yazarı petrolün
ulusallaştırılması üzerine yazılar
yazmıştır.
“İşte ülkede gittikçe yoğunlaşan
sağ ve sol, anarşi ve terörün yanı sıra,
Atatürk ilke ve devrimlerine yönelen saldırılar,
laikliği ortadan kaldırmayı amaçlayan ve çoğu
kez dış kaynaklardan beslenen irtica, dış
siyasada ulusal güvenlikten sapmalar, ordunun Atatürkçülüğe
bağlı geniş kesiminde tepkilere neden olmaktaydı.
Öte yandan bu kesim, 1961 Anayasasını ordunun bir
eseri gibi görmekte ve bu nedenle de iktidarın anayasanın
temel ilkelerine açıkça yönelttiği
eleştirileri ve uygulama bu ilkelerden sapmasını
tepkiyle karşılamaktaydı.”
1970 YILI ÖĞRENCİ
OLAYLARI
“Devrimci öğrenci örgütleri Türkiye’de
sosyalist mücadeleyi yürüten en aktif militanlar
olarak görülüyordu. Bunlar, gençlik ve öğrenci
sorunlarını tümüyle savsamamakla birlikte, artık
işçi ve köylülerle işbirliği yapmaya,
sosyalizmi kitlelere anlatmaya ve Türkiye’nin sosyalizme
geçmesine yönelik eylemlere önem veriyorlardı.”
O yıl olan enteresan olaylardan biri, Ocak ayında Ankara
Belediyesinin okuyan ve çalışan öğrencilere
paso vermemesi yüzünden çıkan otobüs
işgali eylemleriydi. Daha sonra belediye çıkan
olaylar yüzünden kararı yürürlükten
kaldırdı. Mart ayında ise Ankara Yüksek Öğretmen
Okulu’nda çıkan çatışma sırasında
sağcı gruptan olan Ziraat Fakültesi öğrencisi
Süleyman Özmen öldü.
9 Mayıs da MHP tarafından düzenlenen “Dokuz Işık
Yürüyüşü”nde yine olay çıktı
ve patlayan silahlar bir işçinin yaralanmasına neden
oldu.
“Milli Güvenlik Kurulu,Nisan başında
kuruluşundan sonra ilk kez kamuoyuna seslenen bir bildiri
yayınladı ve üniversitelerde yer alan olayları
değerlendirdi. Bildiride özetle şöyle
denilmekteydi:’son günlerde üniversite şehirlerimizde
meydana gelen üzücü olaylar üzerinde önemle
durulmuştur. Üniversitelerimizin bulunduğu bazı
şehirlerde meydana gelen hadiseler üniversite özerkliği
sınırlarını aşmış, öğretim
hürriyetini zedeler ,vatandaşı tedirgin eder mahiyette
görülmüştür. Üniversiteler ilim ve
irfan yuvalarıdır, öylece kalmalıdır.
Silahlı kişilerin barınağı haline gelmesi
hiçbir şekilde terviç olunamaz. Milli güvenlik
kurulu (...)kanunlara uygun masum gösteriler olmak mahiyetini
kaybedip silahlı çatışmalar haline gelen,adına
gençlik hareketi denilemeyecek davranışları
hiçbir şekilde tasvip etmez..”
“ Ankara Emniyet Müdürlüğü ve İl
Jandarma Kumandanlığı askeri mahkemeden arama kararı
alarak, 17 Mayısta Siyasal Bilgiler Fakültesi Yurduna
baskın yaptılar. Aramadan sonra SBF, komandoların
baskınına uğradı; fakültenin camları,
kapıları kırıldı. Akademik Kurul, aramanın
hukuk ve kanun dışı olduğunu ifade etti”
o zamanlarda toplum
polisleri direnişe başladılar. Eğer Personel
Kanun Tasarısı yasalaşırsa geçim derdi
çekeceklerini ifade ettiler. Bir forum düzenleyerek,
burada hükümetin adamı olmadıklarını,
milletin polisi olduklarını belirttiler ve zaman zaman
üniversitelilere karşı karşıya gelmek
zorunda olduklarını ancak bu durumdan hoşnut
olmadıklarını ifade etmişlerdir.
Ülkü ocakları Ankara’da toplanan genel
kurulduktan sonra bir bildiri yayınlamıştır. Bu
bildiride iktidar tarafından ülkücüler üzerine
yapılacak en ufak bir baskı hareketine yurt genelinde
şiddetle karşılık vereceklerini ifade
etmişlerdir. 27 Aralıkta İlker Mansuroğlu adlı
öğrenci AÜ Fen Fakültesi önünde
komandolar tarafından vurulmuş ve ertesi gün ölmüştür.
Bu olay üzerine Fen Fakültesi öğrencileri 3
günlük yas ilan etmişlerdir.
28 Aralıkta MGK bu olayları görüşmek üzere
toplanmıştır. 29 Aralıkta İlker
Mansuroğlu’nun öldürülmesine tepki olarak
Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil, Hüseyin İnan ve Yusuf
Aslan tarafından Amerikan Büyükelçiliği
önünde nöbet tutan toplum polislerine ateş
açılmış ve çatışmanın
sonunda iki polis ağır yaralanmıştır.
1971 yılına gelindiğinde ise eylemlerin mahiyeti
bütünüyle değişmiş, bu eylemler artık
gençlik hareketi olmaktan çıkıp anarşiye
dönüşmüştür.”1 ocak İş
Bankası Emek şubesinin soyulmasıyla başlayan
anarşi olayları, Amerikan polis çavuşu Jimmy R.
Finley’in ve Ahlatlıbel Amerikan Radar Üssünden
dönmekte olan dört Amerikan çavuşunun
kaçırılmasıyla sürdü.”
Bu tarih itibariyle THKO, eski eski Dev-Genç’lilerin
kurmuş oldukları THKP/C, Proleter Devrimci Aydınlık
Grubunun oluşturduğu TİİKP gibi birtakım
örgütler faaliyete geçmişlerdir. THKO
tarafından Akçadağ, Nurhak ve Elbistan dağlarında
‘kır gerillası’ hazırlıkları
başlatılmıştır.
Bu ortamda, Kuvvet Komutanları tarafından “12 Mart
Muhtırası” verilerek Demirel hükümeti
düşürülmüştür. 1 Ocak 1971’den
12 Mart 1971’e kadar geçen zamanda birçok sayıda
faili meçhul patlama birbiri ardına meydana gelmiştir.
Yapılan araştırmalar sonucunda sözü geçen
örgütler aleyhine bir kanıt bulunamamıştır.
Bu eylemleri 12 Mart’a hazırlık hareketleri olarak
değerlendirmek mümkündür.
12
MART’A YOL AÇAN ŞİDDET EYLEMLERİNİN
GERİSİNDEKİ NEDENLER
Şiddet eylemlerinin ardındaki nedenleri şöyle
sıralamak mümkündür:
“Türkiye’nin
1960’ların sonlarına doğru sahip olduğu
toplumsal-ekonomik ve siyasal nitelikler Demirel hükümetine
karşı üniversite öğrencilerinin,
işçilerinin, profesörlerinin, teknokratların
hatta hakimlerin gösterilerde bulunması siyasal tedirginlik
yaratmış ve halk sanki siyasal devrime hazırlanmış
gibi izlenim yaratmıştır. Halkın umut ve
beklentileri artmış ancak karşılayacak olanaklar
olmayınca toplumsal ekonomik doyumsuzluk da önem
kazanmıştır.
Toplum içindeki
gelir ve servet dağılımı eşitsizliği ve
sınıflar arasında gittikçe büyüyen
eşitsizlikler bu gruplar tarafından devrimin
gerçekleştirilmesi için yeterli bir neden olarak
nitelendirildi.” Bütün bu abartılmış
değerlendirmeler sonunda şiddete başvuran gruplar,
toplumu bir dinamit olarak nitelediler. ‘ Biz toplumsal
dinamitin fitili olacağız.’
İkinci neden
Türkiye’deki iki toplumsal kesimin tarihsel rolünden
doğdu. Bu kesimlerden biri devletçi-seçkinci
kesim, diğeri de gençlikti. Tarihsel olarak
devletçi-seçkinci kesim Türk toplumunda devrimci
bir yere sahipti. 1908’de Türk toplumundaki her yenilik,
halkın desteğinden yoksun olan bir avuç devrimci
tarafından gerçekleştirilmiştir.
Diğer yandan gerek Atatürk İhtilali gerekse 27 Mayıs
eylemi, gençliğe toplumda siyasal olarak özel bir
yer özel bir önem kazandırmıştır.
Cumhuriyet ilkelerine göre iyi eğitilmiş bir gençlik,
cumhuriyetin koruyucu olabilirdi. Bu anlayış gençliği
siyasal olarak, beklenilenin üstünde etkili yapmıştır.
Bu iki öğeye ek olarak Batı Avrupa’da görülen
Öğrenci olayları ve Türkiye’deki
Yükseköğrenim sisteminin yetersizliği üniversite
öğrencileri arasında şiddet kullanılmasına
neden olmuştur.
Üçüncü
neden ise ideolojikti. Şiddetçilerin ideolojisi sol
görüşlerle ve özellikle Marksizmle
özdeşleştirilmişti.”1950’lerden
önceki-sonraki Marksist eylem biçiminin grafiği
incelendiğinde, her on yılda bir, öğrenci
hareketlerinin ülkeyi Marksistleştirme işleminde kilit
rol oynadığı inkar edilemez bir gerçektir.”
Başlangıçta
yükseköğrenim sorunlarının çözülmesi
yönünde akılcı önerileri belirleyen eylemler
kimi aydınlar, CHP ve basının bir kısmı
tarafından hoş görüyle karşılanmıştı;
ancak hükümet şiddete değil sola tepki
gösteriyordu. Sağ ve sol gruplar arasında çıkan
çatışmalarda hükümet solculara karşı
yan tutan bir tavır almış bunun üzerine polisin
tarafsızlığına duyulan güven yok olmuş
ve netice olarak sol gruplar silahlanma gereğini duymuşlardır.
Sol şiddete karşılı, sağ şiddet de
tırmanma eğilimi içindeydi. Yurdun çeşitli
yerlerinde kurulan komando kampları etkinliğe geçmişti”.
“... Hepsinin üstünde ülkenin rotasını
çizecek olan aydının kosmopolitleşmesi,
protesto ve veto gruplarının sistematik muhalefeti, iktidar
yoksunluğu, iş adamları ve yeni burjuvazinin “para
kıvıran” bir sınıf haline dönüşmesi,
üniversite kürsülerinin Marksist-Leninist öğretiye
propaganda sayesinde açık tutulması, köy,
kasabalardaki meslek-etnik farklılaşmalarının
büyük kentin kenar mahallelerine “gecekondulaşma
biçimde” yansıması, kurtarılmış
bölgelerin oluşması işte bütün bu
olaylar terör ve şiddeti besleyen helezonu meydana
getirmişlerdir.”
“Terör havuzu kuşaklar arası kültür,
değer ve tarih şuuru farklılaşması
sonucudur. Kuşakların çatışmasında
temel felsefe gençlik, yeni tarih ve yeni şuur üretiyor
zihniyetine dayanır. Kuşaklar arası çatışmanın
döl yatağı hızlı değişme ve
teknolojik ilerleme süreci içinde bulunan toplum yapıları
teşkil eder. Yaşayan siyasi kurumlar vee sosyal ve ekonomik
değişme süreci arasındaki uyumsuzluklar
Huntington Yarılması olarak ifade edilir. Bu nedenle terör
havuzu Huntington Yarılması’nın bir ürünüdür.”
TARİHİN
KARANLIK SAYFASI : 12 MART 1971
12 Mart 1971 tarihinde başlarında Genel Kurmay Başkanı
bulunan Yüksek Kumanda Heyeti Cumhurbaşkanı ile TBMM
ve Senato başkanlarına bir muhtıra vermişlerdir.
Muhtırada şunlar yazılıydı:
“1-Parlamento ve
hükümet süregelen tutum, görüş ve
icraati ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal,
ekonomik huzursuzluklar içine sokmuştur. Atatürk’ün
bize hedef verdiği çağdaş uygarlık
seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiştir ve
anayasanın öngördüğü reformları
tahakkuk ettirememiş olup T.C’nin geleceği ağır
bir tehlike içine düşürülmüştür.
2- Türk Milletinin ve
sinesinden çıkan Türk Silahlı kuvvetlerinin bu
vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve
ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü
bir anlayışla meclislerimizle değerlendirerek, mevcut
anarşik durumu giderek ve anayasanın öngördüğü
reformları Atatürkçü bir görüşle
ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak,
kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin
demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.
3-
Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde TSK,
kanunların kendisine vermiş olduğu TC’yi korumak
ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan
doğruya üzerine almaya kararlıdır.”
Muhtıranın verilmesi üzerine hükümet
görevden çekilmiş, Cumhurbaşkanı
kabinenin istifasını kabul ederek yani hükümeti
kurma görevini- partisinden ayrılması koşuluyla-
CHP’nin sağ kanadını temsil eden Nihat Erim’e
vermiştir. Türkiye 12 Martla birlikte yeni bir köşe
başına girmiş bulunmaktaydı.
Milli Demokratik Devrim hareketi liderlerinin yapmış olduğu
silahlı eylemler, faşist komandoların saldırıları
ütopik devrim düşüne yol açmış
ve tüm Türkiye’yi saran bu durumda 12 Mart askeri
müdahalesine zemin hazırlanmıştır.
Muhtırada sözü edilen reform istemi AP’nin
anti-demokratik ve baskı uygulamalarından bunalan ilerici
kesimin umutlanmasına neden olmuştur. Çünkü
sol kesim 12 Mart’ın Devrimci Ordu olarak adlandırılan
subayların önderliğinde yapıldığını
zannetmekteydi. “12 Matçılar Atatürk
ilkelerini savunur gözükünce muhtırayı
verenlerin devrimci subayların liderleri oldukları izlenimi
doğmuş oldu. Sol da muhtırayı içtenlikle
destekledi.”
Nihat Erim hükümeti ülkede düzenin
sağlanması adı altında bir dizi önlem
almıştır ki bunlar işçi hareketi ile
gençlerin anti-emperyalist eylemlerine karşıydı.
Bu önlemlerden biri 26 Nisanda aralarında İstanbul,
Ankara ve İzmir’nde bulunduğu 11 ilde sıkıyönetimin
ilan edilmesiydi. Sıkıyönetimin ilanıyla beraber
aydınlar arasında geniş bir tutuklama operasyonu
başlatılmıştır. “Çünkü
12 Mart rejiminin uygulayıcılarının anlayışına
göre her sosyalist birer anarşistti. Tüm devrimcilere
bu sıfat yüklenmekteydi.”
“Ülkemizde
aydınlara yönelen baskı ve kıyımların
arkasında emperyalizm ve ona bilinçli ya da bilinçsizce
hizmet sunanlar vardır. 12 Mart, bu gerçeğin açık
kanıtıdır.” 12 Mart Türk tarihinin karanlık
bir sayfasıdır.
“12 Martın öngördüğü modeli
benimsemediği saptanan subaylar ya emekliye ayrıldı ya
da pasif görevlere getirildiler. Gerekçe de , çoğunlukla
komünist olmaları ya da disiplinsiz sayılmalarıydı.”
Ayrıca üniversitelerin çeşitli bölümlerinde
tasfiye operasyonuna girişilmiş, sol eğilimli
oldukları ileri sürülen birçok öğretim
üyesinin işine son verilmiş ya da haklarında
olumsuz rapor verilerek istifa etmeleri sağlanmıştır.
Muhtıranın verilmesine neden olan olayların
yaratılmasında ABD etkin bir rol oynamıştır.
“12 Mart 1971 öncesi gelişmelere bakıldığında,
1961 Anayasasının ülkemizde anti-emperyalist bir
uyanış için elverişli bir ortamı yaratmış
olduğu görülür. Bundan da emperyalist ülkeler
ve bunların başını çeken ABD ciddi bir
biçimde rahatsızlık duymaktaydı.”
“ABD’nin ülkemiz üzerinde tezgahlanan planın
başlıca hazırlayıcılarındandı. BU
CIA Başkanı
Helms’in
itirafından açıkça anlaşılmaktadır.
Helms’in itirafı şöyledir. ‘ Evet, 12
Martı hazırlayan oluşumları, biz ajanlarımız
aracılığı ile düzenledik.”
Muhtıranın ilanıyla beraber öğrenci
ayaklanmaları olanca hızıyla devam etmiştir.
12 MART SONRASI ŞİDDET
EYLEMLERİ
12 Mart sonrası gerçekleşen en önemli
olaylardan biri 1961 Anayasasının birçok maddesinin
değiştirilmesidir. Basın özgürlüklerini
ortadan kaldıran terör rejimine gidilmiştir.”THKO
davasında Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim
Mahkemesi’nce Anayasanın tümünü ya da bir
kesimi başkalaştırma ve değiştirme ya da
kaldırmaya ve bu yasa ile kurulmuş olan Büyük
Millet Meclisi’ni düşmeye ya da görevini
yapmasını yasaklamaya zorla kalkışma suçunu
işledikleri gerekçesiyle Ceza Yasası’nın
146 /1.maddesi uygulanarak ölüm cezasına çarptırılan
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan , kararın
meclise onaylanmasından sonra, 6 Mayıs 1972 günü
idam edilmişlerdir.”
Bu konuyla ilgili olarak CHP Genel Başkanı ve Çeşitli
çevrelerden bazı kimseler idamların infazını
önlemeye yönelik bazı girişimlerde bulunmuşlar
ancak hiçbirisi sonuç vermemiştir. Sonradan
sonraya bu idamlar tartışma konusu olmuştur. İdamların
20.yıldönümünde “68’liler Birliği
Vakfı”nın çabalarıyla konu daha da
gündeme gelmiştir. Bu üç gencin idamlarının
hukuk dışı uygulamaya dayandığı ortaya
konulmuştur. Ayrıca idam cezasının kaldırılması
gerektiği üzerinde durulmuştur. “Askeri
Yargıtay’ın emekli yargıçlarından
Nahit Sarıçoğlu, sonradan bir gazeteye yaptığı
açıklamada ; idamlar adli bir hata sonucu olmuştur.
Karara muhalif kalmıştım, mahkeme kamuoyunun genel
havasına uydu. O dönemde komutanlardan da baskı oldu.
Mahkeme nitelemede hata yaptı. Maalesef mahkeme
şartlanmıştı.”demektedir. Mahkeme başkanı
Ali Elverdi ise idamlardan sonra gençlerin avukatlarından
Halit Çelenk’e “siz görevinizi
fazlasıyla yaptınız, ama bu iş başka”
diyerek kararın hukuk dışı etkenlerle verildiğini
ifade etmiştir.”
Gezmiş, Aslan ve İnan’ın avukatlarından
Halit Çelenk, O .İzzet Kök, Refik Ergün bu idam
cezasının verirken görünürdeki tek olayın
bir bankanın Emek Şubesinin soyulmasından ibaret
olduğunu belirtmişlerdir. Olayın mağdurları
ise “amaçlarının Anayasayı ihlal
olmadığını, tam tersine, 1961 Anayasasını
savunduklarını, savaştıkları şeyin
emperyalizm olduğunu açık seçik
anlatmışlardır.”
Kasım 1973’te İstanbul Yükseköğrenim
Kültür Derneği kuruldu(İYKD). Dernek
yükseköğrenim gençliğinin akademik ve
demokratik istemlerini dile getirmek amacını taşımaktadır.
Dernek 1974 ilkbaharında belediyenin otobüs biletlerine zam
kararı almasını protesto etmek için kampanya
başlatmıştır. Bu, 12 Mart sonrasının
ilk izinsiz yürüyüşü idi. Kampanya sonuç
vermiş, belediye zam kararını geri almıştır.
Dernek İleri adında bir yayın organı çıkarmış
ancak 6.sayısından sonra büro polisler tarafından
basılmış ve yayın sona ermiştir. Dernek 12
Mart öncesinin Dev-Genç’ini örnek almış,
ancak solun değişik versiyonlarından olan öğrencileri
bir araya getirdiği için bir bütünlük
sağlayamamıştır. Yönetim kurulunda yer alan
kimi gençler yaptıkları eylemler nedeniyle
tutuklanmışlardır. Bunun üzerine ikinci kongreye
gidilmiş, neticesinde bir bütünlük sağlayamadığı
için dernek bir süre sonra mahkemece kapatılmıştır.
Bu dönemden sonra “cepheci grup”ağırlık
kazanmaya başlamıştır. 1976’da İstanbul
Yüksek Öğrenim Derneği’ni(İYÖD)
kurmuş ve Devrimci Gençlik isminde bir dergi çıkarmaya
başlamıştır. 1976 Kasımında, Ankara,
İstanbul ve Erzurum’daki bazı yüksek öğrenim
gençlik derneklerinin birleşmesi sonucu Devrimci Gençlik
Dernekleri Federasyonu (DGDF) kurulmuştur. Federasyon Dev Genç
adını kullanmıştır; fakat bu federasyonu 12
Mart öncesi Dev Genç ile karıştırmamak
gerekir. Bu yeni Dev Genç izlediği politika, tüzüğü,
oluşum süreci bakımından diğerinden oldukça
farklıydı. Ancak Federasyon kuruluşundan kısa bir
süre sonra bölünmüş ve onun neticesi olarak
1978 yılında Dev –yol ile Dev_sol ortaya çıkmıştır.
Bazı üniversitelerde Öğrenci Temsilcileri Konseyi
uygulamasına gidilmiştir. ODTÜ bu uygulamaya ilk
başlayan yüksek öğreti kurumudur. Daha sonra bu
örgüt ODTÜ’lü
Öğrenciler
tarafından kurulan ODTÜ-DER yerine geçmiştir.
ODTÜ öğrenci temsilcileri konseyi ilk olarak sağcı
öğretim üyelerinden olan Prof. Hasan Tan’ın
rektörlüğe getirilmesini protesto etme konusunda,
ikinci olarak da altı ay süren öğrenci boykotunda
etkili olmuştur. Bu boykotun amacı ülkücü
öğrencilerin kampüs önünde öğrencilere
saldırmasını protesto etmekti. Boykot çok geniş
bir katılımla, kitlenin aktif etkinliğinin bir eylem
olarak sürdürülmüştür. Daha sonraları
yasalara uymamaya başlayan Öğrenci Temsilcileri
Konseyi faaliyetlerini 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine kadar
sürmüştür. Hatta 1981’e kadar sürdüğünü
söyleyebiliriz. ÖTK’ne Boğaiçi
Üniversitesi’nde de ve 1978’ de Gazi Eğitim
Enstitüsü’nde ve Ankara’da kimi liselerde
rastlanmaktaydı ancak ODTÜ’deki kadar faal
değildi.
1974’te siyaset sahnesinde başlayan cinayetler 1976’dan
sonra hızla artmıştır. Sağcılarla
solcular, sağcılarla sağcılar arasında sık
sık çatışmalar çıkmıştır.
Olaylar anarşik bir boyut kazanmıştır. “Ancak
ölen ya da öldürüp cezaevine giren öğrencilerdi
ama, ‘tetik’ başkasının elindeydi.”
TÜRKİYE’YE
YÖNELEN AKIM VE ÖRGÜTLER
Türkiye her zaman dış kuruluşların yaygın
propagandasının etkisi altındadır. Temelde
demokratik idare tarzını benimseyen tüm ülkeler,
komünist kuruluşların etkisine maruzdur. İrili
ufaklı üç bin civarında olduğu söylenen
bu kuruluşlar :
1. Milletlerarası
komünist kuruluşlar
2. Yurt dışında
bulunan aşırı solcu Türkler tarafından
kurulan kuruluşlar
3. Bunların
eylem noktasındaki iş birliğini yapan örgütler
olarak kömünizmi yaymak, Marksist- Leninist düşüncenin
yegane kurtuluş çaresi olduğuna herkesi inandırmak,
bu düşünceye karşı çıkanları
sindirmek için her çareye başvurmak, taraflar
toplayarak faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Fakat enternasyonel karakterde Türkiye’ye yönelik
devamlı faaliyet gösteren başlıca dokuz örgüt
olduğu ileri sürülmektedir. Bunların en
önemlileri şunlardır.
1. DUNYA
SULH KONSEYİ: Bu örgütlerde yurt dışında
bulunan aşırı solcu Türkler görev akmış
Türkiye’ye yönelen hareketlerde bulunmuşlardır.
Bu örgütün amaçları arasında dışarıda
bulunan Türk öğrenci ve işçiler arasında
komünizm propagandası yapmak, Avrupa’da Türkiye
aleyhine gösteriler düzenlemektir. Kuruluş Türkiye
aleyhine olan her faaliyetin ya tertipçisi ya da
destekleyicisidir.
2. DÜNYA
İŞÇİ SENDİKALARI FEDERASYONU: 1960
yılından sonra Türkiye’ye yönelen
çalışmalarında fark edilir düzeyde artma
görülmüştür. Federasyon Avrupa’da
bulunan işçilere komünizmi aşılamak için
çaba sarf etmiştir. Lisan öğretmek ve haklarını
savunmak bahanesiyle işçilerin kendi fikirlerine göre
hareket etmelerini sağlamaya çalışmaktadır.
3. ULUSLAR
ARASI GAZETECİLER BİRLİĞİ: Bu örgütün
amaçları arasında, yurt dışında
bulunan aşırı solcuların faaliyetlerine geniş
yer vermek, Türkiye aleyhindeki haberleri değiştirip
ajanslara iletmek ve bazı adreslere broşürler
göndermek gibi faaliyetler yer alır.
4. ULUSLAR
ARASI ÖĞRENCİLER BİRLİĞİ: Bu
örgüt Türkiye aleyhine gösteriler düzenlemek,
yurt dışında bulunan aşırı solcularla
hareket ederek anma günleri tertip etmek , bu gösterilere
komünist gençlerin katılımını
sağlamak gibi faaliyetleri yürütür. Bunların
yanında aşırı solcu Türklerin,Türkiye
aleyhindeki beyanatlarını çeşitli dillere
yaymak görevini de yapmaktadır.
5. ULUSLAR
ARASI DEMOKRATİK KADINLAR FEDERASYONU: Bu örgüt de
tevkif edilen kadın ve kızların işledikleri
suçları öven yazılar hazırlayıp
dağıtmaktadır. Ve sadece komünist rejimlerde
kadınların mutlu olabileceği görüşünü
savunmaktadır.
6. ULUSLAR
ARASI DEMOKRATİK HUKUKÇULAR CEMİYETİ: Bu
cemiyet ise komünist rejimlerin dışındaki
ülkelerde hakkında soruşturma açılan aşırı
solcuları savunma görevini yürütmektedir. Yine
bunun yanı sıra hükümetler üzerinde baskı
yaparak tutuklulara daha iyi muamele edilmesini sağlama görevini
üstlenmiştir. 12 Mart Muhtırasından sonraki
devrede bu faaliyetlerin hepsine Türkiye’de rastlanmıştır.
Bütün bu örgütlerin yanı sıra yurt
dışında bulunan aşırı solcuların
kurmuş oldukları başka kuruluşlarda vardır.
Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz.
1. Türkiye
Komünist Partisi
2. Avrupa
Türk Toplumcular Federasyonu
3. Almanya
Türk Öğrencileri Federasyonu
4. Türkiye
Proleter Devrimciler
5. Demokratik
Hür Türkiye Cephesi
6. Yurt
Sever Halk Cephesi
7. Demokratik
Türkiye İçin Yurt Sever Birleşik Cephe
8. Türkiye
Demokratik Direniş Hareketi
Son dört örgüt 12 Mart Muhtırasından Sonra
kurulmuştur.
1. TKP:
Kuruluşunun ilk yıllarında merkezi Prag iken daha
sonra Doğu Berlin olmuştur Faaliyetlerini “Bizim
Radyo , Türkiye Komünist Partisinin Sesi Radyosu, Yeni Çağ,
Türkiye Kurtuluş , Yurdun Sesi Dergileri ile sürdürmüştür.
Parti Komünist rejimi Türkiye’ye yaymak için
büyük mücadele vermektedir.
2. AVRUPA
TÜRK TOPLUMCULAR FEDERASYONU: Örgüt 1968 Yılında
kurulmuştur. Bütün toplumcu kuruluşları tek
çatı altında toplamayı ve aşırı
sol ilkelerine uygun yetişmelerini sağlama amacını
gütmüştür. TKP’nin kitle teşkilatıdır.
Avrupalı Türklerin aleyhine gösteriler yapmak,TKP’
yi destekleyen bildiriler yayınlamak konusunda yoğun
bir çalışma içinde olmuştur. Bütün
aşırı sol kuruluşlarla iş birliği
halindedir.
3. ALMANYA
TÜRK ÖĞRENCİLERİ FEDERASYONU: Bu örgüt
de TKP ile iş birliği halindedir Örgüt sadece
öğrencileri değil işçileri de içine
almak için yoğun bir çalışma içine
girmiştir.
4. TÜRKİYE
PROLETER DEVRİMCİLER: Doğu Perinçek’in
önderliğinde kurulmuştur .Kızıl Çin
Komünist Partisi’nin tüzüğünden
esinlenerek hazırlanmıştır .Tüzükte
proleter devrimcisinin işçi sınıfı
devrimcisi olduğu ifade edilmiştir. Şafak gazetesini
basıp dağıtan kimseler bu gruba mensuptur.
5. 12
MART MUHTIRASINDAN SONRA KURULAN CEPHELER: Türkiye’de
çalışma haklarını kaybeden aşırı
solcuların yurtdışında kurdukları
örgütlerdir. TKP’nin direktifleriyle hareket
etmektedirler. Gazete çıkarıp, bildiriler
yayınlayarak Türkiye aleyhine çalışmalar
sürdürmüştür. Türk elçilik ve
konsolosluklarına karşı sabotajlar düzenleyerek
etkili olmaya çalışmışlardır.
Bu örgüt ve kuruluşların ortaya attığı
şaşırtıcı ifade ve sloganlar gençlerin
belli kesiminde oldukça etkili olmuştur. Bu sol örgütlere
karşı aşırı sağcı kesim de halk ve
gençler üzerinde çalışmalarını
sürdürmüştür. Nurculuk, Süleymancılık
ve bazı tarikatlar ile kuruluşlar bu konuda etkili
olmuşlardır. Bu kuruluşlar şunlardır.
İlim Yayma
Cemiyeti
Mücadele
Birliği
Komünizmle
Mücadele derneği
Hizbüt Tahrir
Rabıtatül
Alemi İslamın (Merkezi Suudi Arabistan’dır.)
Aşırı
sağ kanadın dinsel grubu, anarşik olayların
dışında kalmış, daha çok oy
potansiyelini arttırmaya yönelik faaliyetlere girişmiştir.
Buna rağmen mahkemelere verilen sanıklar arasında
sağın dinsel gruplarından bazı kimselere de
rastlanmıştır.
1970_1980
DÖNEMİ ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN
ORTAK ÖZELLİKLERİ
1970 Öncesi dönemde ortaya çıkan öğrenci
hareketlerinin aksine 1970_80 dönemindeki öğrenci
hareketleri çatışma şeklinde başlamış
ve çoğunlukla ölümle sonuçlanmıştır.
Çatışmalara neden olan şey öğrenci
hakları ile ilgili değildir .Daha çok ideolojiktir.
Artık kendi düşüncelerini diğer öğrencilere
empoze etme şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bu hareketleri yönlendiren birileri vardır ki bunlar özel
kıyafetleri, işaretleri olan militanlardır. Bölücü
alenen ifade edilmiştir. Eskiden olduğu gibi yaşlı
kimselere itibar edilmemiştir.
Sol kesimin dağınık ve birbirinden kopuk olmasına
mukabil, sağ kesim daha bir birlik ve beraberlik içindedir.
Hal böyle olunca sağ kesim daha güçlü
görünmektedir. Eskiye oranla iki kesimde geniş çapta
mitingler düzenlemişlerdir. Basın, sonucunda ölüm
olmayan olaylara yer vermemeye başlamıştır. Halk
ise anarşiye dönüşen olayları hoş
karşılamamıştır. Gruplar fikirlerini yaymak
için duvar ve levhalara yazı yazmayı tercih
etmişlerdir. Oysa eskiden bildiriler yayınlıyorlardı.
“Avrupa’da hiçbir ülkede anarşi,
Türkiye’deki boyutlara erişmemiştir. Çünkü
hiçbir ülkede eylemciler emekleme günlerinde aydın
geçinenlerden bizdeki gibi destek görmemiş,
parlamenter rejim sistemli olarak bu derece hafife alınmamıştır.”
Uğur Mumcu Er Meydanı adlı bir yazısında
masa başı devrimciliğini kınayarak gençleri
eyleme çağırıyordu.”Öğrenci
eylemleri elektrik dalgaları gibi toplumun diğer
kesimlerini de etkilemiştir. Bir ülkede siyasal
iktidarların yurdu yönetemez duruma düşmeleri,
iktidar boşluğu yaratır. Bu boşluk ise
ancak,halkın desteğinde bir yönetimle doldurulabilir.
...Devrimcilik yürek ister. İşte er meydanı.
Kapalı kapılar ardında devrimcilik yapanlara, meyhane
masalarında düzen değiştirenlere, devrimci,
solcu,sosyalist demiyoruz...İşte kavga işte meydan. Bu
düzenden yana olanlar, evlerinize,kürsülerinize, Bab_ı
Âli patronlarının sütunlarına, meyhanelere.
Devrimciler, örgütlenelim hareketlenelim Bu kavga bizim.”
“Hür Berlin ve Marburg üniversitelerinde
‘gruppenprinzip’denilen bir sisteme göre müfredat
programlarının öğrenci_öğretim üyesi
iş birliği neticesi gerçekleştirilmesi_ Maksist
ve devrimci eylem kalıplarına yönelik öğretilerin
öncelik kazanmasına yol açmış, bu durum da
kısa zaman da bazı üniversite ve fakültelerin
siyasallaşmasına yol açmıştır. Bizde
bazı üniversitelerde Gruppenprinzip’ i hatırlatan
konseylerin gerçekleşmesi öğretim üyeleri
ile birlikte öğrenci ve üniversitede çalışan
memur, işçi müstahdem temsilcilerinin yönetime
katılmaları bu üniversitelerden tek yönde
eğitimin uygulanmasını ve Marksist akımların
yaygınlaşmasını büyük ölçüde
hızlandırmıştır.”
İlk etaplarda üniversitede reform istekleri daha sonradan
boykot ve işgallerle anarşi boyutunu almış olan
öğrenci eylemleri ideolojik bir temele oturtturulmuştur.
Bu eylemler anomik bir ortamda yetişen ve mevcut sosyal düzenin
doğurduğu tedirginliği duyan öğrencilerin
davranışları olarak tanımlanabilir.” İşte
bu öğrenci hareketleri Türkiye’yi bir kaos
ortamına sürüklemek isteyen belirli çevrelerin
amaçlarına ulaşmak için kullandıkları
bir vasıta olmuş ve masum öğrenci eylemleri
olarak başlayan eylemler giderek bir terör hareketine
dönüşerek, Türkiye’yi 12 Eylül 1980
ortamına getirmiştir.”
Ahmet
Taner Kışlalı, Öğrenci Ayaklanmaları,Bilgi
Yayınevi, Ankara, Nisan 1974, s.20
İbrahim Ural, Gençlik Pazarı,Ajans Baysa, Ankara,
Nisan 1976, s.74
Orhan
Türkdoğan, Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği,
Timaş Yayınları İstanbul, 1996, s.262
Çetin
Yetkin, Türkiye’ de Askeri Darbeler ve Amerika, Ümit
Yayıncılık,Ankara, 1995, s.79
Tanzer
Sülker Yılmaz, Türkiye’ de Gençlik
Hareketleri, Toplumsal Dönüşüm Yayınları,
İstanbul, Mart 1997, s.91
Ayrıntılı
bilgi için bkz. Alpay Kabacalı, Türkiye’de
Gençlik Hareketleri, Altın Kitaplar,İstanbul,
Haziran 1992,
Dev
Genç Dosyası, Töre-Devlet Yayınları,
Ankara, 1973, s.120
Dr.
Ufuk Tavkul, Teröre Giden Yolda 1980 Öncesi Sol Gençlik
Hareketleri, Türk Dünyası Araştırması,İstanbul,
Ekim 2001,s.22-22
Dr.Ufuk
Tavkul, Teröre Giden yolda 1980 Öncesi Sol Gençlik
Hareketleri, 24-27
Emre
Kongar, 21.Yuzyılda Türkiye. Remzi Kitapevi,
İstanbul, 1994, s. 271
Bkz.
Emre Kongar, 21.Yuzyılda Türkiye
Ek
bilgi İçin bkz. İbrahim Ural, Gençlik Pazarı
Nazlı
Ilıcak Eylemciler ve Hamileri , Makaleler 1979,Kervan
Yayınları, İstanbul , 1980, s.40
Dr.Ufuk
Tavkul, Teröre Giden Yolda 1980 Öncesi Sol Gençlik
Hareketleri, s.36*
http://us.geocities.com/begunay/z18.htm