Saraydaki bayram töreni namazdan önce yapılır, padişahı en önce saray görevlileri ve Kırım’ın Giray hanedanının mensupları kutlardı.
Osmanlı sarayında devlet erkanının ve saraylının, padişahın bayramını tebrik etmeleri devletin hakimiyetini belirleyen ayrı bir merasimdir. Sarayda iki kule ile girilen avluda Divan-ı Hümayun’un toplandığı Kasr-ı Adl (Adalet Kasrı) önünde Mehter-i Hümayun nevbet vurur ve tören boyunca denizden topla bayram selamı verilir. Daha da ilginci, tören bayram namazından evvel yapılır. Padişah Enderun çavuşları, hasodabaşı, silahtarağa gibi yüksek saray subay görevlileri ile avluya çıkar ve Bab-üs Saade önüne Hazine’den getirilen altın Osmanlı tahtına oturur. 16’ncı asırdan itibaren başlayarak son Osmanlı padişahının ve hatta Halife Abdülmecid’in oturduğu bu tahttır. Sarayda başka tahtlar da vardır. Bunlar kayıtlarda bu nitelikleriyle taht olarak belirlenir ve hususi taht denir.
Padişahı ilk tebrik edenler saray görevlileri ve Osmanlı tahtının vassalı olan en soylu hanedan, Kırım Giray hanedanının İstanbul’daki mensuplarıdır. Ardından nakib’ül eşref (peygamber soyundan olanların reisi ve onların kütüğünü tutan memur) ile padişah hocası (hace-i sultani) tebrikiyle muayede başlamıştır. Bu esnada mehter devamlı nevbet vurmaktadır ve has ahırlardan getirilen atlar da mehterin ardında sıralanmıştır.
Şeyhülislamın yakasını buseleyen padişah
Muayede sırasında devlet ileri gelenleri padişaha at hediye ederler. Saray başçavuşlarının Divan-ı Hümayun’a yönelmeleri ile orada bekleyen sadrazam ve divan üyeleri padişahı tebrik için yönelirler. Sadrazam kaftanının kolunu tutarak ilerler. Etek öptükten sonra tahtın arkasından yerine geçene kadar padişah onu selamlar. Hükümdarın ne zaman ayağa kalkıp oturacağını saray çavuşları “İstirahati hümayun padişahım devletinle çok yaşa” diye belirtir ve alkış tutarlar. Bu bizim anladığımız gibi değil, yeri göğü inleten bir gulguledir. Sert bir protokol uygulanır. Hatta saf halinde bekleyen Enderun ağalarından birinin tepesine yağmur oluğundan su akıyormuş, yine de kıpırdamamış.
Vüzeradan sonra şeyhülislam padişah ile bayramlaşır, etek öpmez, padişah onun yakasını buseler. Ardından kazasker efendiler, Eyüp, Üsküdar, Galata Kadıları ve müderrisler gelir. Bu törenden sonra bayram alayı ile cuma namazına gidilir. İşte halkla padişahın bayramlaşması asıl bu mutantan törendir. Akabinde saraya avdet ve Enderun halkıyla bayramlaşma töreni yer alır. Bayramlarda Enderun gulamlarına, ağalara ve harem halkına ziyafet ve Enderunlulara yılda iki kat, Harem halkına da üç kat olmak üzere bayramlarda lütfedilen bu elbiseler ve bahşiş de verilir. Bayram dolayısıyla sarayı koruyan altı bölük halkına ve başkenteki yeniçeri kıtalarına et ikramı adettir.
Kılıç ve madalyalarıyla şıkır şıkır koşan subay
Osmanlı sarayında muayede resmi devlet protokolü açısından hem iç dünyaya hem dış dünyaya bir gösteri niteliğindeydi. Tanzimat’tan sonra da muayede resmi az değişiklikle fakat daha kalabalık bir rical ile uygulanmıştır. Muayede resmine devlet ricalinden sayılan askeri, idari ve ilmiye sınıfından kimlerin gireceği belliydi; bayram sabahı muayede resmi için Dolmabahçe Sarayı’na giderlerdi. O devirde her memurun makam aracı diye fayton ve kupa arabası bulunmadığından şakır şakır üniforması ve kuşandığı kılıç ve madalyalarıyla mesela bir miralayın uzak semtteki evinden çıkıp koşuştuğu görülürdü. Muayede resmine refakat eden mehter II. Mahmud’dan beri yoktu. Mızıka-i Hümayun bazen hafif alafranga havalar da çalardı.
Toplumda geleneğin değişimi ve yeni kültürel biçimlenme kolay bir süreç değildir. Bugün bayramlaşma adetleri veya bu adetin reddi çok garip manzaralar ortaya çıkarabiliyor. Zamanla yeni bir bayramlaşma düzeni kurmak için eskileri bilmek lazım.
İlber Ortaylı
(Milliyet, 06.11.2011)