KURTULUŞ
SAVAŞI
(
1919-1922)
Türk
Kurtuluş Savaşı; ülke bütünlüğünü
korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız
yeni bir Türk devleti kurmak için tüm ulusca
girişilen, çok cepheli bir savaştır. Kurtuluş
Savaşı; Osmanlı Devleti’ni yok eden, Türklere
yaşam hakkı tanımayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros
Ateşkes Antlaşması sonucu Türk milletinin bir
ölüm-kalım mücadelesi olarak başlamıştır.
KURTULUŞ
SAVAŞI ÖNCESİ DURUM:
Osmanlı Devleti’nin
Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini
belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)
ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık
bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkes
hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her
yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale
uğrarken Padişah için önemli olan; saltanatın,
halifeliğin ve hanedanın selameti idi. Bu antlaşma çok
ağır koşulları içerirken, İstanbul
Hükümeti ileride yapılacak barış
görüşmelerinde bu koşulları
hafifletebileceğini umuyordu.
Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından
işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7 inci
maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini
tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal
edebileceklerdi.
Boğazlar İngilizlerin
kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale,
Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon,
Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise;
Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonlarını,
Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler.
İngilizler tarafından işgal edilen, Güney
Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara
terk edilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası,
Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve
Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin
Doğu Anadolu’da 6 vilayetin Ermenilere bırakılacağına
ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi. Ermeniler
kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya
ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya
başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya
Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi.
Yunanlılar
kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek
üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş
gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da
İzmir’i işgale başladılar. İzmir’in
işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından
düşmana atılan ilk kurşun Kurtuluş
Savaşımızın başlangıcı olmuştur.
Daha sonra Yunanlılar 3 koldan Ege Bölgesi’ni işgale
başladılar.
Mondros
ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin
başlamasına karşılık Padişah ve Osmanlı
Hükümeti işgallere karşı ses çıkarmamışlar,
orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişler,
sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler,
çekingen ve korkak davranmışlar, ülkeyi içinde
bulunduğu durumdan kurtarmak için hiçbir tedbir
almamışlardır.
Kurtuluş
savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı
direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara
karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı Milliye
hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı
oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i
işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına
seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık
hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı
Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin
başlamasını kolaylaştırıcı
etkenler olmuştu.
MUSTAFA
KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER:
Gelişmeleri
yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, Türk Halkının
ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız
olarak bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak
güçte olduğunu inanıyordu. Padişahın
ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi
tutumu karşısında kurtuluş yolunun Milli Mücadele
olduğunu anlamıştı. Düşman işgallerine
karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş
ve milli teşekküllerin kurulması da onu
umutlandırmıştı.
Mustafa
Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için
bir fırsat aradığı sırada, Karadeniz’deki
Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere karşı
saldırıları artmıştı. İngiltere
asayiş ve sükunun sağlanmaması durumunda bölgeyi
işgal edeceğini bir nota ile İstanbul Hükümeti’ne
bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin sağlanması
için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu
Müfettişliğine atamıştır. Güvendiği
arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal Paşa,
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı.
Bu tarih aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın
fiilen başladığı tarihtir.
Mustafa
Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için
Havza’dan Anadolu’daki tüm komutanlarla
temasa geçmiştir. Komutanlara ve Valilere yayınladığı
genelgelerle (Havza Genelgesi) halka felaketin büyüklüğünün
anlatılmasını ve işgallere karşı da
mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk
miting 30 Mayıs 1919’da Havza’da yapılmıştır.
AMASYA
TAMİMİ
(22
Haziran 1919)
12
Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya gelen Mustafa
Kemal Paşa buradan yayınladığı bildiri ile
ülkenin içine düştüğü durumu
açıklıkla saptıyor, çözümün
bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini
vurguluyordu. M.Kemal Amasya’da Anadolu ve Rumeli’de
kurulan Mudafaa-i Hukuku Derneklerini birleştirme, kongreler
yaparak tüm ulusun kesin kararına dayalı yeni bir
yönetim kurma amacıyla Amasya Tamimi’ni
hazırlamıştır.
Bu tamimin önemli
maddeleri:
-Vatanın bütünlüğü
ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
Hükümet millet için üstlendiği görev
ve sorumluluklarını yerine getirememektedir.
-Ulusun bağımsızlığını
yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
-Ulusun haklarını
dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve
kontrolden uzak bir ulusal kongrenin toplanması şarttır.
Bu kongreye her ilden, her sancaktan milletin güvenini kazanmış
üç temsilcinin seçilerek hemen yola çıkarılması
gereklidir. Keyfiyet milli bir sır olarak saklanmalıdır.
-Doğu illeri adına,
10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
Amasya
Tamimi’nin önemi: Bu tamim ulusal egemenliğe
dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan
ilk adımdır. Ulusun teşkilatlandırma ve mücadele
yöntemleri belirginleşmiştir. Ulusal egemenlik ve
ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya
atılmıştır.
ERZURUM
KONGRESİ
(23
Temmuz-7 Ağustos 1919)
Vilayet-ı Şarkiye
Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi ile
Trabzon Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ortak bir kongre
düzenlemek için çalışmalar yapıyorlardı.
3 Temmuz’da Erzurum’a gelen Mustafa Kemal, 8 Temmuz’da
İstanbul’a görevinden ve askerlikten ayrıldığını
bildirerek, Osmanlı Hükümeti ile tüm ilişkilerini
sona erdirmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi’nin başkanlığına
seçildi. Erzurum, Sivas, Bitlis, Van ve Trabzon’u temsil
etmek üzere 56 delegenin katıldığı Erzurum
kongresi 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal’in başkanlığında
toplanarak aşağıda yazılı tarihi kararı
almıştır.
Erzurum
Kongresi Kararları:
-Ulusal sınırlar
içinde vatan bir bütündür, bölünemez.
-Yabancıların
baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin
dağılması karşısında ulus tümden
direniş ve savunmaya geçecektir.
-Vatanı kurtarma
yolunda İstanbul Hükümet’i başarısız
kalırsa geçici bir hükümet kurulacaktır.
-Ulusal kuvvetleri ve
ulusal iradeyi egemen kılmak esastır
-Hıristiyanlara
egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz.
-Manda
ve himaye kabul edilemez.
-Mebusan Meclisi açılmalı,
hükümetin çalışmalarını
denetlemelidir.
Kongrenin Önemi:
-Yeni bir devlet kurma
düşüncesi belirginleşmiştir.
-Misak-ı Milli
sınırları ilk kez belirlenmiştir.
-Mustafa Kemal’in
başkanlığında Doğu illerini temsilen,
Heyet-i Temsiliye (Temsil Heyeti) adıyla bir yürütme
organı seçilmiştir.
-Erzurum Kongresi’nin
toplanma amacı bölgesel, alınan kararlar yönünden
ise ulusaldır.
SİVAS
KONGRESİ
(4-11
Eylül 1919)
Ulusal
direnişi oluşturmada ikinci büyük adım
Sivas’ta atılmıştır. Bu kongre, Heyet-i
Temsiliye’nin yanı sıra bazı vilayetlerden
seçilmiş temsilcilerle birlikte 38 delegenin katılımı
ile 04/11 Eylül 1919’da yapılmıştır.
İstanbul Hükümeti’nin Sivas’ta kongrenin
yapılmasını önlemek için uyguladığı
tüm baskılar sonuçsuz kalmıştır.
Sivas
Kongresi Kararları:
-Erzurum Kongresinde
alınan kararlar kabul edildi.
-Anadolu ve Rumeli’de
kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk dernekleri, Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında
birleştirildi. Erzurum Kongresi’nde seçilen 9
kişilik Heyet-i Temsiliye, 6 kişi daha ilave edilerek tüm
yurdu temsil etme yetkisiyle genişletildi. Başkanlığına
Mustafa Kemal getirilmiştir.
Önemi
:
-Erzurum kongresinde
alınan kararlar bir bölge halkının kararları
olmaktan çıkarılıp tüm ulusa mal
edilmiştir.
-Ulusun geleceğine
ulusun kendisinin karar vereceği ilkesi gerçekleştirilmiştir.
-M.Kemal kongrede Temsil
Heyeti’nin başkanı olarak seçilmekle Ulusal
Kurtuluş Savaşı’nın yetkili lideri haline
gelmiştir.
-TBMM bu kongrede seçilen
Temsil Heyeti tarafından açılacaktır.
AMASYA
GÖRÜŞMELERİ
(20-22
Ekim1919)
Mustafa
Kemal, İstanbul Hükümeti ile yaptığı
yazışmalarda; Hükümetin Erzurum ve Sivas
Kongreleri’nde alınan kararlarına bağlı
olmasını, Meclis-i Mebusan toplanana kadar hükümetin
önemli kararlar almamasını, atamalarda Heyet-i
Temsiliye’ye danışılmasını istemiştir.
Ancak bütün bu yazışmalar bir sonuç
vermedi. Bununla birlikte, İstanbul Hükümeti Mustafa
Kemal ile görüşmek üzere Anadolu’ya bir
temsilci gönderdi.(Bahriye Nazırı Salih Paşa).
İstanbul Hükümeti
ile Heyet-i Temsiliye arasında yapılan Amasya
görüşmelerinde taraflar şu esaslar üzerinde
anlaşmışlardır:
-İstanbul Hükümeti
Sivas Kongresi kararlarını Meclis-i Mebusan’da
onaylanması şartıyla kabul edecektir.
-Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Derneği yasal bir kuruluş olarak
İstanbul Hükümeti’nce tanınacaktır.
-Türklerin çoğunlukta
olduğu yerlerin işgaline izin verilmeyecektir.
-Müslüman
olmayan topluluklara Türklerin egemenlik haklarını,
toplumsal dengesini bozacak ayrıcalıklar tanınmayacaktır.
-Meclis-i Mebusan’ın
güvenlik bakımından İstanbul’ da toplanması
uygun değildir.
-İtilaf Devletleri
ile yapılacak barış görüşmelerinde
Heyet-i Temsiliye’nin uygun göreceği temsilcilerin
bulunması sağlanacaktır.
Sonuç:
-Heyet-i Temsiliye Osmanlı
Hükümeti tarafından resmen tanınmıştır.
-Görüşmeler
sonunda Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da
açılması İstanbul Hükümeti’nce
kabul edilmiştir.
HEYET-İ
TEMSİLİYE’NİN ANKARA’ YA GELİŞİ
(27 ARALIK 1919)
27 Aralık 1919’da
Ankara’ya gelen Mustafa Kemal burasını Anadolu’daki
direniş hareketinin merkezi olarak seçmişti.
Gerçekten de Ankara coğrafi konum bakımından
Anadolu’nun ortasına yakın bir yerde
bulunuyordu.Ayrıca o dönemin en önemli ulaşım
aracı olan demiryolu Ankara’ya kadar uzanıyordu.
MECLİS-İ
MEBUSAN’IN SON TOPLANTISI VE MİSAK-I MİLLİ’NİN
KABUL EDİLMESİ (28 Ocak 1920)
12
Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan son kez toplandı.
Bu meclisin verdiği en önemli karar, taslakları
Mustafa Kemal tarafından milletvekillerine Ankara’da
verilen ve sonraları Misak-i Milli olarak adlandırılacak
olan Ahd-ı Milliye(Ulusal And) 28 Ocak 1920’de kabul
edildi. Meclisin ve İstanbul Hükümeti’nin
çalışmalarından ve Anadolu’da artan
direniş hareketlerinden rahatsızlık duyan İtilaf
Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal
ettiler. Yunan birlikleri de Anadolu içlerine doğru
ilerlemeye başladı. İstanbul’un işgalinden
sonra Meclis-i Mebusan padişah tarafından kapatılmıştır.
Misak-ı Milli
(Ulusal And) kararları:
-Halkı özgür
kalır kalmaz ana yurda kendi istekleriyle katılmış
olan Kars, Ardahan, Artvin için gerekirse yeniden oylama
yapılacaktır.
-Batı Trakya’nın
durumu orada yaşayanlar tarafından saptanmalıdır.
-Halifeliğin,
İstanbul ve Marmara’nın güvenliği
sağlanmalıdır. Boğazlar konusu, ilgili
devletlerle birlikte verilecek kararlarla çözümlendikten
sonra Boğazlar dünya ticaretine açılabilecektir.
-Azınlıklar için
istenen haklar sınırlarımız dışındaki
Türklere de uygulanması koşuluyla kabul edilebilir.
-Ulusal ve ekonomik
gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam
serbestlik ve bağımsızlık sağlanması,
siyasi, adli, mali gelişmemize engel olan sınırlamaların
kaldırılması gereklidir.
-Müslüman
Arapların çoğunlukta olduğu yerlerin kaderi
halkın oyuna uygun olmalıdır.
Önemi:
-Misak-ı Milli ile
M.Kemal Paşa’nın düşünceleri Osmanlı
parlamentosu tarafından kabul edilmiş ve yasallaşmıştır.
-Türk ulusunun
bağımsızca yaşayacağı vatan sınırları
çizilmiştir.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILMASI
(23 Nisan
1920)
İstanbul’un
işgali edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla
Osmanlı yönetimi çökmüştür.
Padişah İtilaf Devletlerin esiri haline gelmişti.
Böyle bir durumda ulus kendisini yönetmeye başlamalıdır.
Ulusu temsil eden, ulus adına karar veren yetkili organa ihtiyaç
vardır. Bu da yeni bir meclistir. 23 Nisan 1920’de 338
milletvekilinin katılımı ile TBMM açıldı.
Meclisin açılmasıyla Heyet-i Temsiliye’nin
görevi sona ermişti. Meclis M.Kemal’i başkanlığa
getirmiştir. 2 Mayıs 1920’de ilk TBMM Hükümeti
kuruldu. 20 Ocak 1921’de yeni Türk devleti’nin ilk
Anayasa’sı (Teşkilat-ı Esasiye) oluşturulmuştur.
Bu anayasaya göre;.
-Egemenlik ulusa aittir.
-Kuvvetler birliği
ilkesini benimsemiştir.
-Meclis Başkanı
hükümetin de başkanıdır.
ÖNEMLİ
AYAKLANMALAR
Ulusal Kurtuluş
Savaşı boyunca Anadolu’nun çeşitli
yerlerinde bir çok ayaklanmalar çıkmıştır.
Bu ayaklanmaların bir bölümü Türk
topraklarını parçalayarak yeni bir devlet kurmayı
amaçlayan, diğer bölümü ise, saltanat ve
hilafete geleneksel ve dinsel bakımdan bağlı olanlarca
çıkarılmış isyan hareketleridir. Hıyanet,
kin ve taassubun yarattığı isyanların amacı;
milli hareketi boğmaktır. Atatürk, öncelikle iç
isyanların bastırılmasına, ülkede iç
güvenliğin sağlanmasına son derece önem
vermiştir. Bir yandan vatana ihanet yasası çıkarılırken,
öbür yandan da iç isyanları bastırmada
kullanılmak üzere Seyyar Jandarma Müfrezeleri
kurulmuştur. Ayaklanmalar milli mücadeleyi geçiktirmiştir.
Bu ayaklanmalar:
Doğrudan
İstanbul Hükümetince Yürütülenler:
-Ahmet Aznavur
Ayaklanması (2 Kasım 1919-16 Nisan 1920)
Manyas –Susurluk-Gönen
–Ulubat dolaylarında Aznavur’un çıkardığı
ayaklanmayı önce Milli kuvvetler, sonra’da Çerkez
Ethem bastırmıştır.
-Halifelik ordusu
(Kuva-i İnzibatiye):
İstanbul yönüne
geçişi sağlayan Geyve ve çevresinde iyi
donatılmış Kuva-i Milliye’ye karşı
İngilizlerin desteği ile kurulan Halifelik Ordusu. Milli
Kuvvetler tarafından dağıtılmıştır.
İstanbul
Hükümeti ve İşgal Güçlerinin Birlikte
Çıkardığı Ayaklanmalar:
En yaygın olanıdır.
İşgalcileri kendi etki alanlarındaki milli uyanışı
ezmek için her çareye başvurmuşlardır.
Gizli ajanlarıyla İstanbul Hükümetiyle işbirliği
yapıp din sömürücülüğü
yoluyla halkı ayaklandırmışlardır.
-Bolu-Düzce-Hendek
ve Adapazarı Ayaklanmaları:
Boğazları elde
tutmak amacıyla çıkartılan ayaklanma. Kuvayı
Milliye kuvvetlerince bastırılmıştır.
-Yozgat Ayaklanması:
Bu ayaklanmayı Çerkez
Ethem daha sonrada Milli Kuvvetler bastırmıştır.
-Afyon Ayaklanması:
Yunan ajanlarının
kışkırtması sonucunda Çopur Musa adlı
çıkar düşkününün çıkarttığı
bu ayaklanma Kuvayı Milliye tarafından bastırıldı.
-Konya Ayaklanması
:
Din duygusu kullanılarak
Fransız, İngiliz, İtalyan ajanlarının
kışkırtmalarıyla çıkmıştır.
Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.
-Milli Aşireti
Ayaklanması:
Urfa’da yaşayan
bu aşiret Fransızlarla işbirliği yaparak
ayaklanmıştır. Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.
Azınlıkların
Çıkardığı Ayaklanmalar:
-Fransızların
desteğiyle 10 Temmuz 1920’de Adana’ya giren Ermeni
İntikam Alayı’nın ayrıca doğu illeri
sınırında bulunan diğer Ermenilerin ayaklanma
kışkırtma ve savaş açma şeklindeki
baskılarıdır.
-Yunan desteğini
alamayan Doğu Karadeniz Rumlarının Pontus devletini
kurma amacıyla çıkarttığı
ayaklanmalardır. Aralık 1920 de başlayan ayaklanmalar
kesin zaferin kazanılmasından sonra 1923’ de tam
olarak bastırıldı.
Kuvyı
Milliye yanlısı olup sonradan ayaklananlar: (Düzenli
Ordununu kurulmasına tepkidir)
-Demirci
Mehmet Efe : Aralık 1920’de ayaklanmış,
Refet Bey tarafından bastırılmıştır.
-Çerkez
Ethem Ayaklanması : I. İnönü savaşı
sırasında bastırılmıştır.
SEVR
ANTLAŞMASI
(10
Ağustos 1920)
Osmanlı Devleti ile
İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika,
Yunanistan, Hicaz, Polanya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven ve
Çekoslavakya devletleri arasında imzalanan, Türk’ün
ölüm fermanı olarak bilinen bu antlaşma 433
maddeden oluşuyordu.
Önemli Maddeleri:
-Osmanlılar’a
İstanbul dolayları ve Anadolu’nun küçük
bir bölümü bırakılacak.
-Boğazlar tüm
devletlere açık olup Boğazlar komisyonunca
yönetilecek
-İzmir dahil Ege’nin
büyük bölümü ile, Midye – B.Çekmece
çizgisinin batısında kalan tüm Trakya
Yunanlılara bırakılacak.
-Doğu Anadolu’da
iki yeni devlet kurulacak.(Ermenistan ve Kürdistan)
-Antalya ve Konya
bölgeleri ile Batı Anadolu’nun derinliklerine kadar
İtalyanların nüfusuna girecek.
-Mersin’den
başlayarak Sivas’a kadar uzanan bölgeler Fransızlara
bırakılacak.
-Arapların
yaşadıkları yerler İngiliz ve Fransız
mandasına terk edilecek.
-Osmanlılar ağır
silahlardan arındırılmış küçük
bir ordu ve deniz birliği bulunduracak.
-Kapitülasyonlar en
ağır şekilde yeniden kurulacak.
-Azınlıklara çok
geniş haklar verilecek.
-Antlaşma hükümlerine
uyulmazsa İstanbul işgal edilecek.
TBMM’nin Sevr
Antlaşmasına tepkisi çok sert olup, bu antlaşmayı
imzalayanları ve onaylayanları vatan haini saymaya karar
vermiştir.
KURTULUŞ
SAVAŞI
(MUHAREBELER
VE BARIŞ GÖRÜŞMELERİ)
SAVAŞLAR
Doğu cephesi
savaşları:
Ermeni sorununun
uluslararası bir sorun haline gelmesi, Rusların Berlin
Antlaşmasına Ermenilerle ilişkili olarak hüküm
koydurmasıyla başlamıştır. Ermeniler Hınçak
ve Taşnak adlarıyla terör örgütleri kurarak
Ermeni milliyetçiliğini yaymaya, halkı
silahlandırarak isyana teşvik etmeye başladılar.
I.Dünya Savaşı’nda, Kafkas cephesinin açılması
üzerine Ermenilerle Ruslar işbirliğine yönelmişler
ve Rusların kışkırtmalarıyla Türkleri
katletmeye başlamışlardır. Osmanlı
Devleti’nde kışkırtmalar sonucu en son
ayaklananlar Ermenilerdir. Bu nedenle, Osmanlılar cephe
gerisinin güvenliği için Ermenileri Suriye ve
Lübnan’a mecburi göç ettirmiştir(1915).
İtilaf Devletleri Sevr’i uygulamaya koyabilmek için
Batıda Yunanlıları, doğuda Ermenileri
kullanmışlardır. İtilaf Devletleri, Akdeniz ve
Karadeniz’e çıkış kapıları
olacak ve sınırları Wilson tarafından çizilecek
Büyük Ermenistan düşünü gerçekleştirmek
için Sevr Antlaşması’na bir madde koydular.
Rusya’da ihtilal
gerçekleşince Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal
ettikleri yerleri Türklere bırakarak geri çekildiler.
Bu arada merkezi Erivan olan bir Ermeni devleti kuruldu (28 Mayıs
1918). Ruslar çekilirken daha Türk ordusu bölgeye
ulaşmadan Ermeniler, Rusların yerini aldı ve Wilson
ilkelerini kendilerine göre yorumlayarak Doğu Anadolu’nun
kendilerine ait olduğunu ileri sürüp, Gümrü,
Iğdır, Arpaçay ve Aras’a kadar ilerlediler.
Ulusal Kurtuluş Savaşı başlamadan önce Doğu
Anadolu’nun Ermenilerin eline geçmesine mani olmak için
Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Derneği adıyla bir
örgüt kurulmuştu. TBMM Hükümeti 15. Kolordu
Komutanı Kazım Karabekir’i tam yetkiyle Doğu
Cephesi Komutanlığına atadı. 28 eylül
19282de, Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk
birlikleri Ermenileri yenilgiye uğrattı. 29 Eylül’de
Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars ve çevresi
Ermeni işgalinden kurtarıldı.
Savaşı kaybeden
ve bu arada dostlarından bekledikleri yardımın
gelmediğini gören Ermeniler barış istemek zorunda
kaldılar. Zira Türk kuvvetleri Gümrü’ye
kadar gelmişlerdi. 2 Aralık 1920’de Gümrü
Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi.
Gümrü
Antlaşması’na Göre:
-Sevr Antlaşması’nın
geçersiz olduğu Ermenilerce de benimsenmiştir.
-Ermeniler D.Anadolu’daki
her türlü isteklerinden vazgeçmişlerdir.
Ermenistan kurma girişimleri suya düşmüştür.
-1878’de elden çıkan
Kars ve çevresi Türk topraklarına katıldı.
Önemi:
-Gümrü
Antlaşması TBMM’nin uluslararası alanda ilk
siyasi başarısıdır.
-Misak-ı Milli’nin
doğu sınırları kısmen de olsa belirlendi.
-Halk üzerinde ordu
ve meclisin güveni artmıştır.
GÜNEY
CEPHESİ SAVAŞLARI
-Mondros Ateşkes
Andlaşması’nın koşullarına aykırı
olarak İngilizler Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş
ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana,
Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler.
-Fransa ile İngiltere
15 Eylül 1919’da ikili bir antlaşma yaparak
Ortadoğu’yu nasıl paylaşacaklarını
belirlediler. Irak ve Filistin İngiliz Mandası, Suriye,
Lübnan da Fransız Mandası altına sokuldu. Antep,
Maraş, Urfa da el değiştirerek Fransa’ya
geçti.Fransızlar buralara yerleştikleri gibi Suriye
ve Mısır’dan getirdikleri Ermenileri teşkilatlandırıp
Türklere saldırtıyorlardı.
-Ermeni saldırılarına
karşı başlayan direniş hareketlerine, Sivas
Kongresi’nde bu yöre için Kuvayı Milliye
kurulmasına karar verilerek, halkın da katılımı
sağlanmıştır.
-Maraş’ta,
Sütçü İmam’ın önderliğini
yaptığı mücadeleye tüm Maraş halkı
katıldı. Maraş’ta tutunamayan düşman
şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Maraş
adı TBMM kararı ile 1973’te Kahramanmaraş
olarak değiştirildi.
-Urfa
şehrinde Ali Saip(Ursavaş) Bey tarafından
teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla
sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri
boşalttılar. Urfa’ya TBMM kararı ile 1984
yılında Şanlıurfa adı verildi.
-Antep
halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı
ayaklandı.Üsteğmen Salih’in ‘Şahin’
takma adıyla Kuvayı Milliye Komutanlığına
atanması halkı daha da örgütlü bir güç
haline getirdi. Hiçbir yerden yardım alamayan
Anteplilerin Fransızlara karşı direnişi yaklaşık
1 yıl sürdü. Antep şehri, tüm
olanaksızlıkları yaşadıktan ve altı bin
şehit verdikten sonra onurundan taviz vermeden 9 Şubat
1921’de düşmana teslim olmak zorunda kaldı. TBMM
Antep’in direnişini ödüllendirmek için
kente ‘Gazi’ ünvanı verdi.
-Fransızlar halkın
direnişleri sonucunda askeri harekatlarını
durdurduktan sonra Sakarya Zaferi’nin arkasından TBMM ile
Ankara Antlaşması’nı yaptılar ve işgal
ettikleri yerleri boşalttılar.
-Antalya, Isparta ve
Konya’yı işgal eden İtalyanlara karşı
cephe açılmamıştır. Türk ordusunun
Batı Cephesi’nde kazandığı zaferler
İtalyanları etkilemiş, Sakarya Meydan Muharebesi’nden
sonra Anadolu’yu tamamen terk etmişlerdir.
Sonuç:
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Güney
Cephesi’ndeki başarıları halk direnişleriyle
kazanılmıştır.
BATI
CEPHESİ SAVAŞLARI
Ulusal
Kurtuluş Savaşı’nın kaderini tayin eden
cephe. Düzenli ordunun kurulmasıyla Yunanlılara karşı
savaşılmıştır.
ÇERKEZ
ETHEM OLAYI
Düzenli ordu kurma
çalışmaları Kuvayı Milliyecilerden
bazılarını tedirgin etmiştir. Bunlardan en
önemlisi Çerkez Ethem’dir. Çerkez Ethem
Kuvayı Milliye’nin kurulmasına emek vermiş,
kendisine bağlı kuvvetlerle iç ayaklanmaları
bastırmış, başarılı çalışmaları
görülmüştür. Milli Hükümetin
kendisine hoş görülü davranması onu
şımartmış, TBMM içinde kendine yandaşlar
edinerek Ankara Hükümeti’ni rakip olarak görmeye
başlamıştır. Yunanlılarla anlaşarak
düzenli orduyla savaşmış, yenilerek Yunanlılara
sığınmıştır.
I. İNÖNÜ
SAVAŞI
(6 –
10 Ocak 1921)
Çerkez Ethem’in
ayaklanmasının yarattığı ortamdan
yararlanmak isteyen Yunan ordusu, 6 Ocak 1921’de Bursa ve
Uşak’tan hareket ederek, Eskişehir ve Afyon yönünde
askeri harekata başlamıştır. Amaçları,
Eskişehir’i ele geçirip demiryolu ulaşımını
kontrol altına almak, sonra da Ankara’ya işgal
ederek TBMM’yi dağıtmaktı. Türk ordusu
Yunan ordusunu İnönü’de karşılamıştır.
Albay İsmet (İnönü)’nün komutasındaki
düzenli Türk ordusu 10 Ocak 1921’de kendinden kat ve
kat üstün olan Yunan ordusunun ileri harekatını
İnönü’de durdurmuştur. Sonra da Kütahya
yönünden ilerleyen Çerkez Ethem kuvvetleri yenilgiye
uğratılmıştır.
I.İnönü
Savaşı küçük çapta bir savaş
olmasına rağmen önemli sonuçlar doğurmuştur.
Bu savaşın
önemi:
-Bu muharebenin
kazanılmasıyla Türk ulusunun varlığı ve
savaş gücünün tükenmediği kanıtlanmış,
TBMM Hükümeti’nin yurt içinde ve dışında
saygınlığı artmıştır.
-Çoklukla ayaklanma
odakları söndürülmüş, yurt içinde
güvenlik büyük ölçüde sağlanmış
bundan sonra, ülkeye yasalar egemen olmuştur.
-Devlet kuruluşu
işlemeye başlamış, vergi toplanması, asker
alma işleri yoluna girmiş, daha önemlisi, Devlet’in
kendi kaynaklarına sahip çıkması olanağı
sağlanmıştır.
-Ordunun geliştirilmesi
ve milletin orduya güveni artmıştır.
-Ankara Hükümeti
Saltanat Yönetimi’nden üstün olduğunu ve
onun yerini alması gerektiğini göstermiştir
-İtilaf Devletleri
Sevr’i tekrar görüşmek için Londra’da
konferans düzenlemek zorunda kaldılar.
-Sovyet Rusya ile Moskova
Antlaşması imzalandı.
-İstiklal Marşı
kabul edildi. (12 Mart !921)
-Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu (Anayasa) kabul edildi.
LONDRA
KONFERANSI
(21 Şubat
1921)
I.İnönü
Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletleri Londra’da
bir konferans düzenlemeye karar verdiler.
-İtilaf Devletleri
Sevr’in yeniden gözden geçirilmesini
kararlaştırdılar.
-Londra’da
toplanacak konferansa Osmanlı Devleti ve Yunanistan çağrıldılar.
Delegeler arasında Ankara Hükümeti’nin de
temsilcisinin bulunmasını şart koştular.
(Amaçları İstanbul Hükümeti ile Ankara
Hükümeti arasında bölücülük
yapmaktı.)
-M.Kemal çağrının
TBMM’ye yapılması gerektiğini, doğrudan
çağrı yapılmazsa konferansa katılmayacaklarını
bildirdi.
-İtalyanların
aracılığıyla Ankara Hükümeti de
konferansa davet edildi
-TBMM Temsilcisi Bekir
Sami Bey, Türk milletinin Misak-i Milli ile belirlenmiş
olan haklarını dile getirdi. İtilaf Devletleri bu
isteğe önem vermediler.
-Konferansta Ankara
Hükümeti’ne önerilen barış esasları
Sevr’in biraz değiştirilmiş şekli
olduğundan reddedildi. Misak-i Milli ile Sevr’in uyuşması
düşünülemezdi. Savaşı sürdürmekten
başka çare yoktu.
Önemi:
Yeni Türk Devleti İtilaf Devletlerince resmen
tanınmıştı.
MOSKOVA
ANTLAŞMASI
(16 Mart
1921)
Türk
ordusunun İnönü Zaferi sonunda Sovyetler Birliği
ile TBMM arasında imzalanmıştır.
Moskova Antlaşması’na
göre:
-Doğu sınırımız
büyük oranda kesinlik kazanmıştır. (Kesin
sınırımız Kars Antlaşmasıyla
belirlenecektir)
-Sovyetler yeni Türk
Devleti’ni ve Misak-i Milli’yi tanımıştır.
Böylece ilk kez büyük bir devlet TBMM’yi
tanımış oluyor.
-İki devlet arasında
çeşitli ekonomik ve siyasi konularda karşılıklı
yardım kararı alındı
-Doğu sınırımız
güvenlik altına alındığı için,
bu cephedeki kuvvetlerimizin diğer cephelere kaydırılma
imkanı doğmuştur.
II. İNÖNÜ
SAVAŞI
(23 -31
Mart 1921)
Londra Konferansı’nın
barış önerilerinin TBMM Hükümeti’nce
reddedilmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin
isteklerini zorla Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen
Yunanlılar, Bursa üzerinden Eskişehir’e, Uşak
üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart’ta saldırıya
geçtiler.
Yunanlılar,
Bilecik’i, İnönü’de Metris Tepe’yi
ve Uşak’ı ele geçirmeleri üzerine, TBMM’i
Muhafız Taburu cepheye gönderildi. Böylece güçlenen
Türk kuvvetleri karşı saldırıya geçerek
Yunan saldırısını püskürttü. Batı
Cephesi Komutanı İsmet Bey’in savaş süresince
verdiği “mevzilerin kesin olarak savunulması”
emri başarının elde edilmesinde etken oldu.1 Nisan
1921’de Yunan ordusu Bursa’ya çekilmeye başladı.
Böylece Yunanlılar İnönü’de ikinci kez
yenildiler.
Sonuç:
-TBMM
Hükümeti varlığını bütün
Avrupa devletlerine, resmen olmasa da kabul ettirdi; içte ve
dışta nüfuz ve saygınlığı
yükseldi.
-Avrupa
ülkelerinde, İngiliz ve Yunan politikasına karşı
güvensizlik ve muhalefet başladı.
-Ordu
mensuplarında, her bakımdan kendilerine güven arttı.
-Bu
durum karşısında, Fransızlar Zonguldak’tan,
İtalyanlar Güney Anadolu’dan çekilmek zorunda
kaldılar.
-Türk
ordusunun kazandığı zaferler, İtilaf
Devletleri’ni Türkler hakkında yararlı kararlar
almaya zorladı.
-II.İkinci
İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından,
Sovyet Rusya ve Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir
memnunluk duyulmuş ve bu resmen Türk hükümeti’ne
bildirilmiştir.
KÜTAHYA
– ESKİŞEHİR SAVAŞLARI
(10 -24
Temmuz 1921 )
10 Temmuz’da Yunan saldırısı İnönü-Eskişehir,
Afyon ve Kütahya hattında geniş bir
cephede başladı.
Bu durumda M.Kemal Paşa fazla kayıplar verilmeden ordunun
Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmesine karar verdi.
Ordu, Sakarya’nın doğusunda toparlanmaya başladı.
Yunanlılar da Sakarya Nehri kıyılarına kadar
ilerlediler. Yunanlılar Sakarya Nehri’nin batı
tarafında durmuşlar, yeni bir saldırı için
hazırlıklara başlamışlardı.
Sonuç;
-Eskişehir, Afyon ve
Kütahya elimizden çıkmıştır.
-Meclis tarafından M.
Kemal 5 Ağustos 1921’de başkomutan seçilmiştir.
-M. Kemal ayrıca üç
ay süreyle meclisin yetkilerine de sahip olacaktı.
M.
Kemal ilk iş olarak ordunun gereksinimlerinin sağlanması
için 7-8 Ağustos 1921’ de Tekalif-i Milliye
Emirleri (Ulusal Yükümlülükler) yayınladı.
Tekalif-i Milliye emirlerinin uygulanmasında çıkacak
aksaklıkları ortadan kaldırmak için çeşitli
yerlerde İstiklal Mahkemeleri açıldı.
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ:
(23 Ağustos – 12 Eylül 1921 )
23
Ağustos – 13 Eylül 1922 tarihleri arasında
yapılan. Türk milleti için bir ölüm kalım
savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi; Kurtuluş Savaşı
içinde kader tayin edici olmuştur.
Bu
savaştan önce Yunanlıların başlıca
hedefi; Ankara yönünde ilerleyerek, Türk Ordusunu yok
etmek ve Kurtuluş Savaşı’nın sembolü
ve direniş merkezi haline gelen Ankara’yı ele
geçirmekti. Böylece Türk azim ve direnme gücü
yok edilmiş olacaktı. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün
emir ve komutasında, Türk ulusunun kanıyla yapılan
ve dünya harp tarihine “en uzun meydan muharebesi”;
Türk Kurtuluş Savaş’ı tarihine de “subay
muharebesi” diye geçen Sakarya Destanı 21 gün
21 gece devam etmiş ve 13 Eylül günü Yunanlıların
Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son
bulmuştur.
Başkomutan
Mustafa Kemal, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında ülke
savunmasını şu şekilde ifade etmiştir.
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa
vardır. O sathı bütün vatandır. Vatanın
her karış toprağı vatandaşın kanı
ile ıslanmadıkça bırakılamaz. Onun için
küçük, büyük her birlik bulunduğu
mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük
her birlik durabildiği noktadan yeniden düşmana karşı
cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin
çekilmek zorunda kaldığını gören
birlikler, ona uymaz; bulunduğu mevzide sonuna kadar durmaya ve
direnmeye mecburdur”’
Taarruz
inisiyatifinin Türk Ordusu’na geçmesini sağlayan
Sakarya Zaferi, TBMM hükümetine siyasi başarı
kapılarını aralamış Türk milletinin
özgürlüğünü ve vatanını
kurtaracağı inancını da kuvvetlendirmiştir.
Sakarya
Savaşı sonunda; Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki
II.Viyana yenilgisinden beri süregelen çekilmesi sona
ermiştir. Bu savaş, Türk ordusu’nun son savunma
savaşıdır.
-Düşman 10
Eylül’de karşı taarruzla Afyon-Kütahya
hattına kadar atılmıştır.
-Savaş Türk
ordusunun üstün zaferiyle sonuçlanmıştır.
Sonuçları:
-Ulusal Kurtuluş
Savaşının son savunması savaşıdır.
-Düşmanın
saldırı gücü tükenmiş, Türk
topraklarını ele geçirme istek ve umudu yok olmuş,
savunmaya geçmişlerdir.
-Bu savaşa
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Batı Cephesi
Komutanı İsmet İnönü Paşalar
katılmıştır. Subaylar savaşıdır.
-M. Kemal’e
mareşallik rütbesi ve Gazi ünvanı (19 Eylül
1921) verilmiştir.
-Sovyetler Birliği
ile Kars, Fransızlarla Ankara Antlaşmaları
imzalanmıştır.
-TBMM Anadolu’da
kesin egemenlik sağlamıştır.
-TBMM’nin yaşama
ve varolma mücadelesindeki en büyük başarısıdır
KARS
ANTLAŞMASI
(13 Ekim
1921)
Moskova Antlaşması
Doğu sınırlarımızda bazı pürüzler
bırakmıştı. TBMM Hükümeti ile Sovyet
Rusya arasında hiçbir pürüzün kalmamasını
gerektiriyordu. Sovyet Rusya kendine bağlı; Ermenistan,
Gürcistan ve Azerbaycan’ın TBMM Hükümeti
ile anlaşmasını öngördü. Sakarya
zaferi’nden sonra bu cumhuriyetlerle yapılan Kars
Antlaşması ile doğu sınırımız
kesinlik kazandı.
ANKARA
ANTLAŞMASI
(20 Ekim
1921) :
Fransızlar, Sakarya
zaferinden sonra TBMM Hükümeti ile kesin antlaşmayı
imzalamışlardır.
Ankara Antlaşmasına
Göre :
-TBMM ile Fransa arasında
çatışmalar sona ermiş, Güney sınırımız
(İskenderun-Hatay dışında) çizilmiştir.
-Hatay’daki Türklere
geniş haklar tanındı. Hatay için özel
yönetim biçimi uygulanacaktı.
Sonuç :
-Bu antlaşma ile
Fransa TBMM’yi resmen tanımıştır.
-Ankara Hükümeti’nin
diplomatik zaferidir.
-Fransa Anadolu işgalinde
işbirliği yaptığı dostlarından kopmuş,
böylece İtilaf Blok’u parçalanmıştır.
-Güney
sorunumuz çözümlenmiştir. Bu cephedeki
birliklerin Batı Cephesi’ne kaydırılma imkanı
hazırlanmıştır.
BÜYÜK TAARRUZ
(26 Ağustos-30 Ağustos
1922)
Hazırlık:
Başkomutan M.Kemal düşmana kesin darbeyi indirmek
için hızlı biçimde hazırlıklara
girişti.
-Doğu ve Güney
cepheleri tam anlamıyla güvenlik altına alındığından
buralardaki birlikler tam bir gizlilik içinde Batı’ya
kaydırıldı.
-Ordunun eksiklikleri
giderildi.
M. Kemal Haziran 1922’de
taarruz kararı aldı. 6 Ağustos 1922’de orduya
gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi.
M.Kemal Akşehir’e gelerek komutanlarla toplantı
yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü
olarak belirlendi. Taarruz Afyon’un güneyinden Dumlupınar
yönüne doğru baskın şeklinde başlayacak
ve sonra da meydan savaşına dönüştürülerek
düşman kuvvetleri tümüyle yok edilecekti.
26
Ağustos 1922 sabahı saat 05.30 da topçularımızın
ateşiyle Kocatepe’den taarruz başladı.Başkomutan
Mustafa Kemal de bu esnada taarruzu Kocatepe’den sevk ve idare
ediyordu. Siklet merkezi 1 inci Ordu da olmak üzere, 1 inci Ordu
güneyden, 2 inci Ordu kuzeyden taarruzla, harekat kısa
sürede başarılı bir şekilde gelişti.
Yunan savunma hattı parçalandı. 26/27 Ağustos
gecesi Yunan mevzileri ele geçirildi. 27 Ağustos’ta
Türk Ordusu Afyon’u Yunan işgalinden kurtardı.
Dumlupınar mevzilerine çekilen düşmana karşı
29 Ağustos’ta taarruz eden ordumuz, 30 Ağustos’ta
Yunan ordusunu tamamen kuşatarak büyük bir kısmını
imha etmiştir. Düşman Başkomutanı General
Trikopis esir alındı. Kütahya’da düşmandan
temizlenmiştir. Bu savaşı Başkomutan Mustafa
Kemal doğrudan kendisi yönettiği için bu zafere
“Başkomutanlık Meydan Savaşı”
denir.
Yunan
ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal’in 1 Eylül 1922’de,
Türk ordusuna verdiği, “Ordular ilk Hedefiniz
Akdeniz’dir. İleri.” emri ile İzmir’e
kadar kovaladı. Yunan işgalindeki tüm yerler tek tek
kurtaran Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e
girdi. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da tek bir
düşman askeri kalmamıştır.
Sonuçları:
-Bu
zafer, milletin kendine güven duygusunu yükseltmiş,
milli kudret ve yeteneğin yeniden canlanmasını
sağlamıştır.
-Bu zafer, yeni Türk
Devleti’nin temeli, uygarlık yolunun en büyük
köprüsü olmuştur.
-Öldüğü
sanılan ve mirası paylaşılmaya yeltenilen Türk
milletinin yaşama hakkı ve yeteneği olduğu
dünyaya kabul ettirilmiştir.
-Bu zafer ile Misak-i
Milli gerçekleştirilmiş, bütün düşmanlar
topraklarımızdan atılmıştır.
-Bu zafer, Mudanya Ateşkes
antlaşması ile Lozan Konferansı’ndaki
beklentilerimize esas teşkil etmiştir.
-Büyük Taarruz
ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun
sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağı bütün
dünyaya kanıtlanmıştır.
MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI
(11 Ekim 1922 )
İzmir’in
kurtarılmasından sonra, Türk ordusu, Boğazlar,
İstanbul ve Trakya’nın geri alınması için
o tarafa yöneldi. Bunun üzerine İtilaf Devletleri
ateşkes görüşmelerine başlama isteklerini
TBMM’ne bildirdiler.
3
Ekim’de Mudanya’da başlayan ateşkes
görüşmelerine Türk temsilcisi İsmet Paşa
gönderilmiştir. Yunanistan görüşmelere
katılmamış, sonradan ateşkes metnini
imzalamıştır.
Mudanya Ateşkes
Antlaşmasına göre:
-Türkiye ile
Yunanistan arasındaki silahlı çatışmalara
son verilecektir.
-Yunanlılar 15 gün
içinde Doğu Trakya’yı boşaltacaklar.
Türkiye, barış sağlanıncaya kadar burada
emniyet ve asayişi sağlanması için sekiz bin
Jandarma bulunduracaktır.
-Boğazların
durumu barış antlaşmasıyla saptanacaktı.
-İtilaf
Devletleri’nin kuvvetleri barış antlaşması
imzalanıncaya kadar İstanbul’da kalacaklardır.
Sonuç;
-Osmanlı Devleti
hukuken sona ermiştir.
-Doğu Trakya savaş
yapılmadan kazanılmıştır.
-Türk diplomasisi
büyük bir zafer kazanmıştır.
Bu ateşkesten sonra
çalışmalar Lozan’da toplanacak barış
konferansının hazırlıkları üzerine
yoğunlaştırılmıştır. Artık
yeni Türk Devleti uluslararası hukukun ilkeleri içinde
kendini ezmek isteyenlere karşı eşit haklarla onurlu
bir devlet olarak konferans masasına oturacaktı. Misak-ı
Milli ile belirlenen topraklar büyük ölçüde
geri alınmış, ülke bütünlüğü
sağlanmıştır. Barış antlaşmasıyla
da uluslararası güvenceye bağlanacaktır.
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
(24 Temmuz 1923)
Lozan
Barış Antlaşması’na Göre; Yeni
Türk Devleti’nin uluslararası alanda bağımsız,
bütün diğer devletlerle eşit, şerefli bir
varlık olduğu kesinlikle tanınıyor ve Osmanlı
Devleti’nin sona erdiği kabul ediliyordu.
Sınırlar :
-Suriye
sınırımız Fransızlarla imzalanan Ankara
Antlaşması’na göre kabul ediliyor.
-Irak sınırı;
Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı
için bu konuda İngiltere ve Türk Hükümeti
kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı.
-Türk-Yunan sınırı
Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda belirlenen
şekliyle kabul edilmiştir. Karaağaç ve yöresi
Yunanistan’ın Batı Anadolu‘da yaptığı
tahribattan alınacak savaş tazminatına karşılık
elde edilmiştir. Ayrıca, Gökçeada, Bozcaada
bizde, diğer Ege adaları Yunanistan’da kaldı.
Yunanistan, Türk sınırına yakın olan adalar
asker bulundurmayacaktı.
Kapitülasyonlar:
Tamamı kaldırıldı (En büyük siyasi
başarı)
Azınlıklar:
Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edilerek hiçbir
şekilde ayrıcalık tanınmayacaktı. Batı
Trakya’daki Türklerle İstanbul’daki
Rumlar dışında Anadolu ve Doğu Trakya’daki
Rumlar ve Yunanistan’daki Türkler mübadele
edileceklerdi..
Savaş
Tazminatları: I.Dünya Savaşı nedeniyle bizden
istenen savaş giderlerinden kurtulunmuştur.
Devlet
Borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı
İmparatorluğundan ayrılan devletlerle aramızda
bölüşüldü. Bize düşen bölüm
taksitlendirme ile kağıt paraya göre ödenecekti.
Düyun-u Umumiye de böylece tarihe karışmaktadır.
Boğazlar
: Boğazlar, üzerinde en çok tartışılan
konudur. Sonunda geçici bir çözüm
getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar
barış zamanında boğazlardan geçebilecekti.
Boğazların her iki yakası askersizleştirilip,
geçişi sağlamak amacıyla uluslararası bir
kurul oluşturulmasına ve bu düzenlemelerin “Milletler
Cemiyeti’nin güvencesi altında sürdürülmesi
kararı alınmıştır.
-“Musul”,
“Boğazlar” ve “Hatay” Lozan’da
çözümlenemeyen sorunlardır.
Önemi :
-Lozan Barışı
bugüne kadar Türk ulusuna köklü ve huzurlu bir
yaşam sağlamıştır.
-Misak-ı Milli
sınırları büyük ölçüde
sağlanmıştır.
-Türkiye tarihinde
yeni bir dönem başlatmıştır.
-Türk ulusu adına,
I.Dünya Savaşını bitiren antlaşmadır.
Mondros ve Sevr antlaşmaları tarihin çöplüğüne
atılmıştır.
-“Doğu Sorunu”,
“Avrupa’nın hasta adamı” gibi deyimler
ortadan kaldırılarak emperyalizme karşı verilen
silahlı mücadele ve bunun sonunda yaratılan Yeni Türk
Devleti tüm dünyaya kabul ettirilmiştir. Böylece
Türkiye tüm sömürge uluslara örnek olmuştur.
KURTULUŞ SAVAŞI
İLE BİZE BU GÜZEL YURDU ARMAĞAN EDEN, BAŞTA
BÜYÜK ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OLMAK
ÜZERE, ONUN YAKIN SİLAH ARKADAŞLARI İLE BİRLİKTE,
TÜM ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİ SAYGIYLA
ANIYORUZ.
T Ü R K İ Y E M U H A R İ P
G A Z İ L E R D E R N E Ğ İ
http://www.muharipgaziler.org.tr