9 Eylül 2013 Pazartesi

Müslüman Kardeşler Nasıl Kuruldu

2011 yılında Tahrir Meydanı'nda diktatör Hüsnü Mübarek'in devrilmesinde rol oynayan Müslüman Kardeşler, bugün Mısır'daki darbeciler tarafından kapatıldı.

Peki Müslüman Kardeşler kimlerden oluşur? Faaliyetleri nelerdir? Dünyanın entelektüel seviyesi en yüksek bu sivil toplum örgütü darbecilerin dediği gibi terörist mi? Yoksa mülayim mi? … İşte Müslüman Kardeşler’in öyküsü
Müslüman Kardeşler, Arapça'da İhvanü'l Müslimin olarak biliniyor.
Arap dünyasının en eski, en etkili ve en büyük İslami hareketi olmakla birlikte birçok Arap ülkesindeki en geniş siyasi muhalif örgütü aynı zamanda.
Hasan el-Benna 1928 yılı Mart ayında Süveyş Kanalında çalışan 6 arkadaşı ile birlikte Mısır'ın İsmailiye kentinde İhvanı Müslimini bireysel ve kültürel aydınlanmaya dayalı, ahlaki öğeleri önceleyen dini bir hareket olarak doğdu, zaman içerisinde sosyal bir toplum hareketine, ardından siyasi bir harekete dönüştü.
Hasan el-Benna işçilerin haklarını, zalim sömürgeci yabancı şirketlere karşı savunduğu için etrafına ün salmıştır. Birçok hastane, eczane okul gibi hizmet kurumunun kurulmasına vesile oldu.
El-Benna, Kadın hakları, kadın eşitliği gibi konularda kadına karşı adil olunması yönünde son derece hassas bir tutum içindeydi. Müslüman Kardeşlerin üye sayısı; 1936 yılında 800, 1938 yılında 200,000, 1948 yılında 500,000 kişiye ulaştı.
Hareket Mısır'da 1938'den sonra, özellikle Türkçeye de çevrilmiş olan Fi Zilal'il Kuran'ın müellifi Seyyit Kutup ile birlikte siyasi nitelik kazanmaya başladı. Müslüman Kardeşler'in bugün yer altına çekilmeye çalışılması ilk değil. Çünkü 1940'ların sonunda Mısır'daki monarşi ve iktidardaki Vefd Partisi'ne karşı da tehdit olarak algılanıyordu.
Bu kapsamda 1952'deki Hür Subaylar Darbesi'nden sonra tüm partiler ile beraber 1954 yılında kapatıldı. Bu sefer yeraltına çekilen Müslüman Kardeşler, öğrenciler arasında huzursuzluk çıkardığı gerekçesiyle tekrar kapatıldı.
1954'te Cemal Abdülnasır'a yönelik suikast girişiminden sonra, altı lideri vatana ihanet suçundan idam edildi ve hareket şiddet yoluyla bastırıldı. El-Ezher Üniversitesi, özel camiler, hayır kuruluşları ve vakıfların devlet tarafından kontrol altına alınmasıyla Müslüman Kardeşler'e baskı iyice arttı.
1980'lerden itibaren tekrar canlanma dönemine giren Müslüman Kardeşler Örgütü bu kez de Muhammed Hüsnü Mübarek yönetiminin baskılarına maruz kaldı.
Her ne kadar Mübarek baskı kurmaya çalışsa da örgüt üyelerinin hem sağduyulu hem de eğitimli oluşu sayesinde,  siyasi olarak yasaklanmış olmasına rağmen bağımsız adaylarla katıldığı 2005 parlamento seçimlerinde 88 sandalye kazandı.
Kardeşler, zamanla Ortadoğu'nun diğer ülkelerinde de değişik adlarla etkinliğini gösterdi.
Müslüman Kardeşler'in Suriye'nin Hama kentinde Şubat 1982'de giriştiği yardım faaliyetleri Hafız Esed yönetimini rahatsız etti. Bunun üzerine Kardeşler'in yanında yer alan 25 bin kişi baba Esed tarafından katledildi. Binlerce kişi de müebbet hapis ile cezası aldı.
Müslüman Kardeşler; 1946 yılında Ürdün'de, 1937 yılında Suriye'de, 1936 yılında Lübnan'da kurularak bir uluslararası örgüt sıfatını aldı. Aynı zamanda Örgüt, bütün Müslüman Dünyasından gelen öğrencilerle tanışma günleri, eğitim fırsatları gibi hizmetler sunarak önde gelen eğitim merkezlerinden biri olmayı başardı.
Filistin haricinde fiili eylemlere girişmeyen Müslüman Kardeşler, faaliyetlerini genellikle tebliğ ve davet çalışmaları olarak yürüttü. Özellikle Mısır ve Ürdün'de birçok okul, hastane ve vakıf kurarak zaten güçlü olan halk desteğini sürekli kılmayı hedefledi.
Toplumsal faaliyetlerin dışında birçok Arap ve İslam davasına müdahil olan Müslüman Kardeşler, İsrail-Filistin sorunu, Cezayir İç Savaşı, Afganistan'ın SSCB tarafından işgali, Çeçenistan ve Keşmir sorunlarında her türlü insani yardımın ulaşımında bizzat aktif rol aldı.
Söz konusu olayların içinde Müslüman Kardeşler'in en açık desteği de Filistin'e oldu.
Müslüman Kardeşler, Gazze'nin demokratik yolla seçtiği HAMAS başta olmak üzere sağduyu sahibi Sünni gelenekten gelen tüm örgütlere büyük oranda finansal destek verdi.
Müslüman Kardeşler Cemiyeti'nin en güçlü olduğu ülkelerden biri de Cezayir oldu. Özellikle Cezayir İç Savaşı'nda etkili olan gruplara desteğini esirgemedi.
Müslüman Kardeşler Libya'da da beş örgüt ile doğrudan bağlantılı olsa da Kaddafi yönetimi, iktidara geldiği günden beri söz konusu gruplara hayat hakkı tanımadı. Hepsini yasaklayarak denetimi altında tuttu.
Tunus'da da hem öğrenci, hem işçi hareketi olarak etkili bir örgüt olan El Nahda da Müslüman Kardeşler geleneğinden gelen ülke içinde etkili örgütlerden biri olarak faaliyetini sürdürüyor.
Müslüman Kardeşlerin her ülkede Merkez Ofis tarafından kurulmuş, buradan atanmış sorumlusu ve şubesi bulunuyor. Her şubenin sorumluluğu kendi kuruluşuna ait… Hiçbir şube başka bir şube ile yarışmaz yada onunla çekişme haline girmez.
Kasım 1948 yılında, bir çok bombalama olaylarından ve suikast girişimden sonra, Mısır Hükumeti "Gerekçesi Gizli" adı altında Müslüman Kardeşlerin 32 yöneticisi göz altına aldı ve Müslüman Kardeşler'i yasakladı.
Sonraki aylarda Mısır'ın Başbakanı bir Müslüman Kardeşler üyesi tarafından suikasta uğradığı iddia edildi. Bunun akabinde de Hasan El-Benna misilleme amaçlı suikasta uğradı.
1952 yılında, Müslüman Kardeşler, restoran, gece kulübü, tiyatro ve otelin bulunduğu uğrak bir mekanda da çıkan yangın sonucu biri İngiliz olmak üzere bir kaç yabancının öldüğü ve 750 binanın hasar gördüğü Kahire Yangınında yer almak ile suçlandı.
1952 yılında, Mısır monarşisi ulusalcı askerler (Özgür Subaylar) ile alaşağı edildi. Ancak İhvanı Müslimin yeni yapılan laik anayasaya karşı çıktı ve 1954 yılında, bazı siyasetçiler Eski Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır'a suikast yapmak suçu ile suçlamak istedilerse de bunda başarıya ulaşamadılar.
Yine de bu süre zarfında İhvanı Müslimin tekrar yasaklandı, binlerce üyesi tutuklandı ve toplama kamplarında ve hapishanelerde yıllarca işkenceye maruz kaldı.
2011 Mısır devrimi ve Hüsnü Mübarek'in devrilmesinin ardından, örgüt yasal hale geldi. Müslüman Kardeşler, 2011 yılındaki Mısırlı liberallerin karşı çıktığı ancak Mısır ordusu tarafından da desteklenen anayasal referandumu destekledi.
30 Nisan 2011 tarihinde, Müslüman Kardeşler, 2011 Eylül seçimlerinde parlamentodaki sandalyelerin yarısını almaya programlı bir şekilde yeni bir parti kurdu ve adını da Özgürlük ve Adalet Partisi koydu. Parti, 2011 Eylül seçimleri için Kıpti aday ya da bayan aday göstermedi. Devrimin ardından bazı yeni gruplar da bu arada ortaya çıkmaya başlamıştı.
Parti; 127 sandalye, ve 108 bağımsız aday ile toplamda mecliste 235 sandalye kazandı. Parlamentoda 498 seçilmiş üye, 10 görevli toplam 508 sandalye vardı.
Müslüman Kardeşlerin delegeleri 2012 yılında Cumhurbaşkanı olarak Muhammed Mursi'yi seçti. Mübarek döneminden sonra ilk Mısır seçimlerinde, Müslüman Kardeşlerin üyeleri, Muhammed Mursi'yi yüzde %51.73 oy ile seçmişlerdi. Rakibi eski Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet Şefik ise % 48.27 oy almıştı.
mursi-nin-goruntuleri-rekor-kiriyor-4824013_o.jpg
2012 Kasım ayının sonlarına doğru Müslüman Kardeşlerin şubeleri Muhammed Mursi'nin otoritesini kullanarak kanun dışı davrandığı suçlaması ile ateşe verildi.
3 Temmuz 2013 tarihinde Muhammed Mursi'nin Genelkurmay Başkanı olarak atadığı Sisi Mısır'da darbe yaptı ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi tutukladı.
Bunun üzerine milyonlarca Mısırlı, Muhammed Mursi'nin Mısır cumhurbaşkanı olarak kalması için protestolar düzenledi.  Protestocular arasında darbecilerin güvenlik güçleri ve keskin nişancıların açtığı ateş üzerine 1000 den fazla kişi hayatını kaybetti.
Bugün İslam coğrafyasında hatırı sayılır bir örgütlenmeye sahip olan Müslüman Kardeşler'in Mısır'daki darbeciler tarafından kapatılmasıyla karşı karşıya kalması sadece 90 yıldır tarihin tekerrür etmesinden ibaret.
CİHAN

16 Ağustos 2013 Cuma

Saltanatla teneşirin arası meğer ne kadar kısaymış...

Dün gece Öteki Gündem programını seyrederken Talha Uğurluer  bir anektodu paylaşır. SultanVahdettin'in kardeşi III. Mehmet Reşat'ın vefatı üzerine Topkapı Sarayına çağrılır ve Sultan Reşat'ı aşağıdaki resimdeki taşın üzerinde kefenlenirken görür ve  "Saltanatla teneşirin arası meğer ne kadar kısaymış... "der. Bu anektod üzerine internette yaptığım bir araştırma sonucunda kenardakinotlar.blogspot.com adresinde aşağıdaki notlara rastladım ve sizlerl paylaşıyorum



Geçen pazar Talha UĞURLUEL'in sunumuyla buraları seyre daldım..
Tabi notlarımı almayıda ihmal etmedim, bakalım neler varmış...



Saltanatla teneşirin arası meğer ne kadar kısaymış...(III. Mehmet Reşat için kardeşi söyler.)

Topkapı sarayı çok büyük olduğundan gezen misafirler yorulduğunda bu taşın üzerine oturuyor ancak taşın hikayesini duyduklarında ise yerlerinden fırlıyorlar... Çünkü bu taşın üzerinde padişahların cenazeleri konmuş o dönemlerde..

Kenarda duran kapaklı kuyuda basit bir kuyudan ibaret değil. Harem-i Hümayün, kutsal emanetler bölümü süprülünce o kıymetli eşyaların tozları çöpe atılmasın, ayaklar altına alınmasın diye düşünülerek burada biriktiriliyor.Tozları almak için kullandıkları süpürge ve küreği görseniz :) küçücük, narin fotoğrafını bulamadım malesef. Gidip görmek nasip olur inşâAllah.

 Has oda..
Kapının girişinde Esselamü Aleyke Ya Rasülallah yazıyor. Odayı çevreleyen mavi şeritte de Kaside-i Bürde şiiri yer alıyor. Odadaki kubbenin göbeğinde, azhap suresinden ayetler, fetih suresinden ayetler var. 
Kabenin örtüsünden de, o zamanlar Osmanlı sorumlu olduğu için değiştirilen örtülerin bir kısmı bu odanın duvarlarını süslüyor..
Padişahların şaşaalı saltanat koltukları yokmuş bizim bildiğimiz gibi :)
Bir kenara gece yatak seriliyor, gündüzde padişah minder üzerinde ülke yönetiyormuş.
Has odanın öğrencileri olurmuş o dönemler... Önce padişahın yanında öğrenci olup eğitim görür, daha sonrada evlenip yönetim biriminde yer alırlarmış.



Altın sandık içerisinde, altın çekmecede, altın telle işli yeşil mendil içerisinde mübarek Hırka-i Saadet muhafaza ediliyor.
Yavuz Sultan Selim mısır seferinde getirmiş... Hırka-i Saadet dairesinde, 24 saat kesintisiz Kuran-ı Kerim okunuyor. 40 hafız tarafından. 40. hafız o zamanlar Yavuz Sultan Selim'miş.





Haçova Meydan Muharebesinde, Hırka-i Saadet başlar üzerinde taşınıyor III. Mehmet zamanında.  Savaşta kötü giden birşeyler olmaya başladığında asker tedirgin olur, Hoca Saadettin III. Mehmet'e gelerek "Hırkayı omuzunuza alınız" der.
Dağılan osmanlı toplanır ve meydan muharebesi Allah'ın izniyle kazanılır..







* Osmanlı tarihinde pek iyi bilinmeyen, ancak en çok hayır yaptıran kişi Rüstem Paşadır..

 Sancak-ı Şerif.. Bizzat Peygamber Efendimiz’e (a.s) mahsus olan Sancak-ı Şerif ise Ukab ismini taşır. Harpler sırasında Sancak-ı Şerif, Sancak Alayı denilen bir törenle saraydan çıkarılır, orduyla birlikte sefere giderdi. Bu sırada seyyidlerden oluşan bir cemaat tarafından yanı başında gece gündüz Fetih Sûresi okunurdu.






 
Kadem-i Saadet: Sahabe Efendilerimiz, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) o kadar düşkündü ki, mübarek ayak izleri bir yerde kalsa, O'nu alır ve muhafaza ederlerdi. Bu kademi korumak için yaptırılan altın kapaklı muhafazayı 2.Abdülhamid Han yaptırmış. Kapağına da şunu yazdırmış: 
“Senin mübarek kademin, yeryüzüne değmeseydi, 
hiç teyemmüm insanı temizler miydi ?”

Muhteşem...

*Padişahlar ordu ve halkın başından ayrılıp hacca gidemedikleri için rasülullah(s.a.v)'in kabir toprağından getirtiyorlarmış haplar şeklinde.
O zaman için hacca gitmek ne kadar uzun sürüyordu kimbilir..

*İmam- Azam birgün yolda yürürken, arkasından insanlar şöyle der:" İmam efendi hergün yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılarmış..."
 Bunu duyan İmam-ı Azam, bu geleneğini hergün yapmazken, insanların kendine olan muhabbetlerine layık olmak adına bu adetini hergün devam ettirmiş..

*Fahrettin Paşa Medine'dedir.Osmanlı sınırları içerisinde son zamanlarıdır Medine'nin.. Kutsal emanetler trenle İstanbul'a getirtilir. 1914 Dünya harbi...
1916 nın sonundan 1919 yılının başlarına kadar Medine, İngiliz destekli Şerif Hüseyin birlikleri tarafından kuşatılmıştır. Bu ağır kuşatma şartlarında Fahreddin Paşa ve Osmanlı askerleri kahramanca bir mücadele sergilemişler ve Medine'yi korumaya çalışmışlardır. Bu müdafaa sırasında ciddi açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalacak ve kumandanlarının emri ile çekirge yemek zorunda kalacaklardır. Müdafaanın son günlerinde İngilizler sinsi bir plan neticesi Medine'ye girmeye muvaffak olurlar. Askerlerimiz esir edilecektir. Fahreddin Paşa ve askerlerimiz Medine'den ayrılırken, bir yandan göz yaşı dökmekte, bir yandan gözlerini ikide bir geriye çevirerek Efendimiz'in yeşil kubbeli türbesine bakmakta ve bir yandan da bu şiiri seslendirmekteydiler. Bu şiir, kuşatma altında, Fahreddin Paşa'nın ihtiyat mülazımı İdris Sabih Bey tarafından yazılacaktır.

Bir Ulü'l-emr idin emrine girdik
Ezelden bey'atli hakanımızsın
Az idik sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın


Unuttuk İlhan'ı Kara Oğuz'u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi' kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize

Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle

Nedense kimseler dinlemez eyvah
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Rasulallah
Ancak sen okursun yüreğimizi


Suları tükendi gülaptanların
dinmedi gözümüz yaşı merhamet
Külleri soğudu buhurdanların
Aşkınla bağrını yakmada millet

Ne kanlar akıttık hep senin için
O Ulu Kitab'ın hakkıçün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz

Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânı veremez Türkler
Ebedi hadimü'l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler

İdris Sabih Bey

ve son.. Biraz karmaşık oldu ama, sürçi lisan affola..
Esselam...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Bu Bir Osmanlı Savaş Fermanıdır.

Aslında belgelenebilir yada açık kaynaklarda referansa sahip bilgileri bu blogda paylaşmaktayım ancak aşağıdaki hikaye/efsane/gerçek (kaynağa ulaşamadığım için) o kadar hoşuma gitti ki paylaşmadan yapamadım.


Fotoğraf: OKUMADAN GEÇMEYİN....

Yıl 1912, İngilizler Hindistan'ı işgal eder, Raca Osmanlıdan yardım ister. Yıllardır savaş içinde olan Osmanlı bu yardımı karşılıksız bırakmamakla birlikte sadece 350 kişilik bir askeri birliği gemiyle Hindistan'a gönderir. 350 kişilik birlikten 20 kadarı hastalıktan yolda şehit olur, kalan 330 Osmanlı askeri Hindistan'da karaya çıkarlar ve İngilizlerle savaşmaya başlarlar.

Mühimmat açısından kısıtlı olan Osmanlı askerleri birkaç günlük mücadeleden sonra teknolojik donanıma sahip İngiliz askerleri karşısında yenik düşerler ve 40 kadarı esir alınır diğerleri de savaşta şehit olurlar. Savaş bittikten sonra bu 40 Osmanlı esir askerini, İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Esir tutuldukları İngiliz gemisi Avustralya'ya geldiğinde, iki Osmanlı Askeri bir yolunu bulup gemiden kaçarlar.

Bir süre sonra, adı Karadeniz Diyarından Menteşoğlu Abdullah olan, baba mesleği dondurmacılığa başlar. Karahisar Diyarından Tarakçıoğlu Mehmet de baba mesleği kasaplığa başlar.

Avustralya Çanakkale'ye asker çıkarır. Bizim iki Osmanlı Askeri olayı duyarlar ve hemen buluşur, durum değerlendirmesi yaparlar. Biz Osmanlı Askeriyiz ve Avustralya'da yaşıyoruz. Avustralya devleti Osmanlıya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş, bundan dolayı biz de Avustralya devletine savaş açalım derler Alırlar kalemi kağıdı ve yazarlar:

"Sayın Avustralya Başkanı Ekselans Hazretleri, Biz iki Osmanlı Askeri, ülkenizde bulunuyoruz, duyduk ki devletimiz Osmanlıya Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale'ye asker göndermişsiniz Bundan dolayı iki Osmanlı Askerı olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız. Bu bir Osmanlı savaş fermanıdır. Ekselansların bilgilerine duyurulur. Karahisar diyarından Karadeniz diyarından 

Tarakçıoğlu Mehmet Mentesoglu Abdullah

İki Osmanlı Askeri, Sidney'in 250 km uzağında karlıdağlar denilen bölgede önce virajlarda tren raylarını sökerek 3 tren devirirler ve üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı... Çanakkale savaşlarından yaklaşık üç yıl önce, "Yıl 1912, İngilizler Hindistan'ı işgal eder, Hindistan Kralı Osmanlı'dan yardım ister. Yıllardır savaş içinde olan Osmanlı bu yardımı karşılıksız bırakmamakla birlikte Padişah Sultan Mehmet Reşad’ın iradesiyle 350 kişilik bir askeri birliği gemiyle Hindistan'a gönderir. 350 kişilik birlikten 20 kadarı hastalıktan yolda şehit olur, kalan 330 Osmanlı askeri Hindistan'a çıkarlar ve İngilizlerle savaşmaya başlarlar.

Mühimmat açısından kısıtlı olan Osmanlı askerleri birkaç günlük mücadeleden sonra teknolojik donanıma sahip İngiliz askerleri karşısında yenik düşerler ve 40 kadarı esir alınır, diğerleri de savaşta şehit olurlar. Savaş bittikten sonra bu 40 Osmanlı esir askerini, İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi Avustralya'ya geldiğinde, esir iki Osmanlı askeri gemiden bir yolunu bulup kaçarlar.



Bir sure sonra,
Avustralya’nın Silver City kentinde Karadenizli Menteşoğlu Molla Abdullah aile mesleği olan dondurmacılık, Afyon Kara Hisarlı Tarakçıoğlu Gül Mehmet’te baba mesleği olan kasaplık yaparlar. Bulundukları ortama ve koşullara uyum sağlamış, çalışkan ve dürüst iki Anadolu insanı olarak tanınarak  çevrelerinden sevgi görürler.
 
1918'de Avustralya Çanakkale'ye asker çıkarır ve bizim iki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşur, durum değerlendirmesi yaparlar.

Biz Osmanlı askeriyiz ve Avustralya'da yaşıyoruz. Avustralya devleti Osmanlıya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş, bundan dolayı biz de Avustralya devletine savaş açalım derler.

Alırlar kağıdı, kalemi ve yazarlar:

Sayın Avustralya Başkanı, Ekselans Hazretleri,

Biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlıya Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale'ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Osmanlı askeri olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız.

Bu bir "Osmanlı Savaş Fermanı "dır. Ekselanslarının bilgilerine duyurulur.

Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet,
Karadeniz diyarından Mentesoğlu Abdullah

İki Osmanlı askeri, Sidney' in 250 km uzağında 
Karlıdağlar (Broken Hill bölgesindeki White Rock) denilen bölgede önce virajlarda tren raylarını sökerek 3 tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede 8 karakol basar ve karakollardaki askerlerin tamamını vururlar.

Ne olduğunu bir turlu çözemeyen Avustralya devletının sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektup akıllarına gelir ve bölgeye 250 kadar asker gönderirler ve iki Osmanlı askeri araştırılmaya başlanır. Birkaç günlük araştırmadan sonra sıcak çatışma olur

Ve iki Osmanlı askeri bu karlı dağlarda şehit edilir.

İki askerin şu an mezarı Sidney'e 250 km uzakta Karlıdaglar'da ve mezarlarında fotoğraf çekmek yasak. Avustralyalılar iki Osmanlı askeriyle savaştık demek zorlarına gittiği için bu askerlerimize Hindistan asıllı diyorlar. Oysa Hindistan'da ne Karahisar diyarı, ne de Karadeniz diyarı diye bir bölge yok.

Bu bilgi Hindistan büyükelçiliğinin açıklamasından çıkarılmıştır.

20 Haziran 2013 Perşembe

PAPA’DAN FATİH SULTAN MEHMET’E MEKTUP

Fatih Sultan Mehmet’in hayatını konu alan “Fatih; Avrupa’nın Kaderini Değiştiren Adam” belgeselinin çekimleri sırasında önemli belgeler ortaya çıktı.

Vatikan Gizli Arşivi’ne giren belgesel ekibi, Papa tarafından Fatih Sultan Mehmet’e yazılan 100 sayfalık orijinal mektuba ulaştı. Papa’nın mektupta; ‘Sen doğunun, ben de batının hükümdarıyım. Gel seninle güçlerimizi birleştirelim. Ancak benim bir şartım var; vaftiz olacaksın..’ ifadeleri yer alıyor. Daha pek çok fazla bilginin yer aldığı mektubu Fatih’in okuduğu, ancak cevap vermediği söyleniyor. Zaman'dan öğrenildiğine göre, belgeselde ayrıca Fatih Sultan Mehmet Han’ın ilk eşi Sitti Mükrime Hatun’un 600 yıl önce çizilmiş resmi ve bu resmin hikâyesi yer alıyor.