25 Aralık 2010 Cumartesi

Sovyetler Birliği’nin çöküşüne Türkiye’den bir bakış

Leon Trotsky, Vladimir Lenin, ve Lev Kamenev, İkinci Komünist Parti Kongresi'nde. 1919.

Türkiye’nin aydınları, 20’nci yüzyılın en büyük yapısal değişimine gereken ilgiyi göstermedi. Yalçın Küçük’ün “Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin Çözülüşü” kitabı dikkate alınmalı.

Artık Sovyetler Birliği yok; resmen dağıldı. Yerine Rusya İmparatorluğu’nun eski vilayetleri ve eski halklarının federe üyeler halinde katıldığı bir Rusya Federasyonu çıktı. Bu federasyonun içinde siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal geleneklerinin kuvveti itibarıyla Ruslara yakın tek unsur, Volga Tatarlarıdır. Bu halkın nüfusunu bazıları 15 milyon, bazıları ve resmi makamlar daha küçük olarak veriyor; her halukarda yüzde 10’un altındadırlar. Mesela yanı başlarında onlara tarihi etnik yakınlığı olan (belki de bazı buluntulara göre Macarlara akraba olan) Başkırtlar dahi iktisadi ve kültürel bakımdan daha zayıf durumdadırlar. Bulundukları cumhuriyette de nüfusları yüzde 20 miktarındadır.

Kuzey Kafkasya’daki etnik grupların hiçbiri kendilerine ayrılan bölgede yüzde 50 nüfusu bulmuyor. Sibirya’da Yakutya (Saha cumhuriyeti) gibi Türkiye’den geniş arazide sadece 300 bin nüfus var. Sibirya’da Urallarla Pasifik Okyanusu arasındaki bölgede toplam nüfus ancak 25 milyondur. Buraya Çin’den pasaportsuz bir nüfus nüfuz ediyor.

Eski tarihi Sovyet üyeleri 20 yıldır bağımsızlar. Yeni Rusya’nın kendine göre bir gelişme potansiyeli var. Aynı zamanda da bir durağanlığı, sıkıntısı çekilmeyen tek unsur ise devlet adamıdır. Rusya’nın fetret devrini Putin bitirdi.

Türkiye’nin aydınları yanı başlarındaki Rusya’nın depremine gereken ilgi ve bilgi ile bakmayı bilmediler. Eski yıllara nispetle tek özgün gelişme; birtakım gençlerin muhtelif yollarla Rusya topraklarında çalışmaları veya okumaları, bu sayede mahalli halk ve münevverlerden topladıkları bazı bilgi ve yorumları Türkiye’ye taşımaları olmuştur. İçlerinde çok az miktarda sistematik bilgi taraması yapanlar var.
Kitapta pek rastlamadığımız yorumlar ve kaynaklar var
Fakat Anglo-Sakson kaynakları kırıntı halde okuyup nakletme alışkanlığımız elan bitmedi. Soğuk Savaş döneminde insanlar Harvard’da ve Oxford’da Sovyetlerin nasıl incelendiğine dikkat etmediler, aynı şeyi yapamadılar, bugün de aynı durum sürüyor. Rusya nedir? Sovyetler nasıl yıkıldı? Kendine özgü düşünüp yaklaşan pek olmadı, bu bakımdan Yalçın Küçük’ün “Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin Çözülüşü” kitabını kim ne derse desin dikkate almalıdır, üstelik bu çalışma 20 yıl önce yayımladığı tezlerin yeniden ele alınıp yeni belgelerle bezenmesiyle ortaya çıktı.

Kitapta pek rastlamadığımız yorumlar ve kaynaklar var. Ona göre Lavrentiy Beria kendinden önce bu mevkide olan Nikolay Yejov’un yerine NKVD’nin (İçişleri Halk Komiserliği) başına geçtiğinde ortalık durulmuş. Gerçekten de Yejov’un, Stalin’in emriyle yok edildiği ve Lavrentiy Beria iş başına geldiği gün, bu tip soruşturma ve tutuklamalarının durduğunu ünlü bestekâr Şostakoviç’in anılarında bile bulmak mümkün. Poliste bir gün evvelki sorgulamalar aniden sona eriyor. Ne var ki devletin terörü kabaca değil daha rafine olarak devam etmiştir (benim notum).

Kitapta daha başka ilginç kaynaklar kullanılıyor. Beria, Stalin döneminin hemen sonunda halkın tüketim imkanlarının yeniden düzenlenmesi (zira savaştan çıkan halkın durumu berbattı) cumhuriyetlerde yerli komünist yöneticilere fırsat verilmesi, dış politikada savaştan bezen ABD ve Avrupa ile bir barışçı politikaya gidilmesi, Çin ve Kore’den desteğin yavaş yavaş çekilmesi gibi programlar öne sürüyor. Anlaşılan Politbüro’nun Kruşçev, Malenkov, Molotov, Mikoyan, Varoşilov, Kaganoviç gibi üyeleri bir Gürcüden sonra öbür Gürcünün egemenliğine karşıdırlar. Korkutucu olan Beria’nın anti-Ortodoks fikirleri değil, Rusya’nın eritilme politikasının önerilmesidir, adam yok ediliyor (kurşuna dizildi).

Sovyet rejiminin sosyalizmden uzaklaşma nedenini anlatıyor
Yalçın Küçük sonraki 40 yılın içinde Sovyet rejiminin sosyalizmden uzaklaşmasına kâh bazı kaynaklara, kâh kendi gözlemlerine dayanarak bakıyor. Mesela Gorbaçov devrinin ekonomik danışmanı Agil Aganbegyan hakkındaki gözlem ve değerlendirmelerini okumak gerekir. Fakat sosyalizmin çöküşünün nasıl hızlandırılacağı üzerindeki yorumları 70’li yıllardan itibaren (yani Amerika’nın Vietnam’da gerilediği dönem) Sovyetler Birliği’nin aşırı silahlandığı ve nükleer gücünün bir tehdit olduğunun Henry Kissinger tarafından Batı’ya kabul ettirilmesini vurguluyor. Gelişme açık; Sovyetlerden korkulacak ama aynı zamanda da Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku kendi içinde silahlanma dolayısıyla bir ekonomik sıkıntı içinde bunalacak.

Batı bu gelişimi gerçekten bilinçli olarak körükledi mi? Bunu henüz bilemeyiz ama gerilimin Sovyet sistemini çürütmeye başladığı açık.

20’nci yüzyılın en büyük tarihi yapısal değişiminin Marksist Türk aydını tarafından tahlili ilginç ve öğretici. Ne düşüncede olursak olalım, dünyaya kendi gözlüklerimizden de bakmayı bilmek lazım.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 19.12.2010)