19 Eylül 2010 Pazar

Tarihi Sarsan Suikastlar

Siyasî hasmı veya o devletin felsefesine aykırı olduğu iddia edilen kişiyi öldürmeye siyasî cinayet veya siyasî suikast diyoruz. Bu belâdan uzak kalmış, tarihte tek devlet bile yoktur. Meselâ en düzenli, hattâ, ideal dönem sayılan Hulefâ-i Râşidin devrinde (632-661), dört Halifenin son üçü öldürülmüştür (Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali). Gerisini varın siz mukayese buyurun.

Böyle cinayetler ikiye ayrılır: Göz göre göre öldürmek ve kaza, hastalık, intihar süsü vererek öldürmek. Göz göre göre öldürmek, her türlü öldürücü vasıtayla yapılır. Resmen idam şekli de verilebilir. İşlenen cinayeti üstlenememek, saklamak maksadıyla yapılanlar da çeşitlidir: Zehir verilerek, hastalıktan öldü denir. Yanına bir öldürücü âlet, bıçak, kılıç, ustura, tabanca, tüfek, barut konarak intihar süsü verilebilir. Taşıt kazaları başta olmak üzere kaza düzenlenebilir. Bu haftalık sayfamızda, bizim tarihimizde ve dünyada kaza ve intihar süsü ile işlenmiş birkaç ünlü cinayeti hatırlatacağız. Bizde Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın, Amerika’da Başkan Lincoln’ünki gibi akıl hastalarına işletilen, fakat katil açıkça belli olan türdeki cinayetlerden bahsetmeyeceğiz. HAIDER BİR İLK

Bu konuyu, Avusturyalı Haider’in bir gece kullandığı otomobilde kaza yaparak öldüğünün resmen ilân edilmesi dolayısıyla yazıyoruz. Ertesi gün 1. sayfadaki sütunumuzda bunun siyasî cinayet olduğunu, Avusturya gizli servisinin işine benzediğini yazmıştık. Kimseden ses çıkmadı ama ölenin eşi, Haider’e son içkisine ilaç konarak kaza yaptırıldığı iddiasında bulundu. Ve Avusturya devletinin yaptığı otopsiyi kabul etmedi. Cesedi alıp İtalya’ya götürdü. Orada ikinci bir otopsi yapılacak.

Araba kazaları daha çok frenle veya başka bir mekanizma ile oynanarak düzenlenmiştir. Şoföre ilaç verip direksiyona oturtmak çeşidi, hiç değilse siyasî cinayet olarak ilktir. Şimdi bazı siyasî cinayetleri okuyucularıma sunuyorum:
FATİH ZEHİRLENDİ

O çağın en önemli Avrupa devleti Venedik Cumhuriyeti, Avrupa dengesini altüst eden Fatih Sultan Mehmed’e karşı 15 suikast teşebbüsünde bulundu. Sonuncusunda başarı elde etti: Maestro Iacopo adındaki Venedik ajanı Yâkub Paşa adını alarak ihtidâ etmiş, padişahın hekimi sıfatıyla yanıbaşına kadar gelmişti. Fatih, sarayında değil, Maltepe’de sefer halindeki ordusunun başında otağında idi. Bir hafta içinde yavaş yavaş verilen zehirle 3 Mayıs 1481 günü saat 16’da öldü. 49 yaşını 1 ay, 6 gün geçiyordu. Asker, Yâkub Paşa’yı hemen linç etti. 10 yıl daha yaşasa idi Fatih, cihan devletini gerçekleştirecekti. Ancak, bir cihan devletinin temellerini öylesine atmıştı ki, torunu Yavuz Sultan Selim, 1517’de gerçekleştirdi. Fatih İkinci Sultan Mehmed, Türkler’in bütün tarihleri boyunca bugüne kadar yetiştirdikleri en büyük şahsiyettir (Atatürk’ün bu hükmünü biz tarihçiler de kabul ediyoruz).
Fatih’in 13. kuşak torunu olan Sultan Abdülaziz, 4 Haziran 1876 sabahı saat 9.36’da İstanbul’da Fer’iye Sarayı’ndaki tek başına hapsedildiği odada öldü. 46 yaşını 3 ay, 14 gün geçiyordu. Her iki kolunun şahdamarı bıçakla kesilmişti. Can çekişirken odasından alınıp saray karakoluna götürüldü. 5 gün önce tahttan indirilmişti. Donanma ve ordu aşkı ile askerî gücümüzü çok artırmıştı. Tahttan indirilmesi komplosuna İngiltere Büyükelçisi Lord Elliot ve BIS (British Intelligence Service) de karışmıştır. Hal’ (tahttan indirme) ve katl (öldürme) emrini veren eski sadrazam serasker müşir Hüseyin Avni Paşa’dır. Sultan Aziz’in tahttan indirilmesi, Osmanlı devlet düzenini altüst etmiş ve imparatorluğumuza bugüne kadar onarılmaz çok büyük zararlar vermiştir. Sultan Aziz vakasını ben, Bir Darbenin Anatomisi ismindeki kitabımda bütün detayı ile anlattım (1982, 9. bas­kı 2008, 472 sayfa). EN DERİN DEVLET: İNGİLTERE

Galler Prensesi (1961-1997) Diana, bir hanedandan inmiş prenses değildi. Sadece bir earl (kont) kızı idi, doğuşunda lady (leydi) unvanını taşıyordu. İngiltere veliahdı Galler Prensi Charles (Çarls) tarafından beğenildi, evlendi. Hükümran kraliçe İkinci Elizabeth, gelinini beğenmedi. Kraliçe’nin amcası, 1936’da birkaç ay İngiltere kralı ve Hindistan İmparatoru olan Sekizinci Edward, kraliçe unvanını taşımamak şartıyla dul bir hanımla evlendiği için, İngiltere hanedanınca dışlanmıştı. Şimdi Kraliçe’nin ikinci bir skandala tahammülü yoktu. Diana, kral eşi olmak üzere yetiştirilmediği için gelişigüzel yaşamakla kalmadı, cinsî hürriyetini ilân etti. Sterlin milyarderi Mısırlı Müslüman bir Arap’ın oğlundan hamile kaldı. Doğacak çocuk, Diana’nın Charles’dan olan iki oğlunun üvey kardeşi olacaktı. Diana’nın öldürüleceğini iki yıl önce ben, Büyük Ankara Oteli’ndeki malum Perşembe toplantılarında arkadaşlarıma defaatla söylemiştim. Öyle oldu. İngiltere gizli servisi artık otomobil kazalarının öylesine ustası olmuştu ki, diğer ülke istihbaratçılarının bu maharet karşısında ağızları sulanıyordu. Prenses Diana, 31 Ağustos 1997 günü Paris’teki otomobili içinde kazaen öldü. 36 yaşında idi. Nedense, açık ahlâksızlığına rağmen, İngiliz halkınca çok sevilmişti. Derin devletle şaka olmaz. En derin devlet, İngiltere’dekidir.

MAYERLING FACİASI

Çok belirgin bir örnek Mayerling Faciası diye filmlere, romanlara konu olan ünlü suikasddir (30 Ocak 1889). Velîahd-Arşidük Rudolf, 31 yaşında, Avusturya imparatoru-Macaristan kralı olarak 68 yıl tahtta kalmakla (1848-1916) ünlü Franz Joseph’in tek oğlu idi. 1867’de Avusturya İmparatorluğu + Macaristan Krallığı şeklinde ikili ve eşit bir federasyon hâlini almıştı. Arşidük Rudolf, Çekler’e de ayni hakkın verilip Çekoslovakya Krallığı ile üçlü bir federasyona taraftardı. İmparatorluk derin devleti hareketlendi. İmparatora, veliahdın ne derecede sakıncalı bir tutum içinde olduğu arz edildi. İmparator, sükûnetle, cevap vermeden dinledi. Bu, “istediğiniz gibi yapınız” demekti. İstanbullu metresi Barones’le Viyana dışında Mayerling av köşkünde yatarlarken, sabahleyin, ikisi de tabanca ile şakaklarından vurulmuş bulundular. “Velîahdin, metresini vurduktan sonra ümitsiz aşk (!) sebebiyle intihar ettiği” açıklaması yapıldı. Arşidük, meşru eşi ile 1884 ve 1888’de İstanbul’a gelip babası Franz Joseph gibi hakan halife İkinci Abdülhamîd tarafından kabul edilip ağırlanmıştı.

Yılmaz Öztuna
(Türkiye Gazetesi, 29.11.2008)