Geçen pazar Talha UĞURLUEL'in sunumuyla buraları seyre daldım..
Tabi notlarımı almayıda ihmal etmedim, bakalım neler varmış...
Saltanatla teneşirin arası meğer ne kadar kısaymış...(III. Mehmet Reşat için kardeşi söyler.)
Topkapı
sarayı çok büyük olduğundan gezen misafirler yorulduğunda bu taşın
üzerine oturuyor ancak taşın hikayesini duyduklarında ise yerlerinden
fırlıyorlar... Çünkü bu taşın üzerinde padişahların cenazeleri konmuş o
dönemlerde..
Kenarda
duran kapaklı kuyuda basit bir kuyudan ibaret değil. Harem-i Hümayün,
kutsal emanetler bölümü süprülünce o kıymetli eşyaların tozları çöpe
atılmasın, ayaklar altına alınmasın diye düşünülerek burada
biriktiriliyor.Tozları almak için kullandıkları süpürge ve küreği
görseniz :) küçücük, narin fotoğrafını bulamadım malesef. Gidip görmek
nasip olur inşâAllah.
Has oda..
Kapının
girişinde Esselamü Aleyke Ya Rasülallah yazıyor. Odayı çevreleyen mavi
şeritte de Kaside-i Bürde şiiri yer alıyor. Odadaki kubbenin göbeğinde,
azhap suresinden ayetler, fetih suresinden ayetler var.
Kabenin örtüsünden de, o zamanlar Osmanlı sorumlu olduğu için değiştirilen örtülerin bir kısmı bu odanın duvarlarını süslüyor..
Kabenin örtüsünden de, o zamanlar Osmanlı sorumlu olduğu için değiştirilen örtülerin bir kısmı bu odanın duvarlarını süslüyor..
Padişahların şaşaalı saltanat koltukları yokmuş bizim bildiğimiz gibi :)
Bir kenara gece yatak seriliyor, gündüzde padişah minder üzerinde ülke yönetiyormuş.
Has
odanın öğrencileri olurmuş o dönemler... Önce padişahın yanında öğrenci
olup eğitim görür, daha sonrada evlenip yönetim biriminde yer
alırlarmış.
Altın sandık içerisinde, altın çekmecede, altın telle işli yeşil mendil içerisinde mübarek Hırka-i Saadet muhafaza ediliyor.
Yavuz
Sultan Selim mısır seferinde getirmiş... Hırka-i Saadet dairesinde, 24
saat kesintisiz Kuran-ı Kerim okunuyor. 40 hafız tarafından. 40. hafız o
zamanlar Yavuz Sultan Selim'miş.
Haçova
Meydan Muharebesinde, Hırka-i Saadet başlar üzerinde taşınıyor III.
Mehmet zamanında. Savaşta kötü giden birşeyler olmaya başladığında
asker tedirgin olur, Hoca Saadettin III. Mehmet'e gelerek "Hırkayı
omuzunuza alınız" der.
Dağılan osmanlı toplanır ve meydan muharebesi Allah'ın izniyle kazanılır..
* Osmanlı tarihinde pek iyi bilinmeyen, ancak en çok hayır yaptıran kişi Rüstem Paşadır..
Sancak-ı Şerif.. Bizzat Peygamber Efendimiz’e (a.s) mahsus olan Sancak-ı Şerif ise Ukab ismini taşır.
Harpler sırasında Sancak-ı Şerif, Sancak Alayı denilen bir törenle
saraydan çıkarılır, orduyla birlikte sefere giderdi. Bu sırada
seyyidlerden oluşan bir cemaat tarafından yanı başında gece gündüz
Fetih Sûresi okunurdu.
Kadem-i
Saadet: Sahabe Efendilerimiz, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) o kadar
düşkündü ki, mübarek ayak izleri bir yerde kalsa, O'nu alır ve muhafaza
ederlerdi. Bu kademi korumak için yaptırılan altın kapaklı muhafazayı
2.Abdülhamid Han yaptırmış. Kapağına da şunu yazdırmış:
“Senin mübarek kademin, yeryüzüne değmeseydi,
hiç teyemmüm insanı temizler miydi ?”
Muhteşem...
*Padişahlar
ordu ve halkın başından ayrılıp hacca gidemedikleri için
rasülullah(s.a.v)'in kabir toprağından getirtiyorlarmış haplar şeklinde.
O zaman için hacca gitmek ne kadar uzun sürüyordu kimbilir..
*İmam-
Azam birgün yolda yürürken, arkasından insanlar şöyle der:" İmam efendi
hergün yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılarmış..."
Bunu
duyan İmam-ı Azam, bu geleneğini hergün yapmazken, insanların kendine
olan muhabbetlerine layık olmak adına bu adetini hergün devam ettirmiş..
*Fahrettin
Paşa Medine'dedir.Osmanlı sınırları içerisinde son zamanlarıdır
Medine'nin.. Kutsal emanetler trenle İstanbul'a getirtilir. 1914 Dünya
harbi...
1916
nın sonundan 1919 yılının başlarına kadar Medine, İngiliz destekli
Şerif Hüseyin birlikleri tarafından kuşatılmıştır. Bu ağır kuşatma
şartlarında Fahreddin Paşa ve Osmanlı askerleri kahramanca bir mücadele
sergilemişler ve Medine'yi korumaya çalışmışlardır. Bu müdafaa
sırasında ciddi açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalacak ve
kumandanlarının emri ile çekirge yemek zorunda kalacaklardır.
Müdafaanın son günlerinde İngilizler sinsi bir plan neticesi Medine'ye
girmeye muvaffak olurlar. Askerlerimiz esir edilecektir. Fahreddin Paşa
ve askerlerimiz Medine'den ayrılırken, bir yandan göz yaşı dökmekte,
bir yandan gözlerini ikide bir geriye çevirerek Efendimiz'in yeşil
kubbeli türbesine bakmakta ve bir yandan da bu şiiri
seslendirmekteydiler. Bu şiir, kuşatma altında, Fahreddin Paşa'nın
ihtiyat mülazımı İdris Sabih Bey tarafından yazılacaktır.
Bir Ulü'l-emr idin emrine girdik
Ezelden bey'atli hakanımızsın
Az idik sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın
Unuttuk İlhan'ı Kara Oğuz'u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi' kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize
Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle
Nedense kimseler dinlemez eyvah
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Rasulallah
Ancak sen okursun yüreğimizi
Suları tükendi gülaptanların
dinmedi gözümüz yaşı merhamet
Külleri soğudu buhurdanların
Aşkınla bağrını yakmada millet
Ne kanlar akıttık hep senin için
O Ulu Kitab'ın hakkıçün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz
Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânı veremez Türkler
Ebedi hadimü'l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler
İdris Sabih Bey
ve son.. Biraz karmaşık oldu ama, sürçi lisan affola..
Esselam...