15.yüzyıl Avrupa’sı sanat ve bilimle yoğrulurken, bu sırada Osmanlı Devleti’nin cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet hayatını kaybedecek ve oğlu II. Bayezid 3 Mayıs 1481 tarihinde saltanatı devralacaktı. Kardeşi Cem Sultan’ın tahtta hak iddia etmesi nedeniyle zor zamanlar geçiren Bayezid, bu sebepten dış politikada yeterince etkin olamıyordu. Cem sırasıyla; Memlukler, Rodos Şövalyeleri, Fransa ve Papalığın eline geçince padişah da mecburen barışçıl bir siyaset izlemek zorunda kaldı. Tabiatı itibariyle yumuşak başlı bir insandı zaten. Babası Fatih gibi otoriter bir siyasi idare sağlamaktan uzaktı. Daha çok hayır hasenat işleri ile uğraşıyor, vaktinin çoğunu ibadet ederek geçiriyordu. Bunun yanı sıra hat sanatında oldukça yetenekli olan padişah, Uygur yazısını okuyabiliyor ve Adli mahlası ile de şiirler yazıyordu. Döneminde sorun yaratan; Boğdan Voyvodalığı, Venedikliler, Memlukler ve Macarlarla mücadele edip seferlere çıktı. Veba salgını ve 5 binden fazla insanın ölümüne neden olan 45 günlük deprem de onun saltanatı sırasında gerçekleşecekti.
1502’de yolcu ve eşya naklinin kolayca gerçekleştirilebilmesi için Haliç üzerinde bir köprü yaptırmaya karar verdi Sultan Bayezid. Etrafındaki devlet adamları ve uzmanların fikirlerini alıp önerilerini can kulağı ile dinledi. Soruyor, sorguluyor, ortaya sağlam bir iş çıkartılabilmesi adına son derece titiz davranıyordu. Padişah için büyük önem taşıyan ve ses getiren bu köprü projesi, çok geçmeden Leonardo da Vinci’nin de kulağına gitmişti. Bitmek tükenmek bilmeyen hayal gücü ile hemen işe koyulan Leonardo, Haliç ile beraber boğaza da bir köprü yapmak istiyordu. Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden fikirlerini kağıda döküp, hemen gönderdi Sultan II. Bayezid’e. Günümüzde tercümesi Topkapı Sarayı arşivinde bulunan mektupta şunlar yazıyordu: “Ben kulunuz, efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim. Bu işten anlayan kulunuz, arzularınızı gerçekleştirebilir. Köprü yüksek bir kemer üzerine kurulacaktır. Fakat bu kadar yüksek kemerli bir köprü üzerinden kimsenin geçmek cesaretini gösteremeyeceğini düşündüğüm için kenarlarını tahta parmaklıklarla örteceğim. Kemeri o kadar yüksek tasarlamamın sebebi, altından yelkenlilerin rahatça geçebilmeleri içindir. Efendimiz Hazretleri irade buyururlarsa, Anadolu sahiline kadar uzayacak, gerektiğinde açılır kapanır bir köprü dahi inşa edebilirim. Burada su daima hareket halinde olduğundan kenarların aşınmaması için bir çare düşündüm. Bununla su akıntısı dirsek ve kenarlara zarar vermeyecektir. İnşallah sultan hazretleri, bu aciz kulunun sözlerine inancını bağışlar da onu her zaman hizmetlerinde görmeyi arzular ve cevap vermek lütuflarını esirgemezler.”
Da Vinci’nin Haliç’e yapmayı planladığı köprünün çizimleri
Belgenin sonunda “Bu mektup temmuz ayının üçünde yazılmış ve yazılış tarihinden dört ay sonra ele geçmiştir” kaydı bulunmaktadır. Paris’te Institut de France kütüphanesinde bulunan Leonardo Kodeksi’nde sanatkârın el yazısını içeren bir köprü taslağının Galata ile İstanbul arasına yapılacak köprüye ait olduğu tahmin edilmektedir. Bu taslağın tarihi, kodekste 1502-1503 olarak gösterilmiş olduğundan mektubun da Osmanlı Sarayı’na bu tarihlerde gönderilmiş olduğu düşünülmektedir. Mektup, yazılış tarihinden 4 ay sonra ulaşır İstanbul’a ve ne yazık ki Leonardo’ya olumlu ya da olumsuz bir dönüş yapılmaz. Neden cevap verilmediği meselesi ile ilgili herhangi bir belge bulunmamasıyla beraber, yabancılar konusunda biraz tutucu olduğu bilinen Bayezid’in Leonardo’ya sıcak bakmadığı tahmin ediliyor. Zaten pek çok sorunla boğuşmak zorunda kalan padişah, çok arzulamasına rağmen köprü projesini gerçekleştirmeye muvaffak olamayacak ve Leonardo da Vinci’nin çizimleri 500 yıl aradan sonra, 2001 yılında değerlendirilerek Norveç’in Oslo şehrinde hayata geçirilecekti.
Bu taslağa göre köprünün genişliği 25 metreden fazladır. Su seviyesinden yüksekliği 41 metreyi geçmekte, uzunluğu ise 350 metreyi bulmaktadır. Köprünün altında gemilerin geçmesine mahsus büyük bir kemer çizilmiştir.
II. Beyazıt’ın arzusuna ve bazı girişimlere rağmen İstanbul ile Galata arasında bir köprü kurulamadı ve İstanbullular 1836 yılına kadar şehrin bu iki yakası arasında kayıkla gidip geldiler.
Kaynak: 1,2,