İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) ile Arap Eğitim Kültür ve Bilim Teşkilatı (ALECSA) arasında tarih ders kitaplarında uyum sağlamak amacıyla ortaklaşa çalışma yapıldığı gazetelerde yer aldı.
Yenilgiyle çıkmamıza rağmen 1. Cihan Savaşı İslam dünyasını birbirinden uzaklaştırmadı. Daha sonra İngilizler İslam topraklarını cetvelle bölüp, devletler kurdular. O devletler varlıklarını sürdürmek amacıyla tarihler yazdırdılar; okullarda okutarak emperyalistlerin menfaatlerine hizmet ettiler.
Okullarımızda "Araplar bizi arkadan vurdu" diye okutulurken, onlar da Osmanlı sömürüsünden dolayı geri kaldıklarını, silaha sarılmakla hürriyete kavuştuklarını çocuklarına öğretiyorlar. Bizi Şerif Hüseyin'in arkadan vurduğu doğrudur; ama askerinin toplamı sekiz-on bin civarındaydı. Oysa üç yüz elli binden fazla Arap Sarıkamış'ta, Çanakkale'de bizimle aslanlar gibi dövüştüler. Arap gençlerinin Osmanlı saflarında yer almaları için Şerif el Tunusi'nin, Şeyh Sunusi'nin hizmetlerini inkâr nankörlük değil de nedir? Savaştan sonra İslam âleminin ileri gelenleri İstanbul'da toplanınca, Anadolu'da harekâtın başlamasına dair en hararetli konuşmaları yapan Şeyh Sunusi değil miydi? Kurtuluş Savaşı sürerken o mübarek zatın Anadolu'yu köy köy dolaşarak gençlerimizin orduya katılmasını teşvik etmesini nasıl unuturuz! Savaş bittikten sonra Mustafa Kemal Paşa, Şeyh Sunusi'yi Adana'ya kadar uğurlamadı mı?
Muhammed Esed, Sunusi'nin Anadolu'daki gayretlerini anlattıktan sonra Batı'ya yöneleceğimizi sezip çok üzüldüğünü yazar. Yahudi asıllı Muhammed Esed, Müslüman olduktan sonra Kur'an ve sünneti esas alarak yeni bir medeniyet filizlendirmek gayesiyle belli bir gücün çevresinde toplanmak gerektiğine inanır. Önce Suudilere yaklaşır; onlarda umduğunu bulamayınca, Sunusilerle işbirliği yapmak ister. Sunusiler ihlaslı Müslümanlardı; ama Osmanlı'ya, Türklere aşırı bağlılıklarını zaafları telakki eder. Ülkemizden üzüntüyle ayrılan Sunusi, Şam'a gider. Ünlü olduğu için Arap şeyh ve kabile reislerinin ziyaret hücumuna uğrar. O sırada Fransa'nın işgalindeki Suriye bağımsızlık hareketleriyle kaynamaktadır. Sunusi'nin onlara "Batılıları buradan kovun; fakat sakın devlet kurmayın; Türkiye'ye iltihak edin. Kuracağınız devlet emperyalistlerin oyuncağı olur." deyişini Muhammed Esed hayretle kaydeder. Türkiye'de umduğunu bulamayan bir insanın bu sözlerini de sevgi zaafı olarak telakki eder. Halbuki Sunusi önemli bir idraktir; Müslümanların ancak büyük, güçlü bir devletin bünyesinde kendilerini bulabileceğini biliyordu.
Yıllarca önce Almanya'nın bir televizyon kanalında Filistin Kurtuluş Teşkilatı'nın yetkilisiyle program yapılıyordu. Konuya başlayan Alman, tarihteki Arap ve Alman dostluğundan söz ederken Teşkilat'ın yetkilisi ona garip garip bakıyordu. Sıra kendisine gelince şöyle dedi: "Geçmişteki Alman-Arap dostluğundan haberim yok. Sadece Harun Reşid'in Şarlman'a bir çalar saat gönderdiğini biliyorum. Avrupalılar bize; 'Osmanlılar sizi sömürüyor' dediler. Biz de sömürülecek neyimiz var diye düşünemedik. Batı'nın teşvik ve yardımı ile silaha sarıldık. Meğer kumun altında petrol varmış; Avrupalılar gelip onu götürmeye başlayınca sömürünün ne olduğunu anladık."
Her beyin ve vicdan sahibi, Osmanlı olmasaydı Kuzey Afrika'nın Hıristiyan olacağını, günümüzde de Fransızca veya İspanyolca konuşacağını teslim eder. Irak da Şiileşir, İran'a yamanırdı. İslam dünyasının meseleleriyle hemhal olan Mısırlı profesör Muhammed Harb ile konuşurken laf arasında şöyle demişti: "Arap dışişleri bakanları Osmanlı'ya haksızlık, Türklere lüzumsuz düşmanlık yaptıkları kanaatiyle okullardaki tarih kitaplarını değiştirmek lüzumuna inanmışlar. Okutulacak kitapların hazırlanması görevini bana verdiler. Türkiye'ye kaynak bulmak için geldim. Fakat sizin tarih kitaplarınız bizimkilere göre daha çok Osmanlı düşmanlığı yapıyor; sanki milletine karşı insan yetiştirmek maksadıyla hazırlanmışlar."
Avrupalılar ilk çağı Roma'nın ikiye bölünmesi veya Batı Roma'nın yıkılmasıyla sona erdirirler. Roma'nın varlığından Çinlinin, Güney Afrikalının haberi yoktu. Ama onlar insanlığın geçmişini, yani hafızasını ele geçirmekle, geleceklerini de şekillendirme imkânına kavuşacağının şuurundadırlar. Emperyalistler her zaman sınırları süngüyle geçmezler; değişik kılıklara girerler. Zihnine bir yerleştiler mi, pençesine aldıklarının veyl haline!..
Mehmed Niyazi
(Zaman, 24.10.2011)