28 Ocak 2011 Cuma

Modern Türkiye’nin ilk anayasası

1921 Anayasası, Anadolu’daki kurtuluş mücadelesinin hukuka saygısını ve saltanatın sona ereceğini gösteriyordu.

Bundan tam 90 yıl önce, 20 Ocak 1921 tarihinde modern Türkiye’nin ilk anayasası Ankara’daki TBMM tarafından yürürlüğe sokuldu. Nadir ve o derecede garip bir uzlaşı ile 1293 (M. 1876) Aralık tarihli imparatorluk anayasası ile bir arada yürürlükte olacaktı.

Uygulamaya bakıldığında meşruti monarşinin temel kanunu olan 1876 Kanun-i Esasi’ye riayet artık mümkün değildi. Bu daha ziyade manevi bir bağlılığı ifade ediyordu. Zira Ankara’daki sistem konvansiyonel denen meclis sistemiydi. Bakanları meclis yani milletvekillerinin oyu belirliyor, hükümetin reisi de TBMM reisi (yani Mustafa Kemal Paşa) oluyordu. Ordu gene TBMM hükümetinin ordusuydu. Bununla birlikte 1921 Anayasası’ndaki birtakım temel hükümlerin de tümüyle yürürlüğe girdiğini söylemek mümkün değildir.

Her şeye rağmen Türkiye milli mücadelesini kanuna ve meşru olmaya dikkat ederek yürütüyordu ve tarihin şartları içinde bu mücadele zafere ulaştıktan sonra da 1876 Kanun-i Esasisi hukuken 1922 Kasım’ında saltanatın lağvıyla ortadan kalkacak; 1921 Anayasası da yerini 1924 Teşkilat-ı Esasi kanununa bırakacaktır. Şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun ömürlü anayasası da bu olacaktır.

Bu anayasa aslında radikal bir beyanname idi. Saltanatın biteceğini hissettiriyordu. Cumhuriyetin adeta örtülü bir ilanıydı. 24 maddelik kanunun ikinci maddesi Hakimiyet-i Milliye’nin esas olduğunu belirtir. Daha da önemlisi devletin adı kesindir; “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur” deniyordu. 1910’da Süleyman Hayri Bolay hocanın dirayet tefsiri yapan bir öncü diye selamladığı Elmalılı Hamdi Hoca, bugünlerde Taha Akyol’un da vurguladığı gibi Hakimiyeti Milliye’nin hilafette üstün olduğunu belirtmiştir. Yeni düzeni kabul edenler arasında bu gibi medreseliler de vardı.

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun hemen hiç uygulanamayan çok ileri hükümleri de vardır. İl ve bucak düzeyinde eğitim, sağlık gibi işleri ve bütçelerini dahi “şura”lar yapacaktır. Oysa bu şuralar hiçbir zaman kurulamadı. Daha ilginç bir hüküm vardı; başkentte devamlı yasama yapan organ bütün meclis değil, her ilden seçilen birer mebusun oluşturduğu devamlı bir şura olacaktı. Batı demokrasilerine yabancı bu hüküm Sovyetler Birliği’ndeki “presidium” gibi bir organ olabilirdi, hiçbir zaman tatbik edilmedi.

Cumhuriyete bir geçiş belgesi olan 1921 Esas Teşkilat Kanunu hiç şüphesiz meclis üstünlüğünü yansıtmaktadır. Saltanatın kaldırılması, Lozan Antlaşması’nın onaylanması ve cumhuriyetin ilanı ile bu belge artık yetersiz kaldı. Cumhuriyete geçiş beyannamesi yerini 1924 Anayasası’na terk edecektir. Tabii meclis üstünlüğü sistemi de yerini yürütme ve yasama arasındaki ayrılığa bırakmıştır.

1921 Anayasası aslında Anadolu mücadelesinin ne kadar hukuka dikkat eden ama cumhuriyetçi fikirlerini de açıklamaktan çekinmeyen bir hareket olduğunu gösterir.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 23.01.2011)

Ek olarak bkz:
TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU
http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa21.htm