28 Şubat 2011 Pazartesi

Baskıcı liderler ve oğulları

Arap liderlerinin oğulları genellikle yeteneksiz, mutsuz ve kendileri için yaşıyor. Bunlar yolsuzluk yapmak isteyenler için de kolay av olur.

Arap dünyasında cumhuriyetçileri sukutuhayale uğratan bir yapılanma vardır. Bir zamanların Lübnan’ı etnik gruplara dayalı, demokrasisini oldukça düzgün götüren, müreffeh bir ülkeydi. Kıyamet koptu, halen de eskiyi arayan bir yapı var. Geriye Arap dünyasının monarşi ile yönetilen bir devletler kalabalığı kaldı.

Buralarda alışılmış batı demokrasi sisteminin işlemez, siyasi partiler ya bulunmaz veya göstermeliktir. Sivil toplum kuruluşları monarşinin seçkinlerinin kontrolünde. Lakin hukuk devleti esaslarının oturmadığı monarşi toplumlarında inkar edilemeyecek bir yapılanma var: Kanun...

Kanun, dini kural ve adetlerin getirdiği mekanizmalar halinde işliyor. Suudi Arabistan’da birinin evine polis girmesi çok zor ve istisnai kararlara dayanabilir. Kabileler ve etnik gruplar arasındaki dengenin gözetildiği Ürdün’de bazı koruma mekanizmalarının ihlali söz konusu değil. Körfez şeyhliklerinde dahi dikkat edilen kurallar ve gelenekler var. Maalesef halk idaresi denen Arap devletlerinde liderlerin üzerinde hukuki ve mali hiçbir endişe yok. Fert hayatına ve hürriyetlerine, daha doğrusu temel var olma haklarına saygı göstermeleri söz konusu değil.

En olumsuz örnek Saddam’ın oğullarıydı. Kaddafi’nin oğlu Mutassım petrol idaresinden üç yıl evvel kendi adına 1,2 milyar dolar istemiş. Babası hayır dememişse alır. Zaten petrol gelirlerini lider idare eder. Büyük oğlu Seyfülislam da sınırsız para harcıyormuş ve geçenlerdeki nutkundan anlaşılıyor ki iç harbi yönetmeye hazır. Doğu Libya’ya sevk edilen Afrika’dan getirilme lejyonerleri diğer oğul Hamis idare ediyor
.

Aile üyelerinin hakimiyeti, monarşilerdeki prens ve prenseslere benzemiyor. Çünkü oralarda hükümdar çocuklarının devlet adamları ve halkla olan münasebeti, bununla ilgili protokol konumları belli. Halk cumhuriyetlerinde ise devleti yöneten bakan ve memurlar çok kere çocukların baskısına da uğruyor. Asıl hazin olan, birtakım çıkar gruplarının prensleri ve damatları ticari ilişkilerin içine kanunsuz olarak çekmeye çalışmaları...
Monarşilerde hükümdar aşiret ve oymaklara hesap verir
Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek’in oğlu Cemal ilk anda ülkesini terk etti; anlaşılan pek ısınmadığı pozisyondan dolayı ailesinin ve kendi başının derde girmesini hiç istemiyor. Sokaktaki insanın onun için kanaat ise şu: “Babasının oğlu olmaktan başka önemli bir kusuru olduğu söylenemez.”

Turgenyev’in babaları ve oğulları arasında beşeriyetin çelişkilerinden doğan bir çatışma var. Arap liderlerinin oğulları ise genelde yeteneksiz, mutsuz ve kendileri için yaşıyor. Suriye devlet başkanı Hafız Esad’ın büyük oğlu babasının halefi olarak yetiştirildi, yetkilerine tecavüz eden istihbarat şefi amcası Rıfat ile sık sık çatışmaya düştüğü söyleniyordu. Babanın beklenmeyen ölümü ile Suriye’nin bugünkü devlet başkanı iktidara geldi. BAAS partisinin iki grubu arasındaki sürtüşme devam ediyor. İyi niyetli Beşar Esad’ın durumu bu yüzden pek zor.

Arap monarşilerinde aşiret var; aşiretin içinde de “hay”lar yani oymaklar var. Hükümdarın bunlara karşı hesap verme durumu söz konusu. Hükümdarın mutlak hakimiyetini sınırlayan unsurlardan birisi, hükümdar ailesinin genç üyeleri veliaht ve prensler için de söz konusu. Hiçbiri tahtın karşısında şımartılmış çocuk rolü oynayamaz.

Ensesi kalın bir zümre olursa satrancın kurallarına uyulur
Maalesef Arap dünyasında cumhuriyetçi diktatörler benzer bir mekanizmayı geliştirebilmiş değil. Reform için zaman gerekiyor. İşadamları ve sanayici gibi ensesi kalın bir zümre -buna isterseniz burjuvazi de diyebilirsiniz- yok. Böyle bir zümre sermayenin devletle olan ilişkilerinde herkesin satrancı kurallara göre oynamasını düzenler. Ama ortada ağırlığı olan bir sınıf yoksa herkes kendi gemisini kurtarır.

Yolsuzluğu götürenler bilhassa devrimin ilk yıllarında lidere sokulamazlar. Ama kısa zaman sonra yaşı büyüyen, aklı pek o kadar gelişemeyen liderin oğulları avlanır ve onların aracılığıyla rüşvet ve yolsuzluk olayları büyümeye başlar.

Toplumsal değişme ve hukuk düzeni kolay kurulamıyor fakat bu kurulamayacak demek değil. Dünyanın her köşesinde birbirinden farklı toplumlar var, aralarında eşitlik ve paralellik olacağını düşünmek beyhude. Ama Ortadoğu toplumlarının uzun geçmişlerine, aşiret toplumlarının kendi içindeki geleneklerine ve bir asırdır filizlenen modern aydın takımına güvenerek bazı gelişmelerin mümkün olacağını pekala ümit edebiliriz.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 27.02.2011)