(Bu resim Gustavo Tore tarafından yapılmıştır.
Miryokefalon zaferinde Türk askerinin pusudaki durumunu tasvir etmektedir.
Konya'da yapılan pusudaki başarı, İmparator Manuel'in umutlarını tüketmiştir.)
Miryokefalon zaferinde Türk askerinin pusudaki durumunu tasvir etmektedir.
Konya'da yapılan pusudaki başarı, İmparator Manuel'in umutlarını tüketmiştir.)
Malazgirt zaferimizin 939. yıl dönümünü kutladık. Malazgirt bize, Türkistan’dan sonraki yeni ana yurdumuz Anadolu’nun kapılarını açtı. Bizi Akdeniz’e, tarihimizde ilk defa açık denizlere çıkardı. Osmanlı Cihan Devleti’nin alt temellerini oluşturdu. Ama biz tarihçilerin 2. Malazgirt dediğimiz Miryokefalon zaferini bugün aydınlarımız, gençlerimiz, çocuklarımız bilmiyor. Miryokefalonsuz, bugün yaşadığımız coğrafyayı edinmemiz mümkün değildi.
17 Eylül 1176 Miryokefalon zaferinin 834. yıl dönümündeyiz. Türk milletine kutlu olsun! Zaferi bizim için kazanan Selçukoğlu İkinci Sultan Kılıç-Arslan‘ı (1116-1155-1192), eksiksiz bir saygı, sonsuz bir sevgi ile anıyoruz. Asker, hükümdar ve insan olarak yüce karakterine hayranlığımızı açıklıyoruz.
Miryokefalon, Eğridir Gölü’nün az kuzeyindedir. Tam yeri hakkında bu yörenin insanı olan Yk. Müh. Ramazan Topraklı bir kitap yayınladı: M.Savaşı, Ankara 2010.
Burada, 12. yüzyılın en büyük ve en önemli meydan muharebesi vuku buldu. En büyük ve önemli Avrupa ve Hristiyan devleti Bizans’ın, çok seçkin bir asker, devlet ve kültür adamı olan imparatoru Manuel Komnenos (1122-1143-1180), Anadolu Selçuklu sınırını geçti. Miryokefalon geçidine geldi. İkinci Kılıç-Arslan ve Türk ordusu burada idi. Türk’ün geleceğini belirleyen meydan muharebesi burada oldu. Kaybetse idik, düşman, taht şehrimiz Konya’ya gelecek, bizi Anadolu’da sürebildiği kadar doğuya sürecekti. Malazgirt’ten tam 105 yıl sonra, devletimizin geleceği kararacaktı. Avrupa’da bizim Selçuklu devletimize çoktan Türkiye (Turchia) demelerine rağmen, Anadolu’ya gelen Türk nüfusu ile yerli halk henüz dengede idi.
O çağda Bizans (Doğu Roma) imparatorluğu, Anadolu’nun kalın şerit hâlinde istisnasız bütün sahillerini, Balkanlar’ı, Kıbrıs ve Girit’i, Güney İtalya’yı içeriyordu. İmparator Manuel’in ordusunda Macar, İtalyan, Fransız, Sırp, hattâ Türk (Gök Tanrı dininden Peçenek) yardımcı birlikleri bulunuyordu. Türkleri Anadolu’dan atmak üzere, Kılıç-Arslan’ın 60.000 askerden oluşan ordusu ile karşılaştı.
BİZANS SARAYINA ZİYARET
İkinci Kılıç-Arslan, Yunanca, Farsça, Arapça’ya vakıftı. İmparator Manuel’i yakından tanıyordu. Şahsen dosttular. İmparator’u Bizans (İstanbul) şehrinde ziyaret etmiş, 3 ay sarayında kalmıştı. Böylesine bir ziyareti hayal bile etmeyen -o çağda Hristiyan dünyasının en medenî ülkesi olan- Bizans’ın İmparatoru, sarayına şeref veren Kılıç-Arslan’ın her öğün yemeğini altın tabaklarla göndermiş ve hiçbir öğün tabakları geri almamıştı. Bizans’ın haşmetini büyük rakibine göstermek için elinden geleni yapmıştı.
Şimdi Sultan Kılıç-Arslan, Miryokefalon’da mağlûp Bizans ordusunun karşısında idi. Manuel’i esir alarak prestijini kırmak istemedi. Zaferi kazandığı an, çepeçevre kuşattığı Bizans ordusunun çekilip gidebilmesi için, ordumuzun bir kanadını açtı ve düşman rahatça geçti. Hâkanımız, bu coğrafyada beraber yaşayacağımızın idrakinde idi. Zamanının medenî seviyesinin çok üzerinde idi. Mağlûp ve ağır zayiat veren İmparator, saflarımızı selâmlayarak çekilip gitti.
Kılıç-Arslan, Mısır-Suriye sultânı Selâhaddin Eyyubî ve Almanya İmparatoruFriedrich Barbarossa başta, belli başlı hükümdarlara zafer-nâmeler göndererek Miryokefalon’u anlattı (buna rağmen Barbarossa, 3. Haçlı Seferi başkomutanı sıfatıyle üzerimize gelerek topraklarımızda can verecektir).
“DUÂNIZLA KAZANDIM”
Zaferden sonra Sultan Kılıç-Arslan, taht şehri Konya’ya geldi. Büyük törenle kutlamaları kabul etti. Süryânî Patriki de kendisini kutlayınca “Duânız berekâtıyle kazandım!” dedi. Dünya tarihinde, hele Orta Çağ’da telaffuz edilmiş en derin manalı, insanlık tarihinin parıltılı tezahürlerinden bir cümledir. Atalarımızın ne yüce bir kültür ve siyaset çizgisine eriştiklerinin göstergesidir. Ancak kendi pozisyonundan ve inancından emin ve müsterih bir insanın söyleyebileceği bir sözdür. Oğuz‘luktan -Müslüman olarak- hızla Türkmen ve oradan aynı hızla yüksek yerleşik uygarlığa geçerek Türk olabildiğimizin kanıtıdır. Böylesine bir hızla bin yıllık Anatolia’ya Avrupa’da Türkiye dedirttiğimiz âşikârdır. Böyle bir cümleyi, karşıt bir dinin en yüksek ruhanisine söyleyebilecek devlet başkanının bugün bile dünyamızda varlığından şüphe ederim.
Bizans, Orta Anadolu’yu Türklerden geri alabilmek için bir asırdır fırsat buldukça nice teşebbüsler yapmıştı. Miryokefalon’da Bizans’ın bu ümidi söndü. Sultan Kılıç-Arslan, torunu Büyük Alâeddin‘e (1192-1219-1237), Anadolu’yu, dünyanın o asırdaki en müreffeh ülkesi hâline getirebileceği zemini, Miryokefalon zaferi ile hazırladı.
Yılmaz Öztuna
(Türkiye, 18.09.2010)
17 Eylül 1176 Miryokefalon zaferinin 834. yıl dönümündeyiz. Türk milletine kutlu olsun! Zaferi bizim için kazanan Selçukoğlu İkinci Sultan Kılıç-Arslan‘ı (1116-1155-1192), eksiksiz bir saygı, sonsuz bir sevgi ile anıyoruz. Asker, hükümdar ve insan olarak yüce karakterine hayranlığımızı açıklıyoruz.
Miryokefalon, Eğridir Gölü’nün az kuzeyindedir. Tam yeri hakkında bu yörenin insanı olan Yk. Müh. Ramazan Topraklı bir kitap yayınladı: M.Savaşı, Ankara 2010.
Burada, 12. yüzyılın en büyük ve en önemli meydan muharebesi vuku buldu. En büyük ve önemli Avrupa ve Hristiyan devleti Bizans’ın, çok seçkin bir asker, devlet ve kültür adamı olan imparatoru Manuel Komnenos (1122-1143-1180), Anadolu Selçuklu sınırını geçti. Miryokefalon geçidine geldi. İkinci Kılıç-Arslan ve Türk ordusu burada idi. Türk’ün geleceğini belirleyen meydan muharebesi burada oldu. Kaybetse idik, düşman, taht şehrimiz Konya’ya gelecek, bizi Anadolu’da sürebildiği kadar doğuya sürecekti. Malazgirt’ten tam 105 yıl sonra, devletimizin geleceği kararacaktı. Avrupa’da bizim Selçuklu devletimize çoktan Türkiye (Turchia) demelerine rağmen, Anadolu’ya gelen Türk nüfusu ile yerli halk henüz dengede idi.
O çağda Bizans (Doğu Roma) imparatorluğu, Anadolu’nun kalın şerit hâlinde istisnasız bütün sahillerini, Balkanlar’ı, Kıbrıs ve Girit’i, Güney İtalya’yı içeriyordu. İmparator Manuel’in ordusunda Macar, İtalyan, Fransız, Sırp, hattâ Türk (Gök Tanrı dininden Peçenek) yardımcı birlikleri bulunuyordu. Türkleri Anadolu’dan atmak üzere, Kılıç-Arslan’ın 60.000 askerden oluşan ordusu ile karşılaştı.
BİZANS SARAYINA ZİYARET
İkinci Kılıç-Arslan, Yunanca, Farsça, Arapça’ya vakıftı. İmparator Manuel’i yakından tanıyordu. Şahsen dosttular. İmparator’u Bizans (İstanbul) şehrinde ziyaret etmiş, 3 ay sarayında kalmıştı. Böylesine bir ziyareti hayal bile etmeyen -o çağda Hristiyan dünyasının en medenî ülkesi olan- Bizans’ın İmparatoru, sarayına şeref veren Kılıç-Arslan’ın her öğün yemeğini altın tabaklarla göndermiş ve hiçbir öğün tabakları geri almamıştı. Bizans’ın haşmetini büyük rakibine göstermek için elinden geleni yapmıştı.
Şimdi Sultan Kılıç-Arslan, Miryokefalon’da mağlûp Bizans ordusunun karşısında idi. Manuel’i esir alarak prestijini kırmak istemedi. Zaferi kazandığı an, çepeçevre kuşattığı Bizans ordusunun çekilip gidebilmesi için, ordumuzun bir kanadını açtı ve düşman rahatça geçti. Hâkanımız, bu coğrafyada beraber yaşayacağımızın idrakinde idi. Zamanının medenî seviyesinin çok üzerinde idi. Mağlûp ve ağır zayiat veren İmparator, saflarımızı selâmlayarak çekilip gitti.
Kılıç-Arslan, Mısır-Suriye sultânı Selâhaddin Eyyubî ve Almanya İmparatoruFriedrich Barbarossa başta, belli başlı hükümdarlara zafer-nâmeler göndererek Miryokefalon’u anlattı (buna rağmen Barbarossa, 3. Haçlı Seferi başkomutanı sıfatıyle üzerimize gelerek topraklarımızda can verecektir).
“DUÂNIZLA KAZANDIM”
Zaferden sonra Sultan Kılıç-Arslan, taht şehri Konya’ya geldi. Büyük törenle kutlamaları kabul etti. Süryânî Patriki de kendisini kutlayınca “Duânız berekâtıyle kazandım!” dedi. Dünya tarihinde, hele Orta Çağ’da telaffuz edilmiş en derin manalı, insanlık tarihinin parıltılı tezahürlerinden bir cümledir. Atalarımızın ne yüce bir kültür ve siyaset çizgisine eriştiklerinin göstergesidir. Ancak kendi pozisyonundan ve inancından emin ve müsterih bir insanın söyleyebileceği bir sözdür. Oğuz‘luktan -Müslüman olarak- hızla Türkmen ve oradan aynı hızla yüksek yerleşik uygarlığa geçerek Türk olabildiğimizin kanıtıdır. Böylesine bir hızla bin yıllık Anatolia’ya Avrupa’da Türkiye dedirttiğimiz âşikârdır. Böyle bir cümleyi, karşıt bir dinin en yüksek ruhanisine söyleyebilecek devlet başkanının bugün bile dünyamızda varlığından şüphe ederim.
Bizans, Orta Anadolu’yu Türklerden geri alabilmek için bir asırdır fırsat buldukça nice teşebbüsler yapmıştı. Miryokefalon’da Bizans’ın bu ümidi söndü. Sultan Kılıç-Arslan, torunu Büyük Alâeddin‘e (1192-1219-1237), Anadolu’yu, dünyanın o asırdaki en müreffeh ülkesi hâline getirebileceği zemini, Miryokefalon zaferi ile hazırladı.
Yılmaz Öztuna
(Türkiye, 18.09.2010)