19 Eylül 2010 Pazar

Modern Mısır’ı kuran diktatör

Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır’ın merkezi idare kurmasını ve çağdaş medeniyete adım atmasını sağladı.

3 Temmuz 1805’de yani bundan tam 205 sene önce, Mehmet Ali Paşa Mısır valisi tayin edildi. 35 yaşındaydı, Kavala’da doğmuştu. Arnavut olduğunu başta Yunanlı tarihçiler ve Mısırlılar hep tekrarlar. Son zamanlarda kendisinin Konyalı hatta Bayburtlu olduğunu ileri sürenler de vardır. Çocukları İbrahim Paşa ve Tosun Paşa ve torunları Mehmet Ali’nin hanedanı olarak Mısır’ı Cemal Abdülnasır’ın diktatörlüğüne kadar idare etti.

Hep Türkçe konuştular, bazıları Arapçayı çok iyi öğrendi. Ama Mısır’ı modernleştirdiler ve Türkçenin yanında Arapça kayda girdi. O kadar ki Türkçe matbaanın alâsı dahi o zaman Kahire yakınlarındaki şimdi şehrin içinde kalan Bulak semtinde bulunurdu. Arap harfli Türkçe eserlerin en güzelleri burada basıldı.

Mısır’ı Fransızlar işgal etmişti, General Bonaparte bir âlim ve ressam birliği ile Mısır’ın eski eserlerini, bitkilerini gravürlere aktardı. Mehmet Ali’nin Fransız işgaline karşı Mehmet Hüsrev Paşa komutasında başarıyla çarpışan komutanlardan olduğu açık. Fransız işgalinden sonra hırslarına kapılan yerli Memluk beylerini, Mısır ayan eşraf ve ulemasını birbirine kırdırdı. Mısır’a hâkim oldu. Onun valiliğiyle de bu ülke merkezi idare ve çağdaş medeniyete adım attı.

Osmanlı’yı “bitiren” sefer
Arazilerin idaresini tek elde toplattı ve sonra kendi komutanlarına ve akrabalarına dağıttı. Bereketli Mısır ülkesinde nadir ellerde toplanan geniş arazilerle gelir arttı. Altyapıya ve asıl önemlisi eğitime önem verdi... Kendi eğitimsizdi ama Mısır için eğitimli bir bürokrasi yarattı. Torunları zamanında Mısır müzesi, operası ve üniversitesiyle modern dünyaya açıldı.

Birkaç yıl içinde Mısır’daki Çerkez ve Türk asıllı Memluk beylerini adamakıllı etkisizleştirdi. Mısır’ın Hicaz üzerindeki kontrolünü kurdu, yani isyan halindeki Vahabileri bastırdı. Navarin’de 1827’de uğradığı kayıpları bahane ederek Babıali’den Suriye ve Filistin’in vilayetini istemişti, verilmeyince oğlu İbrahim Paşa’yı Osmanlı’ya karşı sefere yolladı. Devlet-i aliyyenin Batılı büyük devletlerin kontrolüne girmesine neden olan olaydır. Sonunda 15 Temmuz 1840 Londra Antlaşması ile Mısır’ın idaresi irsi olarak bu hanedana verildi.

Bazı yanlışlar var; Mısır’ın böylece Osmanlı’dan koptuğu tekrarlanır, özerkti ama koptuğu söylenemez. Hidiv hanedanı üyelerinin yaşamları ve yaptırdıkları eserlerle Tanzimat medeniyetinin yayılmasındaki önemli rolleri inkar edilemez. Nihayet Birinci Cihan Harbi başladığı zaman Türk taraftarı olduğu ve İstanbul’u kayıtsız şartsız desteklediği için İngilizler tarafından tahtından edilen Hidiv Abbas Hilmi Paşa'yı unutmamak gerekir. Hem İstanbul hem de Dalaman gibi zirai merkezlerde önemli yatırımları vardı.

Servet farkı sorunu çözülmedi
Birinci Cihan Savaşı başladığında İngilizler hanedanın öbür kolundan olan Fuat’ı iş başına getirdiler (Bu arada tahta geçirdikleri Sultan Hüseyin Kamil bu makamı ve tahtı reddetmiştir). Fuat’ın oğlu da malum Kral Faruk’tu. Ancak 1952’deki darbeden sonra General Necib, Abbas Hilmi’nin oğlu olan Prens Abdülmunim’i saltanat naibi olarak ilan ettirmiştir. Bu durumda naibe de onun eşi olan son padişah Vahdettin ve Halife Abdülmecid’in torunu Neslişah Sultan’dır. Bir müddet sonra Cemal Abdülnasır ile çatışmaya düştüler, hatta hapsedildi ve Mısır’ı terk etti.

Mehmet Ali Paşa Mısır’ı kalkındırdı, hanedanı kendini Mısırlı olarak gördü. Mısırlı Arap milliyetçileri bu konuda aşırı ve haksız değerlendirmelerde bulunmuş olabilirler ama Hidiv hanedanının Mısır’ın çağdaşlaşmasında ve seçkin zümre yaratmakta önemli katkıları da olmuştur. Kuşkusuz Osmanlı hanedan üyeleri gibi mütevazı şartlarda yaşamadılar. Zaten Mısır büyük servet farklarının olduğu bir ülkeydi. Bu yapının köklü değişikliğe uğradığı söylenemez.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 04.07.2010)