10 Haziran 2012 Pazar

Ayasofya ve Topkapı Sarayı’nın alt yapısı


İkisini de yılda 4 milyona yakın turist ziyaret ediyor. Tamamen aynı kitle değil, bazen birine gelen öbürüne vakit dahi ayırmıyor. Sayı yıldan yıla artıyor, en büyük şikâyet de buralardaki tuvaletlerin yetersizliği. Ayasofya’ya 1500 yıldır insanlar defi hacet için gelmiyor, bunlar yeni adetler. Topkapı Sarayı’nın her tarafını tuvaletle donatsak gene yetmeyecek. Hiç kimse hesap yapmıyor. Adam başı yılda yarım litre idrar bıraksalar, bu nereye gider diye. Ayasofya’nın ve Topkapı Sarayı’nın altındaki dehlizlerin ve su yollarının haritası halen çıkarılmadı; bu işe girişmek de hiçbir kurumun umurunda değil.

Tek istisna İTÜ’den Doç. Dr. Çiğdem Özkan Aygün ve arkadaşlarıdır. 2005’te Ayasofya’da işe başladılar, doğrusu iş yavaş ilerliyordu; Ayasofya yönetiminin bileceği iş. Yeraltı su yollarının ve rutubeti toplayıp sevk edecek kanalların bizim müzenin altında da uzantıları olacağı doğaldı. Bizim buradan başlayın ve halkın da ilgisini çekecek şekilde günü gününe rapor verin” dedim. Neticeler ilginç; ekipten bir dalgıç kızımız Ayasofya tarafından su kanalına giriyor, bizim orda Harem’deki bir helâ kuburundan çıkıyor. Sorun ciddi, bir an evvel bilimsel yöntemlerle 1500 yıllık Ayasofya’nın ve Bizans kalıntılarını da içeren 550 yıllık Topkapı Sarayı’nın alt yapı haritalarının çıkarılması, tedbirlerin alınması gerekir. Öyle herkesin her istediği yere tuvalet yapması gibi hafifliklerden de vazgeçmek lazım. Tuvalet mıntıkaları Sarayın ve Ayasofya’nın dışında düşünülmelidir. Zira Çiğdem hanımın ve ekibinin araştırma sonuçlarına göre, yer altı kanallarının bazılarının tıkandığı anlaşılıyor.

Gelelim işin diğer yönüne. Ayasofya ve Topkapı Sarayı’nın alt dünyasının mimar ve mühendislerinin şahane adamlar oldukları anlaşılıyor. Kullanılan malzeme ve bilhassa Ayasofya lağımlarında şpolye (devşirme) dediğimiz antik Yunan-Roma parçalarının da bir dökümü yapılmış. Bunların hepsi 2010 yılında İtalya’da çıkan “Bizantinistica” dergisinde araştırma raporlarında yer alıyor. Mazide bir takım seyyahların Ayasofya’nın altında (Clavijo ve Moreno gibileri) “megale ekklesia” yani büyük Kilise dedikleri çok geniş bir sarnıcın varlığı doğru değil. Ama muhteşem bir kanal ağı var. Onun daha da muhteşeminin Süleymaniye’nin alt katmanında Sinan tarafından gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Ve bizler bütün bu koruyucu harika yapıları göz önüne almadan canımızın istediğini yapıyoruz. Rönesans’ta birisi, “Bir kitabın kaderi, okuyucusunun havsalasına bağlıdır” demiş. Abidelerin kaderi de onların mirasçısı olanların irfan ve izan ve vicdanına kalmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi ekibini kutlamak ve çalışmalarına destek olmak ve ona göre davranmak gerekir.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 10.06.2012)