Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı başlayınca seferberlik ilan etmişti. 17 Ağustos 1914’te 12. Kolordu kumandanlığına tayin edilen Fahreddin Paşa, bu tarihlerde seferberlik gereği Musul’da bulunan kolordusunu, aldığı emir icabı Haleb’e nakletti. Fahreddin Paşa, 26 Ocak 1915’te 12. Kolordu’daki vazifesine ilaveten Başkumandanlık tarafından karargâhı Şam’da bulunan 4. Ordu kumandan vekilliğine getirilmişti.
Savaş sırasında Osmanlı Devleti, Mısır’daki İngiliz kuvvetlerine karşı bir cephe açmaya karar vermişti. Mısır seferinin kumandanı Cemal Paşa bu harekât için çeşitli hazırlıklar yapıyordu. Gerekli olan kuvvet, cephane ve malzeme hakkında 21 Temmuz 1915 tarihinde Başkumandanlık Vekâleti’ne verdiği bir raporda Cemal Paşa şöyle diyordu: “Suriye’de sabit kuvvetlerin kumandanlığına 12. Kolordu Kumandanı Fahri Paşa en münasibidir. 12. Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisi Kont Volfskel Bey’i seyyar orduda istihdam edeceğinden, Fahri Paşa için muktedir bir erkân-ı harp reisi lâzımdır.”
Bu rapordan da anlaşıldığı üzere, Fahri Paşa 4. Ordu kumandan vekili ve 12. Kolordu kumandanı sıfatıyla 8. Kolordu’nun Suriye’de kalan kısımlarıyla birlikte mıntıkanın (Kudüs hariç) savunması, iç ve dış güvenliği ile görevlendirilmiştir. O, kolordusuyla Mısır seferine katılmayacak, menzil işleriyle uğraşmayacak, sadece Suriye’nin asayiş ve huzurundan mesul olacaktı.
Ermeni Tehciri Sırasındaki Görevleri
Osmanlı Devleti’nin bilhassa Doğu Anadolu bölgesinde bulunan Ermeniler uzun bir süreden beri İngiliz, Fransız, Rus ve Amerikalılar tarafından kışkırtılmaktaydı. Bunlar, Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti aleyhine çeşitli isyanlar ve zararlı faaliyetlerde bulunmuşlardı. Savaşa girilmesinin hemen ardından Ermeniler başta Ruslar olmak üzere düşmanla işbirliği yapmışlardı. Ermenilerin bu faaliyetlerine karşı cephe gerisi güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. Bu gaye ile Ermenilerin 4. Ordu’nun yetki sahasındaki Suriye bölgesine göç ettirilmesi kararlaştırıldı (27 Mayıs 1915). Tehcir kararının alınmasından sonra da Ermenilerin isyanları artarak devam etti. Ermenilerin iskân bölgesinin sorumlusu olan Fahreddin Paşa, bölgesinde meydana gelen bazı isyanların bastırılmasında görev almıştı.
Ermenilerin Zeytun (Süleymanlı) İsyanları
Zeytun’da ilk Ermeni isyanı 1867’de ortaya çıkmıştı. Zeytun Ermenileri Birinci Dünya Savaşı’na kadar defalarca devlete isyan etmişlerdi. Daha savaş başlamadan önce güvenlik kuvvetlerine karşı direniş halindeydiler. Yine 22 Nisan 1914 tarihinde Ermeniler bir evde saklanan sekiz eşkıyanın yakalanması için görevlendirilen jandarmalara silah ve taşlarla karşılık vererek suçluların yakalanmasına izin vermemişlerdi. 10 Ağustos 1914 tarihinde Zeytunlular askere çağırıldı. Burada yaşayan Ermeniler askere gitmeyi kabul etmeyerek dağa çıktılar. Ermeni çeteleri 30 Ağustos 1914’te Zeytun Askerlik Şubesi’nden köylerine dönmekte olan yüzü aşkın Andırınlı Müslümanı soyup, birçoğunu öldürdüler. Aynı günlerde kırk kişilik bir Ermeni çetesi de Zeytun’a bir saat uzaklıkta yirmi bir Türk yolcusuna saldırıp 12.000 kuruşlarını gasp ettiler.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra Osmanlı Devleti’nin seferberlik kararına uymayan Ermeniler birçok yerde görüldüğü gibi Zeytun’da da askere gitmeyi ve vergi vermeyi reddetmişlerdi. Zeytun Ermenilerini bu kadar cesaretlendiren şey, Rus Kafkas orduları komutanından silah ve cephane desteği almalarıydı. Yine Zeytun’da bazı asker kaçağı Ermeniler hapishaneye hücum ederek, jandarmalarla yaptıkları çatışmalarda birkaç eri şehîd ettiler. Hapishaneyi basan Ermeni saldırganların kimlikleri tespit edildiğinde şiddetle cezalandırılacaklardı. Zeytunlu Ermeniler bu hadiselerden büyük bir telaşa kapılarak İstanbul Ermeni Patrikhanesi ve Sis Katagigosluğu’na telgraflar çektiler. Bu telgraflarda bazı Ermeni ileri gelenleri büyük bir telaş içinde hapishane baskınının bir kaç uygunsuz şahıs tarafından işlendiğini ve bütün Ermeni halkının hükümete karşı sadık ve bağlı olduğunu beyan ettiler. Bu istekler üzerine Ermenilerin samimiyetlerine inanılarak suçluların cezalandırılmasından vazgeçildi (14 Mart 1915). Ayrıca hükümet, suçluları cezalandırma hakkının yalnız devlete ait olduğunu vurgulayarak, bu vesile ile halktan hiç kimsenin Ermenilere ve diğer vatandaşlara karşı tecavüzkâr ve aşağılayıcı davranışlarda bulunmamasını yetkililere tebliğ etti.
Hükümetin bu yumuşak tavrına rağmen Ermeni isyancılar 18 Mart 1915 tarihinde Tekke (Tekye) Manastırı’na toplanarak isyan ettiler. 25 Mart’ta, manastırdaki 500-600 Ermeni ile yapılan çatışmada asker ve jandarmalardan on ikisi hafif olmak üzere yirmi altısı yaralanmış, bir binbaşı ve sekiz asker şehîd olmuştu. Eşkıyadan otuz yedi ölü ve yüz kadar yaralı vardı. 27 Mart günü Zeytun’da toplanan Ermeniler, köylerine dağıtılmış ve ertesi gün kasabada genel bir arama yapılarak beş eşkıya, on altı şüpheli şahıs tutuklanmıştı. Bu aramalarda birçok silah, barut ve zararlı evraklar bulunmuştur. Bu harekât etrafta tesirini göstermiş, 300 kadar Ermeni eşkıya kendiliğinden güvenlik kuvvetlerine teslim olmuştu.
2 Nisan’da kasabanın dört saat güneybatısında yer alan Ali Kayası ve Sultandağı mevkilerine toplanan Ermeni direnişçilere karşı Zeytun’dan top takviyeli bir müfreze gönderilmişti. Bu sırada bölgede Binbaşı Hurşid Bey kumandasında 22. Alay’ın bir nizamiye taburu, Halep Müretteb Fırkası’na mensup üç depo taburu, iki süvari bölüğü ile iki cebel topu bulunuyordu. Ayrıca 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Maraş’a gidecek olan Fahreddin Paşa’ya gerekli olursa o çevredeki askerî birliklerin artırılması emrini vermişti (5 Nisan 1915).
Zeytun’daki bu gelişmeler, Ermeni patrikliğini harekete geçirmişti. Patrik, bazı yanlış bilgilerle Osmanlı Başkumandanlık Vekaleti’ne yaptığı başvuruda güvenlik kuvvetlerini suçluyordu. Buna mukabil, Başkumandanlık tarafından 8 Nisan 1915 tarihinde verilen cevabî yazıda; patriğin iddialarının doğru olmadığı, Ermeni milletine güvenildiği fakat yabancıların iğfallerine kanmış bazı Ermenilerin de bulunduğu, yabancı oyunlarına kananlara karşı hükümetin, vatanı korumak için en sert tedbirleri alacağı vurgulanıyordu.
Aynı günlerde Osmanlı hükümeti, Osmanlı ordularının dünya devletlerine karşı savaştığı bir sırada isyan ederek dâhilî bir cephe açan Zeytun Ermenilerinin Konya’ya göç ettirilmelerini teklif etti ve neticede Zeytun ve Maraş’ta zararlı faaliyetlerde bulunan Ermenilerin Konya taraflarına göç ettirilmelerine karar verildi.
Ermenilerin yol esnasında ve gittikleri yerlerde istirahatlarının temin edilmesi hususunda her türlü tedbir alınmıştı. Maraş’tan Konya’ya üç yüz Ermeni ailesi gönderildi. Bunlar Karapınar ve Sultaniye civarında iskân edildi. İsyan etmeyi adeta alışkanlık haline getirmiş Zeytun ve Maraş Ermenilerinin Konya’ya iskânı, o civardaki Ermenilerle işbirliği yapmalarından endişe edilerek bir süre sonra durduruldu. O yıllarda Konya’da bulunan Dr. Dodd, şehre gelen Ermenilerin 1000 kişi kadar olduğunu belirtmektedir. Osmanlı Hükümeti’nin Zeytun tehcirinde rahatlığını gösteren en önemli delillerden biri de, Konya’ya iskân edilen Ermenilere yardım etmek isteyen Amerikan Heyeti’ne 10 Haziran 1915’te iskân mıntıkasına gitme izni vermesidir. Nitekim kısa bir süre sonra İskenderun, Dörtyol, Adana, Haçin (Saimbeyli), Zeytun, Sis (Kozan) gibi yerlerden göç ettirilmesi gereken Ermenilerin Haleb’in güneydoğusu ile Zor ve Urfa havalisine yerleştirilmesi kararlaştırıldı (24 Nisan 1915). Osmanlı hükümeti başlangıçta Zeytun bölgesinden yalnızca isyan eden Ermenileri tehcir etmişti. Fakat 9 Mayıs’ta Zeytun’daki Ermenilerin tamamının göç ettirilmesi emredildi.
Maraş’ta alınan bütün tedbirlere rağmen Ermeni hadiselerinin önü alınamıyordu. Bu defa da tehcir edilmelerine karar verilen Fındıcak/Fındıcık ve Dönüklü köyü Ermenileri kendilerini yeni iskân merkezlerine götürecek olan yirmi kadar jandarmaya silahla karşılık vererek köylerini ateşe verdiler. Zeytun ve Haçin eşkıyası burada toplanmış ve rast geldikleri köyleri yakarak, ahalisini katletmeye başlamışlardı. Bölgede görevli 132. Alay kumandanıyla Maraş Mutasarrıfı Fethi Bey karışıklığı önlemeye çalışıyorlardı (29 Temmuz 1915).
Maraş’ın Fındıcak köyünde toplanan ve burayı tahkim eden 400 kadar Ermeni eşkıya yeni bir isyan başlattı. Eşkıyalar birkaç gün içerisinde çevredeki Müslüman köylerde birçok Müslüman’ın evini yakmış, ondan fazla Müslüman’ı katletmiş ve yaralamıştı. Bu direnişi bastırmak için görevlendirilen 132. Alay ile Ermeniler arasında 1 Ağustos 1915 tarihinde yapılan çatışmada jandarmadan iki şehit ve üç yaralı vardı. Osmanlı hükümeti isyanı bir an önce bitirmek için 132. Alay’a takviye olarak bir nizamiye taburu ile bir cebel takımını Adana Valisi Hakkı Bey’in emrinde bölgeye gönderdi. Valiye verilen emirde eşkıyanın imhası sırasında, Müslümanların işe karıştırılmaması ve devlete bağlı Ermenilerin incitilmemesini hatırlatıldı. Fındıcak’ta meydana gelen bu Ermeni olayları Sivas vilayetinden sevk ve iskân edilecek 4000 haneden fazla Ermeni’nin de artık güvenli olmayan Maraş yoluyla değil Elbistan üzerinden gönderilmelerine sebep oldu (3 Ağustos 1915).
Amerikan Milli Ermeni Savunma Komitesi Başkanı Miran Seraslan ve maiyetinin İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği mektupta; Kilikya’ya gönüllü sevk etmek için hazırlık yaptıkları, oradaki Ermenilerin Sis, Haçin, Zeytun, Fırnıs (Maraş’ta köy), Maraş ve Fındıcak’ta isyan bayrağı açarak Toroslar’dan Akdeniz’e kadar bir savaş sahası oluşturacakları, böylece Türklerin Mısır’a doğru ilerlemelerine engel olunabileceği bildirilmekteydi. Osmanlı hükümetinin yabancı devletlerin bütün kışkırtmalarına rağmen Zeytun Ermenilerinin savaş sırasında ülke içinde bir cephe açmalarını önlemiş oldu.
Prof.Dr.Süleyman Beyoğlu
(Yedikıta Dergisi, Sayı 39, Kasım 2011)