Dersim'de
yaşananları tarihçilere sorduk. Meselenin muhataplarının uzlaşması için
arşivlerin açılması hepsinin öncelikli talebi. Başbakan'ın özrü ise,
devletin bir kabahatiyle yüzleşmesi açısından bir ilk, tarihsel olarak
bunun altını çiziyorlar.
Tarihçi Dr. Coşkun YılmazÖzür dilemek o devleti yönetenleri yüceltir
Dersim Olayı mahiyeti itibariyle, icrası itibariyle Türkiye tarihinin en dramatik olaylarından biri. Dolayısıyla bugünkü tartışma karar vericilerin, uygulayıcıların geleceğe bakışı açısından bir hatırlatmada bulunuyor. Bu hatırlatma tarih diye bir hafızanın var olduğunu, kaydettiğini ve mutlaka bir gün bununla hem muhatapların hem de onun temsilcilerinin yüzleştiği hadisesini gündeme getiriyor. Bu olayın sadece kültür, etnik ya da mezhep vakası olarak ele alınmasını doğru bulmuyorum. Bu Türkiye’nin hem idare, hem siyasal hem de toplumsal tarihi açısından birçok hadise ile ilintilidir. Başbakanın açıklamalarına gelince; bunu da devletin toplumun idarecilerin tarihle yüzleşmesi, buluşması ve tarihi bir muhasebe bir ibret, bir ders ve bir tecrübe olarak ortaya koyması açısından da umut verici bir gelişme olarak gördüğümü belirtmek isterim. Devlet neticede millet için var olan ve var olması gereken bir kurum. Burada bir adaletsizlik var ise devletin bundan özür dilemesi bir ilktir ve çok önemli bir gelişmedir. Bugün adına gelecek nesiller için tarihe not düşülecek sayfalardan birisidir. Devletin bir haksızlığı ve yanlışı karşısında bunu dile getirmesi ve geri adım atması ancak o devleti ve o devleti yönetenleri yüceltir. Devletle milletin buluşmasını, kaynaşmasının temelinin harcını oluşturur. Olayın politik ve ideolojik kavgadan da çıkarılıp tarihi bir vaka olarak açıklanması gerekiyor.
MHP Milletvekili, Eski TTK Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu
İstenmeyen bir takım nahoş şeyler de oldu
Dersim’de yaşananlar 1937-1938’in meselesi değil, ta Osmanlı’dan beri orada feodal bir yapı var. Osmanlı devleti de orada bir harekata girişmek istiyor ama Rumeli isyanı için çıktığı için Dersim’le ilgilenecek zaman bulamıyor. Ben meselenin etnik kökene dayandırılmasını yanlış buluyorum. Bir kere Alevi meselesi değil, pek çok eşkıya grubunu orada saklandığını belirtiyor Ahmet Cevdet Paşa raporlarında. Türkiye Cumhuriyeti de feodal yapıyı kabul etmiyor, devletin otoritesini o bölgelerde de kuruyor. Olaylar sırasında istenmeyen bir takım nahoş hareketler de söz konusu.
Taner Akçam/ Minnesota Üni.
1913’te başladı 2007’de bitti
Dersim, 1913’te başlayan ve tüm Cumhuriyet boyunca devam eden, Anadolu’nun Müslüman-Türk eksenli homojenleştirilmesi politikalarının son halkasıdır. Bence 1913’de başlayan süreç 2007’de Hrant Dink’in imha edilmesiyle tamamlanma aşamasına gelmiştir. 1913 Balkan yenilgisiyle başlayan, 1914 baharında Ege ve Trakya sahillerinden Rumların, Yunanistan’a sürülmesiyle sistemli hal alan süreçten söz ediyorum. Dersim, ilk defa Hristiyan olmayan ve ama Müslüman da olmayan bir etnik-din grubunun imhaya tabi tutulmasıyla öncekilerden ayrılır. Dersimlilerin 1915 Ermeni soykırımı sırasında takındıkları tutum onların imhasında ayrı bir rol oynamıştır. Başbakan Erdoğan, 1938-9 Dersim katliamını CHP’nin üstüne yıkarak işin içinden çıkamaz.
Cemal Taş/Araştırmacı
Katliamı sözlü tarih doğrular
Dersim’de bir isyanın olmadığı çok açık. 20 yıldır Dersim sözlü tarih çalışmaları yapıyorum, gerek tanıklardan dinlediklerimiz, gerek konuyla ilgili materyaller ve askerlerin anılarında açıktır ki, orada kapsamlı bir katliam yapılmıştır. 1937’de Dersim’e silahlar teslim edildi, Elazığ’da yargılamaları yapıldı. 1938’de temizlik harekatı başlatıldı. Katledilen kafileler su kenarlarında öldürülmüş. Sayısı fazla olanlar kurşunlanıp suya atılmış, küçük kafileleri de süngüyle öldürmüşler. Süngüyle öldürmenin nedeni de mermi harcamamak. Gerçekten isyan olsaydı insanlar kaçmazdı. Benim ailemden 20 kişi götürülüyor, 1 kişi yaşıyor, süngü izleri duruyor vücudunda. Toplu mezarların da yerleri belli.
Şükrü Aslan/ Mimar Sinan Üniversitesi
Genelkurmay arşivleri dönüm noktası
Başbakanın açıklamaları genel olarak olumlu. Bugün açıkladığı belgeler aslında bilinen belgelerdir ama bunların bu ülkenin başbakanı tarafından açıklaması önemlidir. Türkiye’de ilk kez bir başbakan Dersim’de yaşananların devlet tarafından gerçekleştirilen bir katliam olduğunu ve bunun çok önceden adım adım planlandığını söyledi. Bu ifadeler meselenin bundan sonraki kısımlarını tartışmak açısından olumlu bir kanal açtı. CHP ve diğer partilerin de tarihimizin önemli bir parçasını oluşturan Cumhuriyet dönemi politika ve pratikleriyle yüzleşmesi yönünde bir beklenti oluştu. Politik aktörler üzerinden bugünkü siyasi partilerle Dersim hadisesinin sorumluluğu tartışılacak, bu sorumluluk Fevzi Çakmak, Şükrü Kaya ve Celal Bayar başta olmak üzere Demokrat Parti ve sonraki siyasi partiler için de bir sorumluluk yaratmaktadır. İkincisi, arşivlerin açılması konusunda asıl beklenti Genelkurmay arşivlerinin açılmasıdır. Çünkü o devrin politikaları büyük ölçüde askeri hiyerarşi üzerinden uygulanmakta ve kayıt altına alınmaktadır. Dolayısıyla Başbakanın açıklamaları da ancak kendisine bağlı bulunan Genelkurmay Başkanlığı arşivlerinin açıklanmasını sağladığı taktirde tamamlanmış olacaktır.
Ayşe Hür/Taraf Gazetesi
Atatürk operasyonun başındaydı
Dersim’in, Kemalist elitlerinin deyimiyle Cumhuriyet için “bir çıbanbaşı olması”, Dersim’in sosyo-kültürel, etnik ve dinsel yapısından kaynaklanıyordu. Hedef Türkçe konuşan, kendini Türk hisseden, İslam’ın devlet tarafından şekillendirilmiş Sünni yorumunu esas alan, Batılı anlamda modern, merkezi yönetime tabi bir Türk ulusu yaratmaktı. Dersim’i bu resme oturtmak kısa sürede olacak iş değildi. O halde bu işi radikal biçimde ele almak –onların deyimiyle- “kesin bir ameliye yapmak” lazımdı. 1937’deki birinci harekâtta İsmet İnönü başbakandı. 1938’deki ikinci harekâtta ise Celal Bayar başbakandı. Her iki harekât sırasında da Apdullah Alpdoğan “Dersim Valisi ve Sıkıyönetim Komutanı”, Fevzi Çakmak Genelkurmay başkanı idi. Atatürk ise bu ekibi birinci elden yöneten kişiydi. Bazılarının iddia ettiği gibi Atatürk o günlerde gerek zihinsel, gerekse bedensel açıdan sağlıklıydı ve tam anlamıyla iktidara sahipti. Yani Dersim’de yaşanan korkunç olayların sorumluluğundan, ne Cumhuriyetimizin kurucu babası Atatürk, ne o yılların tek partisi CHP, ne CHP geleneğinin sembol ismi İnönü, ne sağ muhafazakâr geleneğin temsilcisi Celal Bayar, ne de İslami muhafazakârların saygıyla andığı Fevzi Çakmak kurtulamaz. Bence bugün en büyük sorumluluk AKP’ye düşüyor.
Kaynak: Radikal
Tarihçi Dr. Coşkun YılmazÖzür dilemek o devleti yönetenleri yüceltir
Dersim Olayı mahiyeti itibariyle, icrası itibariyle Türkiye tarihinin en dramatik olaylarından biri. Dolayısıyla bugünkü tartışma karar vericilerin, uygulayıcıların geleceğe bakışı açısından bir hatırlatmada bulunuyor. Bu hatırlatma tarih diye bir hafızanın var olduğunu, kaydettiğini ve mutlaka bir gün bununla hem muhatapların hem de onun temsilcilerinin yüzleştiği hadisesini gündeme getiriyor. Bu olayın sadece kültür, etnik ya da mezhep vakası olarak ele alınmasını doğru bulmuyorum. Bu Türkiye’nin hem idare, hem siyasal hem de toplumsal tarihi açısından birçok hadise ile ilintilidir. Başbakanın açıklamalarına gelince; bunu da devletin toplumun idarecilerin tarihle yüzleşmesi, buluşması ve tarihi bir muhasebe bir ibret, bir ders ve bir tecrübe olarak ortaya koyması açısından da umut verici bir gelişme olarak gördüğümü belirtmek isterim. Devlet neticede millet için var olan ve var olması gereken bir kurum. Burada bir adaletsizlik var ise devletin bundan özür dilemesi bir ilktir ve çok önemli bir gelişmedir. Bugün adına gelecek nesiller için tarihe not düşülecek sayfalardan birisidir. Devletin bir haksızlığı ve yanlışı karşısında bunu dile getirmesi ve geri adım atması ancak o devleti ve o devleti yönetenleri yüceltir. Devletle milletin buluşmasını, kaynaşmasının temelinin harcını oluşturur. Olayın politik ve ideolojik kavgadan da çıkarılıp tarihi bir vaka olarak açıklanması gerekiyor.
MHP Milletvekili, Eski TTK Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu
İstenmeyen bir takım nahoş şeyler de oldu
Dersim’de yaşananlar 1937-1938’in meselesi değil, ta Osmanlı’dan beri orada feodal bir yapı var. Osmanlı devleti de orada bir harekata girişmek istiyor ama Rumeli isyanı için çıktığı için Dersim’le ilgilenecek zaman bulamıyor. Ben meselenin etnik kökene dayandırılmasını yanlış buluyorum. Bir kere Alevi meselesi değil, pek çok eşkıya grubunu orada saklandığını belirtiyor Ahmet Cevdet Paşa raporlarında. Türkiye Cumhuriyeti de feodal yapıyı kabul etmiyor, devletin otoritesini o bölgelerde de kuruyor. Olaylar sırasında istenmeyen bir takım nahoş hareketler de söz konusu.
Taner Akçam/ Minnesota Üni.
1913’te başladı 2007’de bitti
Dersim, 1913’te başlayan ve tüm Cumhuriyet boyunca devam eden, Anadolu’nun Müslüman-Türk eksenli homojenleştirilmesi politikalarının son halkasıdır. Bence 1913’de başlayan süreç 2007’de Hrant Dink’in imha edilmesiyle tamamlanma aşamasına gelmiştir. 1913 Balkan yenilgisiyle başlayan, 1914 baharında Ege ve Trakya sahillerinden Rumların, Yunanistan’a sürülmesiyle sistemli hal alan süreçten söz ediyorum. Dersim, ilk defa Hristiyan olmayan ve ama Müslüman da olmayan bir etnik-din grubunun imhaya tabi tutulmasıyla öncekilerden ayrılır. Dersimlilerin 1915 Ermeni soykırımı sırasında takındıkları tutum onların imhasında ayrı bir rol oynamıştır. Başbakan Erdoğan, 1938-9 Dersim katliamını CHP’nin üstüne yıkarak işin içinden çıkamaz.
Cemal Taş/Araştırmacı
Katliamı sözlü tarih doğrular
Dersim’de bir isyanın olmadığı çok açık. 20 yıldır Dersim sözlü tarih çalışmaları yapıyorum, gerek tanıklardan dinlediklerimiz, gerek konuyla ilgili materyaller ve askerlerin anılarında açıktır ki, orada kapsamlı bir katliam yapılmıştır. 1937’de Dersim’e silahlar teslim edildi, Elazığ’da yargılamaları yapıldı. 1938’de temizlik harekatı başlatıldı. Katledilen kafileler su kenarlarında öldürülmüş. Sayısı fazla olanlar kurşunlanıp suya atılmış, küçük kafileleri de süngüyle öldürmüşler. Süngüyle öldürmenin nedeni de mermi harcamamak. Gerçekten isyan olsaydı insanlar kaçmazdı. Benim ailemden 20 kişi götürülüyor, 1 kişi yaşıyor, süngü izleri duruyor vücudunda. Toplu mezarların da yerleri belli.
Şükrü Aslan/ Mimar Sinan Üniversitesi
Genelkurmay arşivleri dönüm noktası
Başbakanın açıklamaları genel olarak olumlu. Bugün açıkladığı belgeler aslında bilinen belgelerdir ama bunların bu ülkenin başbakanı tarafından açıklaması önemlidir. Türkiye’de ilk kez bir başbakan Dersim’de yaşananların devlet tarafından gerçekleştirilen bir katliam olduğunu ve bunun çok önceden adım adım planlandığını söyledi. Bu ifadeler meselenin bundan sonraki kısımlarını tartışmak açısından olumlu bir kanal açtı. CHP ve diğer partilerin de tarihimizin önemli bir parçasını oluşturan Cumhuriyet dönemi politika ve pratikleriyle yüzleşmesi yönünde bir beklenti oluştu. Politik aktörler üzerinden bugünkü siyasi partilerle Dersim hadisesinin sorumluluğu tartışılacak, bu sorumluluk Fevzi Çakmak, Şükrü Kaya ve Celal Bayar başta olmak üzere Demokrat Parti ve sonraki siyasi partiler için de bir sorumluluk yaratmaktadır. İkincisi, arşivlerin açılması konusunda asıl beklenti Genelkurmay arşivlerinin açılmasıdır. Çünkü o devrin politikaları büyük ölçüde askeri hiyerarşi üzerinden uygulanmakta ve kayıt altına alınmaktadır. Dolayısıyla Başbakanın açıklamaları da ancak kendisine bağlı bulunan Genelkurmay Başkanlığı arşivlerinin açıklanmasını sağladığı taktirde tamamlanmış olacaktır.
Ayşe Hür/Taraf Gazetesi
Atatürk operasyonun başındaydı
Dersim’in, Kemalist elitlerinin deyimiyle Cumhuriyet için “bir çıbanbaşı olması”, Dersim’in sosyo-kültürel, etnik ve dinsel yapısından kaynaklanıyordu. Hedef Türkçe konuşan, kendini Türk hisseden, İslam’ın devlet tarafından şekillendirilmiş Sünni yorumunu esas alan, Batılı anlamda modern, merkezi yönetime tabi bir Türk ulusu yaratmaktı. Dersim’i bu resme oturtmak kısa sürede olacak iş değildi. O halde bu işi radikal biçimde ele almak –onların deyimiyle- “kesin bir ameliye yapmak” lazımdı. 1937’deki birinci harekâtta İsmet İnönü başbakandı. 1938’deki ikinci harekâtta ise Celal Bayar başbakandı. Her iki harekât sırasında da Apdullah Alpdoğan “Dersim Valisi ve Sıkıyönetim Komutanı”, Fevzi Çakmak Genelkurmay başkanı idi. Atatürk ise bu ekibi birinci elden yöneten kişiydi. Bazılarının iddia ettiği gibi Atatürk o günlerde gerek zihinsel, gerekse bedensel açıdan sağlıklıydı ve tam anlamıyla iktidara sahipti. Yani Dersim’de yaşanan korkunç olayların sorumluluğundan, ne Cumhuriyetimizin kurucu babası Atatürk, ne o yılların tek partisi CHP, ne CHP geleneğinin sembol ismi İnönü, ne sağ muhafazakâr geleneğin temsilcisi Celal Bayar, ne de İslami muhafazakârların saygıyla andığı Fevzi Çakmak kurtulamaz. Bence bugün en büyük sorumluluk AKP’ye düşüyor.
Kaynak: Radikal