Bizans Türk tehlikesini uzaklaştırmak için Batı'dan yardım istemiş ancak papalık kiliselerin birleşmesini şart koşmuştu. Kiliselerin birleşme teşebbüsünü ise Rumlar şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını yeğleriz diye karşılamışlardı.
Bizans, Yıldırım Bayezid döneminden itibaren ağır bir baskı altına alınmıştı. Bizanslı devlet adamları, Osmanlı baskısından kurtulmak için Avrupa'daki Hristiyanlar'dan gelecek yardımdan başka çareleri olmadığını düşündüler. Fakat bu yardım karşılıksız olmuyordu. Papa, Bizans'a kiliselerin birleşmesi şartını ileri sürdü. Başka çıkar yol bulamayan Bizanslılar, 1439'da Floransa Konsili'nde Papa'nın isteklerini kabul ettiler.
Dini törensiz gömülen imparator
Sekizinci Ioannes bu antlaşmayı imzalamıştı ama Bizans halkı ve din adamları kiliselerini kaybetmek istemiyordu. Papa'nın desteği ile oluşturulan Haçlı ordusu 10 Kasım 1444'te Varna Meydan Muharebesi'nde Osmanlılar karşısında büyük bir mağlubiyete uğradı. Bunun üzerine İstanbul'da dinî çekişmeler arttı. Durum o kadar karışıktı ki, 1448'de İmparator Sekizinci Ioannes öldüğünde, kargaşa çıkar korkusuyla bir imparatorun cenazesi ilk defa dini tören yapılmadan kaldırıldı.
İmparator ölünce yerine kardeşi Konstantin geçti. Ancak Ioannes'in yerine geçen kardeşi Konstantin'in tahta çıkışında da bir ilk gerçekleşti. İmparatorun, kiliselerin birleşmesi taraftarı olan Patrik Gregorios Mammas'ın elinden taç giymesi büyük tepkilere yol açabilir endişesiyle tören düzenlenmedi. Gregorios Mammas, Bizans'ın önde gelenlerinden Lukas Notaras'ın baskısından dolayı Ağustos 1451'de Roma'ya kaçtı. Böylece kilise İstanbul'un fethine kadar başsız kaldı.
Bizans İmparatoru ve Avrupalı Hristiyanlar, Rumelihisarı'nın yapılmasından ve ardından Boğaz'dan geçen gemilerin durdurulmasından İstanbul'un ciddi bir tehdit altında bulunduğunu anlamışlardı. İmparator Konstantin halkın tepkisine rağmen adım adım yaklaşan tehlikeye karşı Avrupa'dan yardım almak için son çare olarak Papa'ya Ortodoks Kilisesi'ni Katolik Kilisesi'yle birleştirmeye hazır olduğunu bildirdi.
Kiliselerin birleşmesi
Saint Dimitrios Manastırı'nın eski başpapazı ve Saint Sabina Kardinali Isidoros, 12 Aralık 1452'de Ayasofya'daki ayini bizzat yönetti. Roma usulünde yapılan ayinde Papa'nın ve kaçan Patrik Gregorios'un adları birlikte zikredildi.
Bazı Bizans ileri gelenleri ve din adamları kiliselerin birleştirilmesi kararını destekliyordu. Fakat halkın ve din adamlarının büyük çoğunluğu buna karşı olmalarına rağmen, Türk tehlikesi yüzünden seslerini çıkaramıyorlardı. Ümitleri, kuşatma tehlikesi geçtikten sonra kararın tekrar gözden geçirilmesiydi.
Halk ve din adamlarının çoğu olup biteni protesto ettiler. Meyhanelere dolan Bizanslılar kadehler dolusu şarap içerek birlikçilere lanet okuyup, Meryem'in ikonasına kadeh kaldırdılar. "Biz ne Latinler'in yardımına ne de birliğe muhtacız. Katolik tarzında ibadet bizden uzak olsun" diye bağırdılar.
O dönemin tarihçilerinin ifadesiyle birleşmeden sonra Bizanslılar sanki bir Yahudi havrasıymış gibi Ayasofya'ya girmekten kaçındılar. Eğer bir Yortu gününde gitme durumunda kaldılarsa ayin düzenlendiğinde, kurbanlarını sunar sunmaz kadın erkek, rahip ve rahibe hepsi hemen oradan ayrılıyorlardı. Kiliseyi inançsızların mihrabı olarak görüyorlar ve kurbanın ise Apollon için kesildiğini düşünüyorlardı.
Bu esnada Georgios Skolarios (Gennadius) birleşme aleyhine vaazlar vermeye, risaleler yazmaya devam ediyor ve Aquinalı Thomas'ın şahsı ve eserleriyle 14. yüzyılda Katolikler'le birleşmeyi savunmuş olan ilahiyatçı Dimitrius Cydones aleyhine reddiyeler düzerek, onların zındık olduklarını ispata çalışıyordu.
Latinler yerine Osmanlı'yı tercih ederiz
En güç koşullarda bile Ortodoksluk'tan vazgeçmeyen Bizans halkı, Latinler'e borçlu kalmaktansa Osmanlılar tarafından yönetilmeyi tercih ediyorlardı. Nitekim Gennadius'un müttefikleri arasında en başta geleni Grandük Notoras Bizanslılar'ın duygularını "Şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını yeğlerim" diye en veciz biçimde ifade etmişti.
Bu sözü Notaras'a, Ortodokslar'ın 150 yıldır şahit oldukları ve dönemine göre çok ileri bir anlayış olan Osmanlı tecrübesi söyletmişti. Osmanlı Beyliği kurulduktan sonra fethettiği bölgelerdeki halkın dinine karışmamış, onlara ibadet özgürlüğü vermişti. Osmanlılar, Ortodoks Kilisesi'ni ve manastırlarını himaye ederek, vergilerden muaf tutup, onların dinî vakıflarına dokunmamışlardı.
Balkanlar'da Ortodoks bölgeleri ele geçiren Venedik ve Macarlar ise Katolikliği de yanlarında getirmişler, Ortodokslar'ı katletmiş, göçle Katolikliği benimseme tercihi arasında bırakmışlardı. Bu yüzden Balkanlar'daki Ortodoks halklar Osmanlı yönetimini Katolik Macar ve Venedikliler'e tercih etmişlerdi. Aynı durum Bizans'ta da gerçekleşmişti.
Ortodoks muhalefetin lideri
Pantokrator Manastırı da birçok papaz ve vatandaş tarafından ziyaret ediliyordu. Kiliselerin birleşmesine karşı çıkanlar "ne yapacağız" diye yanına gittikleri Pantokrator Kilisesi'ne kapanan Ortodoks muhalefetin lideri ünlü Bizanslı âlim Papaz Georgios Skolarios'dan şu yazılı cevabı aldılar: "Ey zavallı Bizanslılar, neden yoldan çıktınız ve Tanrı'nın güvenini kaybettiniz? Frenkler'in gücüne güvenerek hem dininizi hem de tahrip edilmek üzere olan şehrinizi kaybettiniz. Bana merhamet et, ey Tanrım! Senin varlığında, seni şahit olmaya çağırıyorum ki ben bunun gibi bir hatadan münezzehim. Ey zavallı yurttaşlar, ne yaptığınızın farkında olun. Siz kendinizi sadece gelmesi mukadder olan köleliğe mahkûm etmiyorsunuz. Ayrıca babalarınızın size teslim ettiği imanınızı kaybediyorsunuz ve Tanrı'ya karşı saygısızlığa razı oluyorsunuz. Yargılandığınızda yazık olacak size."
Georgios Skolarios birleşme aleyhine vaazlar verip, risaleler yazdı. Fatih, fetihten sonra Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine karşı çıkan Georgios Skolarios'u saklandığı köyden getirterek patrik olarak atadı. Georgios Skolarios, Gennadius lakabı ile patriklik yaptı.
Akşemseddin ve fetih
Oldukça sıkıntılı geçen İstanbul kuşatması sırasında Akşemseddin zaferin yakın olduğunu söyleyerek askeri teşvik etmiş, kuşatmanın devamını sağlayarak fethin gerçekleşmesinde büyük rol oynamıştı.
Fatih atını denize sürdü
20 Nisan 1453'te İstanbul'a yiyecek ve yardım getiren üç Ceneviz gemisi ve bir Bizans nakliye gemisi lodosun da yardımıyla Osmanlı gemilerini kolayca yararak Haliç'e girdi. Zeytinburnu civarından deniz savaşını izleyen Fatih düşman gemilerinin durdurulamaması yüzünden atını denize sürmüştü.
Erhan Afyoncu
(Bugün, 29.05.2011)