5 Haziran 2011 Pazar

İstanbul, Fatih sayesinde Avrupa'nın en büyük şehri olmuştu


İstanbul'a yeni iki şehir daha ilave edilmesi ve çılgın projelerle donatılması gündemde.

Fatih, fetihten önce ölü bir şehir olan İstanbul'u Osmanlı İmparatorluğu'na layık bir başkent yapmıştı.

Fetihten önce İstanbul ölü bir şehirdi. Şehir, 1204'te Latinler tarafından işgalinden sonra uzun bir gerileme dönemine girmişti. İşgal süresince adeta köye dönmüş, şehir bağlar ve tarlalarla dolmuştu. İstanbul, "büyük bir kısmı boş, yoksullukla perişan olmuş harabe bir şehir" olarak tasvir edilir.

İstanbul'un imarı

Fatih Sultan Mehmed müstakbel başkentinin, ellerine harabe bir şehir olarak düşmesini istemediğinden, son hücumu yapmaya karar verdiğinde Bizans imparatoruna, şehri yağmadan korumak için teslim etmesi gerektiğini teklif edip buna karşılık kendisine Mora despotluğunu vadetti. Ancak Bizanslılar şehri teslim etmeye niyetlenseler bile müdafaaya iştirak eden Latinler karşı çıktılar.

Fetih öncesi, şehirde yaşayanların bir kısmı İstanbul'u terk etmiş ve kaçmış, geri kalanlar da ordu tarafından esir alınmıştı. Fatih, fetihten sonra ilk iş olarak, şehri sadece eski hâline getirmek için değil, fakat mümkün olduğunca daha mükemmel bir şekilde imar ve iskân etmek için harekete geçti. İstanbul'u tekrar siyasî ve iktisadî bir imparatorluk merkezi yapmak için büyük bir enerjiyle çalıştı. Araştırmalarıyla İstanbul'un imarını aydınlatan Halil İnalcık hocamızın deyimiyle bütün hükümdarlığı süresince Fatih'in yegâne zihnî meşguliyeti, İstanbul'u imparatorluğunun hakikî merkezi yapmak olmuştu.

Sultan, esir alınan çok sayıda Rum'un, sahiplerine fidyelerini ödemeleri şartıyla serbest bırakıldıklarını irade etti. Fidye parasını kazanmalarına imkân sağlamak için, inşaatlarda çalışmalarına izin verdi. Şehirden kaçanların geri dönmeleri hâlinde, evlerinin kendileri için tamir edileceğini bildirdi.

İstanbul'dan ayrılmadan önce surların restorasyonunu ve Yedikule'de müstahkem kale yapılmasını emretti. Aynı zamanda şehrin merkezinde, şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu yerde bir saray inşa edilmesini buyurdu.

İstanbul'a göç
Şehrin yeniden imar ve iskânı için derhal Anadolu'dan ve Rumeli'den insan getirtti. Anadolu'dan 4.000 ve Rumeli'den yine 4.000 ailenin getirilmesini emretti. Boş evler yeni yerleşenlere bedava dağıtıldı. Silivri ve Galata halkı İstanbul'a nakledilerek buraya yerleştirildi.

Fatih, seferleri müddetince, fethettiği şehirlerin zenginlerinden, sanatçılarından ve tüccarlarından bir kısmını sürgün olarak İstanbul'a getirdi. Savaş esirleri arasındaki çiftçiler sultanın kulları olarak, İstanbul'a gıda maddeleri temin etmek için şehir etrafında kurulan kasaba ve köylere yerleştirildi. Seferleri sırasında Eski ve Yeni Foça, Argos, Amasra, Trabzon, Mora, Midilli, Eğriboz, Taşoz, Semadirek, Kefe ve Mengüp'ten Hristiyanlar, Konya, Larende, Aksaray ve Ereğli'den ise çok sayıda Müslüman ve Hristiyan nakledildi. Her grup, İstanbul'a gelişlerinde başka bir mahalleye yerleştirildi ve çoğu zaman bu mahalleye eski memleketleri olan şehrin ismi verildi.

Fatih'in, malî teşvikleri ve Osmanlı'nın dini müsamahası sayesinde Almanya ve İtalya'dan çok sayıda Yahudi göç etti. Ermeni Patrikliği İstanbul'a taşındı.

Avrupa'nın en büyük şehri
Köprüler ve yollar tamir edildi. Kaldırımlar yapıldı. Su kanalları ve kemerleri tamir edilerek şehrin yeterli suya kavuşturulması sağlandı.

Eski Saray 1464'te tamamlandı. Daha sonra Topkapı Sarayı ismiyle anılan Yeni Saray'ın inşasına başlandı. Fatih, şehrin merkezine bina edilen Yeni Saray'ın yanına küçük bir çarşı yapılmasını buyurdu. Bu Büyük Bedesten olarak adlandırılan Kapalı Çarşı'nın inşasıyla İstanbul, hâlâ önemini koruyan bir ticaret merkezine kavuştu.

1459'da Fatih, İstanbul yakınında Hz. Muhammed'in sahabesi olan Ebu Eyyüb el-Ensârî'nin şehit düştüğü yerde bir cami ile bir türbe, bir medrese ve bir imaret yaptırdı ve Bursa'dan getirilen göçmenler buraya yerleştirildi. Eyüp, Mekke, Medine ve Kudüs'ten sonra İslâm dünyasının en önemli bölgesi oldu.

İstanbul'un Türk kimliği Fatih döneminde oluştu. Fatih'in izinden giden diğer vezirler ve ileri gelen şahıslar, şehrin her bölgesinde vakıflar yoluyla çeşitli müesseseler meydana getirdiler. İstanbul, kamu hizmeti ve dinî gayelerle hareket eden devlet adamları, nüfuzlu ve zengin şahıslar eliyle kurulan vakıf müesseselerinin meydana getirdiği külliyelerle büyüyüp gelişti. Bu dönemde sur içinde 163, Kasımpaşa'da 5, Galata'da 5, Boğaziçi'nde 6 ve Üsküdar'da 5 cami yapıldı. Medrese sayısı ise 21'dir. Ayrıca 32 hamam, 4 saray, 7 aşhane, 10 han ve kervansaray, 28 çarşı inşa edildi.

İstanbul, Fatih hayatta iken saraylar, hanlar, kervansaraylar, çarşılar, pazarlar, hamamlar ve medreselerle kaplanarak mamur bir Türk şehri hâline geldi. Nüfusu artan, imar faaliyetleri ve ticareti canlanan İstanbul eski parlaklığına kavuştu ve 16. yüzyılda Avrupa'nın en büyük şehri oldu.

İstanbul'un mahalleleri
Fatih döneminde bize kalan birçok semt ve mahalle adı vardır. Vefa, Akşemseddin, Kovacı Dede, Kocamustafapaşa, Defterdar Sinan, Akbıyık, Tokludede, Ya Vedûd, Hızırbey, Saraçhane, İshakpaşa, Kasımpaşa, Mahmutpaşa, Molla Fenari, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Mercanağa, Nişancı, Tahtakale...

Birçok semtimiz Fatih dönemi devlet adamlarının ismini taşır. Gedikpaşa, Fatih'in veziriazamı Gedik Ahmed Paşa'nın yaptırdığı hamamdan; Hocapaşa, Fatih'in hocası Hoca Sinanüddin Yusuf Paşa'nın konağından; İshakpaşa, Fatih'in veziriazamlarından İshak Paşa'nın Ahırkapı civarında yaptırdığı camiden; Mahmutpaşa, Fatih'in veziriazamlarından Mahmud Paşa'nın Kapalıçarşı civarında yaptırdığı camiden; Muratpaşa, Fatih'in vezirlerinden Murad Paşa'nın Aksaray civarında yaptırdığı camiden; Nişanca, Fatih'in son veziriazamı Nişancı Karamanî Mehmed Paşa'nın Kumkapı civarında yaptırdığı camiden; Rûmî Mehmed Paşa, Fatih'in veziriazamlarından Rum Mehmed Paşa'nın Üsküdar'da yaptırdığı imaret, medrese ve hamamdan esinlenerek ismi verilen semtlerdir.

İstanbul'daki birçok yer Fatih zamanından izler taşır. İstanbul'a onun zamanında getirtilerek yerleştirilen Türkler, kendi geldikleri bölgelerin isimlerini iskân edilen bölgelere vermişlerdi: Aksaray, Çarşamba gibi.

Ayasofya'yı kurtardı

Fetih'ten sonra şehre giren Fatih ilk olarak Ayasofya'ya gitti. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını gördü. Askere kızarak, bunların ganimet olmadığını söyledi. Bu yapılar padişahındı.

Ayasofya'nın kubbesinde şiir

Namaz kıldıktan sonra bu zaferi için dua edip ayrılmadan önce Ayasofya'nın kubbesine çıkan Fatih'in Farsça şu mısraları söylediği duyulmuştu: "İmparatorun sarayında örümcek perdedarlık ediyor, Efrasiyab'ın kulelerinde baykuş nevbet vuruyor."

Erhan Afyoncu
(Bugün, 18.05.2011)