Bu yıl Avrupa biraz gecikmeyle Papa XI. Innocente’nin
400’üncü doğum yılını kutluyor. Esas doğum günü 1611 yılının 16
Mayıs’ıdır. Milano büyük dükalığının içindeki Como’da doğmuştur. Avrupa
hâlâ bu ismi saygıyla anar. Azizlik rütbesi olmasa da Vatikan’ın
ölümünden çok sonra 1956’da kendisini ‘beatitud’ (ebedi ahret saadeti) rütbesiyle donattığı, yani tıpkı Polonyalı II. Jean Paul gibi yarı aziz olarak kutsadığı papalardandır.
Laiklik lafları bol bol edilse de, kiliseler eskisine göre boş kalsa da Avrupa’nın kimliği Hıristiyandır ve bu kimliğin merkezindeki portrelerin başında XI. Innocente gelir. Bugünün AB’si büyük toplantıları, önemli protokol imza törenlerini onun devasa sanat eseri heykelinin altında yapar.
1683 yılında Osmanlı orduları Viyana’yı kuşattığında birleşmesi hayal bile edilemeyecek Avrupa devletleri onun diplomasisi ile bir araya gelmişlerdi. Papa iyi bir diplomattı, bu vasfıyla Vatikan’a yakışıyordu. Ama daha çok iyi bir hukukçuydu, öyle yetişmişti ve bir banker ailenin banker oğluydu. Kiliseye kapandığı andan itibaren Rönesans papalarının aksine mutedil, mümkün mertebe az lüks, dindar bir hayat sürmüştür. Denebilir ki çağdaş bir papanın yaşam ve tutumunun ana hatlarını o oluşturmuştur.
Ulusların ve laik hayatın doğmaya başladığı barok Avrupa XI. Innocente’yi çok gölgeledi. XIV. Louis’nin Fransa’da kilisenin üstündeki tahakkümüne ve regalia (krallık) haklarına karşı taviz vermek istemiyordu ama ‘Güneş Kral’ onu dinlemedi bile. Papa bu gerilemesine rağmen XIV. Louis, Polonya kralı III. Jan Sobieski ve Alman imparatoru, Avusturya arşidükü I. Leopold arasında ittifak teşkil etmekte şaşılacak derecede başarılı oldu. Bu ittifak genişledi; herkese düşman kuvvetlerden Rusya ve Venedik dahi ittifaka girdi.
Akraba kayırmaya şiddetle karşıydı
Ama 1699 Karlofça Antlaşması sırasında Osmanlı’ya karşı kurulan mukaddes Liga devletleri yanında bir devlet daha vardı: İran. Osmanlı İmparatorluğu’nun ise tek müttefiki İsveç’ti. Demek ki dünya değişiyordu; değiştiren sadece Papa XI. Innocente değildi. O bu değişikliğe kısmen uymayı bilmiştir.
Papa Barok devrin ruhani lideriydi. Entelektüeldi, kilisenin yönetiminde nepotizme yani ahbap-akraba kayırıcılığına şiddetle karşı durmuştu. Avrupa hükümdarlarının milli haklarına karşı çıkarken çok başarısızdı, anlayışsızdı ama Avrupalıları kendi dışlarındaki Türklere karşı birleştirmekte çok etkiliydi.
Papa, Viyana kuşatmasındaki Türk ricatından sonra 1686’da Buda’nın da düşüşünü de gördü. Ama Türk imparatorluğu 16 sene savaşmakta direnç gösterince nihai zaferi göremedi. 1699 Karlofça Antlaşması’nda Hıristiyan ve Müslüman dünya, Roma hukukunun ilkeleri etrafında diplomasilerini yürüttü. Avrupa birbiriyle didişmeye ve Fransa’nın yaptığı gibi kısmen Türklerle ittifaka devam etti.
Bugünlerde Roma’da benim de katıldığım XI. Innocente sempozyumunda gözlemlediğim husus; Avrupa düşüncesinin iyi bir tarihçi tekniğe sahip olsa da eski dünya görüşünden çok uzaklaştığını görmek mümkün değildir. Tarih mi hayatı öğretiyor yoksa gelişen hayatı göremeyenler mi kendilerine göre tarihe sığınıyor, değerlendirmesi zor.
İlber Ortaylı
(Milliyet. 26.02.2012)
Laiklik lafları bol bol edilse de, kiliseler eskisine göre boş kalsa da Avrupa’nın kimliği Hıristiyandır ve bu kimliğin merkezindeki portrelerin başında XI. Innocente gelir. Bugünün AB’si büyük toplantıları, önemli protokol imza törenlerini onun devasa sanat eseri heykelinin altında yapar.
1683 yılında Osmanlı orduları Viyana’yı kuşattığında birleşmesi hayal bile edilemeyecek Avrupa devletleri onun diplomasisi ile bir araya gelmişlerdi. Papa iyi bir diplomattı, bu vasfıyla Vatikan’a yakışıyordu. Ama daha çok iyi bir hukukçuydu, öyle yetişmişti ve bir banker ailenin banker oğluydu. Kiliseye kapandığı andan itibaren Rönesans papalarının aksine mutedil, mümkün mertebe az lüks, dindar bir hayat sürmüştür. Denebilir ki çağdaş bir papanın yaşam ve tutumunun ana hatlarını o oluşturmuştur.
Ulusların ve laik hayatın doğmaya başladığı barok Avrupa XI. Innocente’yi çok gölgeledi. XIV. Louis’nin Fransa’da kilisenin üstündeki tahakkümüne ve regalia (krallık) haklarına karşı taviz vermek istemiyordu ama ‘Güneş Kral’ onu dinlemedi bile. Papa bu gerilemesine rağmen XIV. Louis, Polonya kralı III. Jan Sobieski ve Alman imparatoru, Avusturya arşidükü I. Leopold arasında ittifak teşkil etmekte şaşılacak derecede başarılı oldu. Bu ittifak genişledi; herkese düşman kuvvetlerden Rusya ve Venedik dahi ittifaka girdi.
Akraba kayırmaya şiddetle karşıydı
Ama 1699 Karlofça Antlaşması sırasında Osmanlı’ya karşı kurulan mukaddes Liga devletleri yanında bir devlet daha vardı: İran. Osmanlı İmparatorluğu’nun ise tek müttefiki İsveç’ti. Demek ki dünya değişiyordu; değiştiren sadece Papa XI. Innocente değildi. O bu değişikliğe kısmen uymayı bilmiştir.
Papa Barok devrin ruhani lideriydi. Entelektüeldi, kilisenin yönetiminde nepotizme yani ahbap-akraba kayırıcılığına şiddetle karşı durmuştu. Avrupa hükümdarlarının milli haklarına karşı çıkarken çok başarısızdı, anlayışsızdı ama Avrupalıları kendi dışlarındaki Türklere karşı birleştirmekte çok etkiliydi.
Papa, Viyana kuşatmasındaki Türk ricatından sonra 1686’da Buda’nın da düşüşünü de gördü. Ama Türk imparatorluğu 16 sene savaşmakta direnç gösterince nihai zaferi göremedi. 1699 Karlofça Antlaşması’nda Hıristiyan ve Müslüman dünya, Roma hukukunun ilkeleri etrafında diplomasilerini yürüttü. Avrupa birbiriyle didişmeye ve Fransa’nın yaptığı gibi kısmen Türklerle ittifaka devam etti.
Bugünlerde Roma’da benim de katıldığım XI. Innocente sempozyumunda gözlemlediğim husus; Avrupa düşüncesinin iyi bir tarihçi tekniğe sahip olsa da eski dünya görüşünden çok uzaklaştığını görmek mümkün değildir. Tarih mi hayatı öğretiyor yoksa gelişen hayatı göremeyenler mi kendilerine göre tarihe sığınıyor, değerlendirmesi zor.
İlber Ortaylı
(Milliyet. 26.02.2012)